1
Düğündeyim.
Gör halimi diye yazıyorum sana, ey ömrü hüzün, bahtı hüzün, adı
hüzün olan Küçüğüm! Gittin de halt mı ettin şimdi! Marifet bilip iltifat mı
ettiler sana şimdi? Kabul etsen de etmesen de şu gözyaşlarım senin eserin! Bu
kadar israfa ne lüzum var! Gittiğinden beri akıyor. İnsafa gel diye bakıyor!
Düğün dernek kurulmuştu bugün ama her öğün önüme hüzün konulmuştu.
Gülemiyordum, ortama uyum sağlayamıyordum. Ben sevincin değil hüznün adamıyım. Bana
göre değil düğün dernek, ulu orta gülmek, basbayağı eğlenmek! Harcım da
sensizlik var, göğsümde yalnızlık, soframda aşksızlık var!
Yüreğime sözün dokunmuştu Küçüğüm. 'Bu aşk burada biter ve ben gider' demiştin. Giderin sağlamdı. Biten
senin aşkındı benim değil! Giden sendin ben değil! Bakmadın bile beni nasıl da yalnız
koyuverdiğine! Ne halde kaldığıma, ne kadar ağladığıma aldırmadın bile! Bu ne
vicdansız bir gidişti, ne imansız bir
terk edişti. Hiç mi sevmedin, alıştıra alıştıra gideydin. Bir kalp krizi
gibi mi gidilir? Bir şimşek çakımı gibi mi? Bir kalp yıkımı gibi gittin. Cenazem
ortada kaldı defnedip gideydin yapmadın tam tersine def edip gittin.
Elazığ serindi bu gece, içimde de bir serinlik vardı, gözümde de! Kurulmuş
sofralar, donanmış masalar, dolmuş sıralar; çalsın sazlar vursun davullar
kıvamındayım. Havuz
başında düğündeyim. Boğazıma kadar hüzündeyim. Neyi yaşıyorsun? Herkes gülerken sen
ağlıyorsun!
Yıldızlar avizemiz olmuştu şıngır mıngır, ayın şavkı havuza
vuruyordu pırıl pırıl. Gülüyordu herkes, şen şakraktı. Halim çok matraktı; dışım
gülüp eğlenmeye çalışıyordu içim ağlayıp kederlenmeye!
Her eylülde ben tuhaf olurum böyle Küçüğüm, hüzünlerim durup
dururken. Bir ses duymayayım aşka dair iki gözüm, Orhan Veli misali iki gözüm
iki çeşme! Eylülde burada olmak var, burada üşümek tir tir, burada hissetmek
yalnızlığı, ev sahibi olmak hüzne ve burada ağlamak var için için kendine! Bir
ıslanmışlık sarmıştı her yanı, içim de ıslanmıştı,yüreğime değiyordu dinlediğim
müziğin tınıları, damla damla akıyordu yüreğime gözyaşları. Gözüm gönlüm
yapayalnızdı. Bir ses delip geçiyordu yüreğimi. Havuz başında oturmuş
dinliyordum: "Hüseynik'ten çıktım
şeher yoluna" Oysa ben senin
yoluna çıkamıyorum.
Yalnızlığın bu denli zirve yaptığı demlerde etrafımdaki kalabalığı
yük olarak görüyor daha bir yalnızlığa sığınıyorum. Zehir zıkkım bir hüznün
tavan yaptığı ve yüreğimde krallığını ilan ettiği demdeyim. Kim takar beni
Küçüğüm? Kim yakar daha da beni?
Şehir sessizdi bu gece. Bir palyaço çocukları oyuna davet
ediyordu. Ya beni! Çok mu oyuna geldim, çok mu oyunlar gördüm? Beni de götür
bay palyaço! Hey sen! Duymuyor bile, sesim yabancı, sesim içime mahpus, sesim
senin dışında herkese küs! Susuyorum derinden, içimden ağlıyorum. Hıçkırıklarım
kalp kırıklığımı anlatıyor Küçüğüm.
Saz ekibi de yorgun belli! Ağır çalıyor! Cenazede değiliz,
düğündeyiz hemşerim! Mezara mı koyacaksınız beni, daha ölmedim belli! Dur hele
damda yatıp sesini kaybetmedim ben! Narda yatıp yârimi kaybettim!
Halaya kalkmışlar hem de Güvercin Halayı'nı çalıp söylüyor
sazendeler, hanendeler.
"Güvercin
havadadır
Bir eşi yuvadadır
Bir elim yâr koynunda
Bir elim duadadır" Halaya kalkarak alaya mı
alıyorlar beni ne? İçim zaten tarumar, alayına ne? Dua ediyorum ben de! İyi
olayım diliyorum. Havuz başında
düğündeyim. Boğazıma kadar
hüzündeyim. Hala sözümdeyim seni
sevdiğimin arkasındayım.
Hüzündeyim.
Elazığ serindi bu gece. İliğime dek üşüyordum. İçim
zehir zıkkımdı dışım düğün dernekti. Giydiğim hüzünden gömlekti. Final türküsü ise Mamoş'tu.
"Pencereden
bir taş geldi
Ben sandım ki Mamoş
geldi" Bir
yıldız kaydı ben sandım ki sen geldin Küçüğüm! Bir papatya kokusu duydum ben sandım ki sen geldin!