Akşam evde Emre sorduğunda - Evet gittim ve bir iyice de kızı üzüp ağlattım dediğimde 
- Hadi ya, nasıl yaptım, oysa pek istekliydin giderken!

Ben - Mecazen be abi ablamı hiç kırar mıyım, dereden tepeden konuştuk, ama annem ve babamın durumuna canım sıkıldı demiştim. Seni eski muhite götüreyim yeter ki iste.

- Tamam ama istemekle olmuyor, psikolojim daha da bozulur, eve gitsem annemin o yalvaran bakışları ayağıma annem kesin bağ olur, nerede ne iş yaparım, zaman alır, ee babam evden neredeyse beni davul zurnayla def etti, yok abi gidemem değil, hatta gitmem!

- Anneni bir yerlere davet etsen, ya da ne bileyim, Dilek yardımcı olsa, bankaya falan, deyip daha lafını bitirmesine musaade etmeden - Aman Emre abi aman, kadına bir şey olur vicdan azabından vallahi ölürüm, yok, böyle kalsın bir müddet, Dilekle irtibatım her zaman olacaktır, buna da emin olabilirsin fakat bu aşırı düşüncelerim beni nasıl rahatsız ediyor bir bilsen demiştim.

O gününüm gecesi hiç de iyi geçmemişti, tabiri caizse elim ayağım kesilmişti, kimse elimden ayağımdan beni zincirleyip mahkum etmese de, içimde fırtınaları kasırgaya çevirmiştim! Dilekle bir küçük daire tutsak, nasıl olurdu? 

Aklıma bu düşünce dahi gelmiş, ama naçizane fikrimi ablama söyleyememiştim, çünkü amin denmeyecek, kabul olmayacak bir dua gibiydi, ablam için.

Bekar bir genç kız ve erkek kardeşine! Yaşımıza bakarak bize kim dairesini kiralardı? Veya yanlış anlaşıla bilirdik, mesela evden kaçan liseli aşıkla sevgilisi sanıla bilirdik. Annemden Dileği ayırmak, onu mezara sokmak olurdu, aczi-yetimi nasıl dillendirecek-tim.

Babamın adını ağzıma almak dahi istemiyordum. İlerisi pek de parlak değildi, kendimi zamanın akışına mı bırakmalıydım yoksa, nasıl olsa bu kendisine has köleliği kabullendim mi demeliydim?

Dilekle ikinci veya diğer buluşmalarımızda ise 
- Benim yaptığım mesleğim de Playboyluk mu yoksa paravan bir iş adı mı söylemeliydim? Sorular bir biri ardı sıra adeta beynimi sulandırıyordu. 

Ertesi gün Emre, sabah uyandığımda - Anlatmana gerek yok, belli ki yatak sana epey dar gelmiş Ergün, bir günaydın demenin dahi göz kapaklarında olan onca ağırlığını gördüm dediğinde!

- Beni azat etsen diyecekken, kanatlarımın kırıklığından diyemedim, önce iş bulmuş olsam! Para yok, 
ev yok, yatak yorgan yok. Her halikarda bir destekcim, yakınım, akrabam olmalıydı, ama o da yoktu!

Emre mutfakta yaptığı iki nescafe ile gelerek 
- Al bakalım delikanlı, iç ve kendine gel, kahvene şeker koymadım, açılmanı sağlar, soran gözlerin ne der? Dediğinde  
- Sağ ol abi kahve için teşekkür ederim. Hiç sorma, ayaklarım gitmek istese de! 

Bana yollar neden kapalı, küçücük bir çocukken başıma gelen felaketi unutacakken,neden önüme çıkıp taş koyuyor? Orta okulda desteklenen psikolojim, lisede alt üst oldu, iç huzursuzluğum-dan isyanları oynuyorum.

Emre başını hafifçe kaldırıp,ne çok beni anlattın dediğinde gözlerinin sulandığını, pişmanlıklarını görmüştüm. Okunan ezan sesine saygı gereği susmuştuk, on dakika sonra Emrenin bana.

- Bak koçum, birilerini, birileri kurban ediyor, düşün ilk basamak mı yoksa son basamak mı?Akabinde de açıklamasını sürdüren Emre 
- Her hangi bir işe başlarken ilklerimiz ne denli önemlidir yaşamımızda öyle değil mi? 

Atılan adımlarımız bizleri ya en dibe çeker, veya bizleri zirveye çıkarır. Peki zirveye çıkıldığında! İşte bulunduğumuz ortam ve işimizle alakalı, kötü işin zirvesi  ' kötünün en kötüsü oluyor'   Ergün'cüğüm.

Çabalayıp da çıkılmıyorsa bunun adı kaderden başka bir şey değildir, burada benimle birlikte yaşaman için olanak verdim, velev ki gidip bir iş buldun, restoranda garsonluk olabilir diyelim, öyle ki lise mezunu arayan lüks restoran ve cafeler biliyorum, hadi işe başladın diyelim, renkli bir hayatı olan bana ayak uyduramazsın. 

Eve girip çıkan kadınlarda aklın kalacak, senin gecen, bizim gündüzümüz olacak, yani uyku muyku hak getire! Müzik, içki, kadın, gürültülü ev düzeni vs.
Defalarca anlattım, detaylara inmenin de bir alemi yok öyle değil mi? Hem iyiyi hem de kötüyü az çok biliyorsun deneyimin olmadığı halde. 

Dediğim gibi sen şuan ilk basamağa adım atıp atmamakla cebelleşiyorsun, kalbin iki ruha bölünmüş gibi, birisini öldürüp bir diğeriyle yaşamalısın! Hayatın katı kuralları insanoğlunun gözyaşlarına inan ki bakmıyor dediğinde.

- Haklısın, o kadar çok şey anlattın ki, hayatın hangi köşesinden giriş yaparsam yapayım, kendimi tecrübe yoksunu gibi göreceğim demiştim. 

Emre - İnşallah unutmamışsındır, bu gün spora başlayacaksın bir banyo ve güzel bir kahvaltı, sonrası Allah kerim, hadi bakalım gayret Ergün bey.

Velhasıl bana ; Mecazında ' fazla tıraş cildi bozar'  diyerek, fazla konuşmamam gerektiğini de böylece ima etmişti, Emre bey!


 

( Bir Playboyun Günlüğünden 12. Bölüm başlıklı yazı GülsenTunçka tarafından 6.09.2014 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.