1
Muğlâk bir yoldu
yürümeye çalıştığı. Bir o kadar istikrarsız ve düşe kalka.
Yüklemişti onca yükü
taşımakla mükellef. Bir yanda gerçekleri dünyanın bir yanda o düşsel yolculuğu…
Mecburen yarım
bırakmıştı eğitimini; istemeye istemeye. Sebepleri o kadar çoktu ki ne ahkâm
kesenler umurundaydı ne de sitem edenler. Kılı kırk yaran onca insan ve hedef
tahtası Simay.
Sayısız insan ve
sayısız sorgu sual. Her şeyden sadece o mesulmüşçesine az laf çalınmıyordu
kulağına.
Oysa tek yaptığı sevdiği
adamla evlenmek olmuştu onca insanın karşı çıkmasına rağmen. Bilemezdi ki
yanlış insana denk geldiğini. Ailesini de eğitimini de elinin tersiyle itip
yeni bir hayata yelken açmıştı ta ki sevdiği adam gerçek yüzünü gösterene
kadar. Önce hakaretler nüksetti yuva bellediği evinde. Buna yediği dayaklar da eklenince
iyice çığırından çıktı gerek göğüs gerdikleri gerekse uygulanan zorbalık.
Önceleri az miktarda aldığı alkolün dozu da arttı o kısacık zaman zarfında. En
azından sızıp kalıyordu ve boks ringine dönen salon sessizliğe bürünüyordu. Ta
ki içkinin etkisi geçip yeniden kendine gelene kadar.
Ailesini hiçbir şekilde
devreye sokamazdı Simay. Hele ki ağabeyi durumdan haberdar olsun evi başına
yıkardı o despot kocasının. Yine de şükrediyordu Simay en azından başını
soktuğu bir evi vardı ve beyhude avutuyordu kendini.
Hır güre zamanla başka
eklentiler yapmaya başladı adam. İşinden kovulunca bu sefer para ana gündemi
olmuştu kavgalarının. Her şeyin suçunu Simay’a yıkıyordu bu da yetmezmiş gibi:
-Git ve para kazanmadan
dönme, diye de tehditler yağdırmaya başlamıştı.
Ne bir işi vardı genç
kadının ne de tutunabileceği bir dal. Tek dalını zaten ailesine rest çektiği
gün kesmişti.
Güzeldi ve bir o kadar
alımlı. Oldukça dikkat çekerdi yolda yürürken bu yüzden yaşadığı muhitte çok
çekemeyen ve çok kıskanan kadın vardı. Oturmaya bile gidemezdi komşularına. Tek
bir kere misafir edilmemişti komşularına. Kadınlar korkardı onun güzelliğinden
ve çekinirlerdi onunla konuşmaya.
Bitmek bilmeyen
dedikoduların haddi hesabı yoktu hele ki ne zaman kavga etseler perde
arkasından gözetlerlerdi. Ne müdahale ederlerdi ne de gidip yardım ederlerdi
Simay’a.
Canına tak edeceği
kadar etmişti genç kadının. Direnci kırılmıştı çoktan. Sözleri tükenmişti.
Yine de pes etmek ve
kaderine boyun eğmek istemiyordu. Çalışmak kurtarıcısı olabilirdi olmasına da
iş bulması samanlıkta iğne aramak kadar zor ve imkânsızdı. Kocası da bunu
bilincindeydi üstelik. Gecenin bir vakti içeceği kadar içmiş ve eşek sudan
gelene kadar dövmüştü kadını.
Son gecelerinde kadına
yapmadığını bırakmadı ve sızıp kaldı bir köşede nihayetinde.
Kapının vurulmasıyla
yara bere içindeki kadın kendine geldi. Kapılarını bu saatte kim çalabilirdi
ki…
Israrla çalıyordu kapı.
-Simay Bacı, evde
misin, duymuyor musun? Hadi, açın şu kapıyı.
Kapıyı bir hışımla açtı
genç kadın. Yüzünü de kapamaya çalışıyordu bir yandan. Yan komşuları İsmail idi
gelen.
-Hayrola, komşu gece
gece neden geldin? Demesine kalmadan adam girişti söze.
-Dayanamadım, bacım.
İçim elvermedi. İyi misin sen?
Uzun zaman sonra biri
gelmiş ve hatırını soruyordu Simay’ın. Yine de tedbiri elden bırakmadı.
-İyiyim hamdolsun,
Der demez, adam içeri
daldı.
-Nerede o zorba, söyle
nerede?
Kadın engel olamamıştı
adamın içeri girmesine. Ev, yangın yeri gibiydi adeta.
-Böyle bir kadına hiç
el kalkar mı hiç… Kadın çiçektir, okşamak lazım…
Bakışları adamın hiç
hoşuna gitmemişti Simay’ın.
-Gördüğünüz gibi, hiç
müsait değilim. Lütfen çıkar mısınız evden?
-Hiç olur mu güzelim,
şurada laflayacağız, iki lafın belini kıracağız.
Üstü başı içki kokuyordu
adamın. Daha biraz evvel yediği dayağın etkisinden kurtulamamıştı ki bu sefer
de bu sarhoş adam çıkmıştı başına.
-Çık, derhal dışarı
çık.
Laftan anlamayan adam
adım adım yaklaşıyordu Simay’a. Belli ki niyeti hiç iyi değildi.
Son bir gayretle kocasına
yöneldi kadın. Sarsmaya başladı adamı.
-Kalk, uyan, uyansana,
yardım et, hadi hadi…
Kırpıştırarak gözlerini
açan adam kendinden geçmiş bir halde doğruldu sızdığı yerden.
-Ooo, İsmail, vay
nereden çıktın gece gece?
-Simay’ı almaya geldim.
Bir iki gece bizde misafir etsek, diyorum da.
-Kızgın bir boğa gibi
üzerine yürüdü İsmail’in.
-Sen ne dediğinin
farkında mısın, ha…
Ayağı halıya takılan
adam boylu boyunca kendini yerde buldu. Kahkahalar içinde gülüyordu.
-Stop, stop, kestik.
Evet, son sahneyi en baştan çekiyoruz.
-Harikaydınız,
arkadaşlar. Ama daha da inandırıcı olmalısınız.
-Yarın kaldığımız
yerden devam ederiz, şimdilik iyi geceler.
-Perihan, sen de
muhasebeye uğra, ödemeni yapsınlar canım.
O kadar alışmıştı ki
Perihan, Simay adıyla çağrılmaya, gülümseyerek teşekkür etti.
Mahcup bir halde seti
terk etti. Neyse ki işi fazla uzamamıştı bugün. Alacaklarını alır ve evin
yolunu tutardı artık. Gelen telefonla irkildi. Evden arıyorlardı belli ki.
-Alo, evet geliyorum.
Hayır, evde yemek var. Sabah yapıp çıkmıştım. Evet, aradığın dolabın en
dibinde. Fazla içme nolur. Hayır, başka şişe almayacağım. O sana yeter. Bırak
bağırmayı lütfen. Herkes duyuyor.
-Gelince sofrayı
hazırlarım. Tamam, tamam, acele edeceğim. Lütfen, yükseltme sesini.
Kıpkırmızı kesilmişti
kadın hele ki konuşmasını dinleyen set arkadaşlarını görünce daha da utandı,
yerin dibine geçti adeta.
Ne söyleyecek sözü
vardı ne de karşı gelecek hali. Utana sıkıla, kuru bir hoşça kalın, deyip
kapıyı kapadı arkasından.
Gözleri yaş içindeydi
kadının. Uzun kollu gömleğinin kollarını sıvadı. Her yeri çürük içindeydi.
Allah’tan bu gün de kimseler o morlukları görmeden işini yapıp atlatmıştı günü.
İçin için ağlıyordu eve
dönüş yolunda tıpkı bir ömür boyu yaptığı gibi.