ALTIN
VURUŞ
AK Parti’nin iktidarı
aldıktan itibaren günümüze kadar gelen siyasi sürecinde şimdiye kadar kaç
gazeteci kovuldu? Vallahi ben sayısını tutmakta güçlük çekiyorum! Gün olmuyor
ki, bir gazeteci muhalif bir yazısından dolayı gazetesinden kovulmasın! Bunu patronları mı istiyor! Tabi ki, ‘hayır’
Öyleyse kim veya kimler istiyor? Gelin bu sorunun yanıtını hep birlikte bulmaya
çalışalım
Dünyanın
bir çok anti-demokratik ülkesinde, önce iktidarca
görevlendirilmiş kişi veya kişiler, gazetelerin Genel Yayın Yönetmenlerini, Yazı
İşleri Müdürlerini söz dinlememeleri halinde en sonunda patronlarını arayarak; çıkan
haberlerden hoşnut olmadıklarını ve yayından kaldırmalarını veya o yazıyı yazan
gazetecinin derhal işine sor verilmesi, yoksa…” tehdidi ile istenmektedir. Bunu
ben değil, kovulan gazeteciler sonradan yaptığı açıklamalarda hem kitaplarında,
hem de gittikleri ve özgür yazdıkları gazetelerinde belirtmektedirler. Ve birçoğu
da kalemlerine küsmüş vaziyette susmuşlar veya kendilerine buldukları herhangi
bir internet portalı üzerinden yazmaya devam etmişlerdir.
‘Özgür Basın’ bir
ülkenin demokrasi aynasıdır. Orada gerek iktidar, gerekse muhalefet kendini tüm
çıplaklığı ile görür. Ancak o aynanın
üstüne iktidarlarca yağ-pas sürülürse kimse kimseyi göremez ve aynanın ardında
olup bitenlerden kimsenin haberi olmaz. Geçenlerde Aydınlık gazetesi yazarı
Sabahattin Önkibar bir yazısında on dört gazetecinin daha kovulacağını iddia etmiş.
Önkibar yazısında, "Asla temenni etmem ama süreç içinde
iktidarın kovduracağı gazeteciler muhtemelen "Fikret Bila, Melih Aşık, Hasan Pulur, Güneri Cıvaoğlu, Güngör Uras,
Mehmet Yılmaz, Ertuğrul Özkök,
Ahmet Hakan Coşkun, Yalçın Bayer,
Güngör Mengi, Fatih Altaylı, Ayşe
Arman, Abbas Güçlü, Erdal Sağlam"
olacak demiş. Sayın Önkibar, artık toplum her olumsuz gelişmelere alıştığı gibi
gazeteci kovulmasına da alıştı. Merak etmeyin onlar kovulduğu diye, kimse
sokağa çıkıp da demokratik hakkını aramaz. Benim yazarıma ne oluyor? Demez. Bu
toplumu öyle yaptılar ki, ‘Duyarsız Olma Algısı’nı insanların içine
yerleştirdiler. Dünya yıkılsa kimsenin umurunda olmaz!
Yani İktidar doğru olanı yapıyor! Ne öyle Türkiye’de
yazar bolluğu! Önüne gelen iktidarı eleştiriyor! Aslında İnternette Sosyal
Medya'yı yasaklayanlar eroinciler gibi bence "TEKVURUŞ" yapmalılar!
Nasıl mı? Ne yandaşı, ne muhalifi demeden tüm gazetelerin kapılarına kilidi
vursun, olsun bitsin! Hatta onunla
kalmayıp, kitap okumayı da
yasaklasınlar! Piyasadaki tüm kitapları toplatıp Hitler'in yaptığı gibi bir
meydanda yaksınlar! Kütüphaneleri de
kapatsınlar! (O binaları yıkıp üzerine AVM yaparlar, belki, yabancı markalarda
üretim patlaması olur!) Ülkede kâğıt,
matbaa mürekkebi üretilmesin, hatta dışarıdan ithal bile edilmesin! ( Hem bütçe
açığının düşmesine de faydası olur)
Bütün kalemleri kırtasiyecilerden toplatıp bir meydanda yok etsinler! Ah
şu teknoloji! Hep o değil mi, insanın aklına şeytanca şeyler sokan! Örneğin, cep
telefonlarını, bilgisayarları, tabletleri tüm teknolojik ürünleri yasaklasınlar,
Ülkeye girişine izin vermesinler! (Cari açık öyle bir düşer ki, artıya bile
geçeriz!) Akıllı telefon olmayınca insanlar
ne mi yapacak diyorsunuz? O zaman ver eline eski kalas telefonları yalnızca
görüşme yapsınlar. Görüşme yaparken de iyi kontrol etmek lazım. Zira birbirleriyle
hükumet aleyhine siyaset yapmasınlar! Öyle
televizyonlarda açık oturum filan da yaptırmayın! Haberlerde zaten yandaş medya
muhaliflere az yer veriyor. Hiç verdirmeyin! Yüzlerini bile göstermesinler! Topluma
yalnızca verin abudik-gubudik dizileri,
millet seyrederek uyusun! Bir de
lig maçlarını öyle şifreli kanallardan vermeyin, örneğin, Cumhurbaşkanlığı seçiminde
taraf tutan ve muhalefetçe yargıya taşınan TRT’ye verin, herkes serbestçe
seyretsin, onla avutsun kendini… Aklı fikri hep maçlarda olsun!
İşin
şaka tarafı da, dünyada anti-demokrasi ile yönetilen her iktidar bunları
yapabilecek kudrettedir. Ama tek
yapamayacakları; insanın beynindeki hayallerini
ve mücadelesini yok etmeleridir. İşte o hayaller tarihte birçok dikta
yönetimleri tarihin derinliklerine gömmüştür.
İleri demokrasi yolunuz açık olsun!
Yaşa! Varol!
En büyük...!
Eteğini öpeyim!..
Kılın olurum!..
Tapıyorum!...
Şimdi gazetelerinden kovulanlardan arta kalan gazeteci
topluluğu sizlere ne verebilir? Korkularından ve ekmek parası için doğruyu ve
gerçekleri yazma cesaretini bulabilecekler midir?
Sizlere bir film tavsiye edeceğim. İsmi “FAHRENHEİT 451” Ray
Bradbury’nin kitapsız bir geleceğe dair bilim kurgu başyapıtı niteliğindeki
romanı usta yönetmen François Truffaut’un yorumuyla ürpertici gerçekçiliği ile
anlatan bu filmi seyredin, sonra yazımın altına özgürce yorum yaparsınız.
Her şeye rağmen yine de demokrasi
ışığınız hiçbir zaman sönmesin!
Ertuğrul
Erdoğan
Ağustos
2014/Bursa