Bir ölümsüzlük şarkısı olsa dinlediğimiz,  gözlerin gibi ruhuma sarılsan

Bütün gelişlerin ayak izlerini toplasam, bir ömrün en bitimsiz ayini olsan

En doyumsuz yolculukların bulutlarında ben seninle ölümsüzlüğe atılsam

Şu yeryüzü cehenneminde yar, kutsal bir emanet gibi aşkın sırrını saklasak

 

Coşkumun delirmiş köpükleriyle dolaşırdım teninin atlasını, ömürlük bir koyda soluklanana dek. Martı kanatları değerdi deniz kokulu saçlarına, ruhumdaki özlem türküleri son bulurdu. Kahkahanın ölümcül temaslarına, kahredici azaplarına kapılırdım birden, gecen sorgulara açılmadan gündüzün yargım olurdu. Uzaktaki bir noktaya dönüşürdün, koylarıma akşam iner, denizlerimi aşkın ölümsüz korsanları istila ederdi. Kırık bir düşün resmiydi sensizlik, adın yüreğimdeki ölüm olurdu.

 

Yangınlarla sarılı gövdemin sırlarına sokul, gözlerine mutsuzluğun aksi vurdukça. Kımıltısız bir bedenin tenha sokaklarına dal, yanardağ coşkularının iklimlerini sular bastıkça. Ömrümün raylarını dolaş arada bir, tuzlu dudakların sularımı istedikçe. Sana sancılı hüzünler derledim gülüm, yok olmuş mutlulukların locasını seçtim yar, bir ömrün iç çekişlerini ruhuna sererek, bir gün dönümünün ağrılarına sarılarak, yaşayan bir adamın öyküsünü dinleteceğim sana hıçkırıklarla göğsümde titreyerek.

 

Darlığının sancıları azalınca, artardı kahkahan, ıslak bir günün içinde mecburi istikametlere geçerdik,  ben yönümü sensizliğe kapadığımda. İçinden çıkılamaz bir gerçeğin sırlarını paylaşacak gölge arardın ve her yakarışta dilindeki köz olurdum. Düşler sürerdin yasaklarla parsellenmiş dudaklarına, renkler solgun bir aynanın sırrı olurdu. Sesim düşerdi hafızana, gururlu dirençler bahanem olurdu. Bir lokma daha ısırırdım yaşamdan, doymamış coşkuların yatağında gün akşama sokulurdu.

 

Kendi kıyılarımızın kırık saatlerinde bir iççe kişin manzarasına dalar gözlerim. Yorgun anların kanatlarına tutunarak dinlence mevsimlerine geçerim. Dilim küser sevgiliye, ruhum gücenir sevgiye ve dalarım kendi ağrımın düş ülkesine. Yasaklanır dilime sözler, tutunur can evime yıkıp yıkan, ama öldürmeyen közler. Tıkanır anıların gözenekleri, kapanır aşk pazarının kepenkleri, dökülür çaresiz dilimden en umarsız sitem kehanetleri.

 

Birbirinden bitimsiz ayrılan dalga vuruşları gibiyiz, kahırlı yaşanmışlıklar bahanemiz. Yıkık bir duvara yaslanmışız, tozları köpüktendir aşk hikâyemiz. Döngüsüz kavuşmalar umarak hayattan yıllarca, tükendik yokluğun kollarında, olmadı sevdayı oynayan sahnemiz. Damar olup aktık gecelerde yokluğa, tükendik asılsız geliş denilen yolculukta. Asi bir yarındı aşk hep dudağımızda. Yorulduk yar dokunmasız kavrulan bir güneşin bağbozumunda.

 

Anlamını bulamadığın hiçbir söz seni anlatmazdı, bu yüzden cesur kulaçlar atardın sularımda. Anlamsız yaşanmışlıkların sırça sarayları dirençsiz bir sevda yapısıydı. Gül bakışlarının ağrıları ile yüreğim her gece binlere bölünürdü, üşürdüm belki yokluğunda. Kimi yokluğun en asil tokluğumdu ve ben sancılı bir konserin tek konuğuydum. Öfkenin kandilleri yanardı yorgun gecelerinde, tükenmişliğin koynunda kuru bir dal gibi titrerdim.

 

Sığınmasız sözlerimin ufalanmış kırıntılarına kuş sürüleri inerdi, sen bulanık sularımda aşkı ararken. Yağmalarla toza bürünürdü sevdanın şehirleri, ben yoksul düşlerimin sırlarla dolu sandıklarını derinliklerinden çekerken. Nafile düşünüşlerin göçlerine vururduk sevda katarımızı, geceler ilençli bir yaraca tenimizde kükrerken. Ruhumuz alışırdı gitmelere, alışırdı hayali öpüşlere ve biz kımıltısız bir haykırışla sevgiyi yitirmiş suçlular olur, eninde sonunda kendimize sokulurduk.

 

Boynumuzdaki veballerle ve ruhumuzu sarsan düşlerle yakarız yaşamaya sevdalı anların günlüklerini. Farkına varamadığımız değerlerin derinlikleri hep bizimdir deriz de, yüzeydekileri sahiplenemeyiz. Gönül yakarılarıyla geçen her gün kayıptır ah, sarılmasız günlere söverek isyanın küreklerini boşluğa çekeriz. Aşk, nasırlı bir kürektir, asırlardır kendi sularımızı aramaktan yorgun tayfalar gibi denizleri sabırla aşarız.

 

Mecburi dökülüşlerin tarumar sularına eğdikçe gözlerimizi, ıslanır yaşlarımız. Dudakta söz olur hicranımız, alır başını gider uzaklara ve sökülür binbir yerinden sol yanımız. Her dalga sorguyla döver kayasını ve sular bunun için sığınır geceleri tuzlara. Yanakta daralır özlem, dudakta lal olunca sitem. Yürek boşalır birden yasak bir sevdanın döşeğinde, savrulur hazan olur mevsim, saçılır söz kalpteki diklenmenin ahengiyle, aşk olur rengin.

 

Anlayacağın aşk bakışlım, ne zaman seninle bir düşün içinden sıyrılarak tekrar karşına gelsem, bir düşünüş rahlesinde buluyorum kendimi. El açıp göklere, tanrıya yalvaran binlerce avuç oluveriyorum özlemin yüreğimi yakıp, yıkıp talan ettiği anlarda. Dudaklarımızdan zoraki ayırdığımız sözcüklerimizle ve içimizdeki zorunlu tükenmişliklerle nereye gitsem, nerede seni düşünsem ve nerelerde varlığını içime çeksem, kocaman bir yumruk gelip oturuveriyorsun göğsüme.

 

Sen, fısıltılı bir sarılışın ve sen içimdeki öfkeler ile beni bir başına bırakışın failisin aslında. Ah sevdam, ah gönlümün sularına göğsünü açan yosunlu gönül küreğim. Sen, ruhumdaki deli kısrağım, beni ateşler içinde yıllardır sarıp sarmalayanım. Biliriz ki, bilmeliyiz ki, her aşk bir gün boyun eğer hayatın güçlü rüzgârlarına. Sağanaklar basar gönlümüzün kımıltılı gölgeliklerini. Susar içimizde şarkılar, kesilir ruhumuzdaki düşlerin önü ve düşer gövdemizin yanına çaresiz başımız.

 

Bir gün, sonsuz bir yaşam felsefesiyle kavuşacak kollarımız birbirimize ve belki de düşecek umudumuz gövdemizden yaşamın denizlerine. Bir gün bizi birbirimize ulaştıran sevda kolları kuruyacak, kuruyacak bütün aşk adına yeşeren dallar ve kopacak Seni böyle hayal ediyorum ve içimdeki varlığına her sarıldığımda neden hep yaşayamadıklarımızı değil de, yaşadıklarını düşünüyorum. Seni yaşamak isterken engin akan ırmaklarca, sana ulaşmak isterken deli nehirlerce, neden denizlerine ulaşamaz özlemli sularım. Neden bir yok olup ve tükeniş bataklığına dökülür şiirlerim.

 

Sonsuz bir yaşam felsefesiyle ve derin derin birbirimize akan sevgimizin gücüyle bir başıma kaldığımda bunları düşünüyorum işte. Yokluğuna da alışırım derken, yine düştün içime ve gülümsedin her zamanki gibi gözlerime. Sensizlik dallarından ayrıldım, kendi dibine düşen bir can oldum. Ah yar, çiçeklerin özünü yüreğinde saklayan gönül gözüm, ruhumu parçalara ayırarak göğsümü bin bir yerinden parçalayan sevda sözüm, Sensizliğin sokaklarında yitiğim, gel beni bu ömür hapishanesinden dokunuşlarınla kurtar yârim.

 

Selahattin Yetgin

( Kırık Bir Düşün Resmiydi Sensizlik başlıklı yazı S. Yetgin tarafından 10.07.2014 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.