Çocuk ağacın altında oturuyordu. Uzakta oynayan çocukları seyrediyordu. Hayatı uzaktan seyrediyordu. Onu oyuna almamıştı akranları. Sebebi neydi? Neyse ne... Çocukça bir şeydi işte. Çocuk sonra küstü çocuklara. Çocuk sadece çocuklara küsmedi. Annesine, babasına, ablasına, beşikteki kardeşine küstü. sonra oyuncaklarına küstü. Parklara, ağaçlara, salıncaklara küstü. Adını koyamamıştı ; ama hayata küsmüştü.Sonra bir aldırmazlık içine düştü. Kar yağdı yaprakların üzerine. Çocuğun kalbine kar yağdı. kaskatı oldu yüreği, dondu, buz kesti.Ellerini kahve fincanıyla ısıtmaya çalışması boşunaydı. soğuk iliklerine kadar işlemişti. Sonra birileri kalkıp bir iki edebiyat parçaladılar. Kendilerince çözümlemelerde bulundular. Çocuk bunlara da aldırmadı. Hatta bir de küfür etmeyi öğrenmişti.
Çok değer verdiği insanların bir hiç olduğunu görmüştü. Herkes birbirinin arkasını karıştırıyordu. Her sıkı arkadaşın ikinci yüzünü gördü. Uzaktan -hayatın köşesinden- onları izliyordu. Birbirlerine yaptıkları ihanetin tanığı oluyordu. Bu insanlar sadece birbirlerine kıymıyorlardı. Umutlara, sevgilere, dostluklara kıyıyorlardı. Çocuğa kıyıyorlardı.
Çocuk tekrar küstü. Sonra düşündü, merak etti. "Neden böyle oluyor ?" dedi, geçmişe baktı. Yine o ağacın altında oturuyordu...
Selime Kalkan
Yazarın