Medeniyetleri ayakta tutan en önemli etken, mutlak manada toplumu meydana getiren, sevgi ile büyümüş bireylerin varlığıdır. Zira, sevgi kavramını idrak edemeyip, hayatlarına tatbik edemeyen toplumlar, bilimsel ve teknolojik olarak çok yüksek seviyelere gelseler dahi, bu yükselişin sonunda, hüsran ve buhranlar saklıdır. Çünkü bir milleti ayakta tutan etken; ne bilgisayarları, ne silahları ne de asırlara meydan okuyan teknolojileridir. Evvela bir milletin ayakta kalıp, asırlarca yaşayabilmesi, kardeşlik mefhumunu zihinlerine ve gönüllerine nakşedebilmiş bir toplum olabilmesiyle alâkalıdır.Kardeşliğin özünde fedakarlık yatar.Ve sevgiden mahrum olan bir insan, her şeyden mahrum kalmış demektir.Çünkü, ağaç için su ne anlam ifade ediyorsa, insan içinde sevgi o anlamı beyan eder.Susuz ağaç düşünülemeyeceği gibi, sevgisiz insanda düşünülemez.Ve sevgisiz insan, kurumuş bir ağaç gibidir.

Sevgi evvela ailede başlar. Aileden yeteri manada sevgi ve ilgi görmeyen bir fert, ilerleyen zamanlarda çesitli sorunları da beraberinde getirir. Aile, İslam açısından bir eğitim yuvasıdır. Ebeveynler ailenin bir sevgi yuvası olduğunu asla unutmamalı ve bu sorumluluğu her daim göz önünde bulundurmalıdırlar. Unutulmamalıdır ki; öğretmen talebesinden,öğrenci kitabından, imam cemaatinden, ebeveyn ise çocuklarından sorumludur. O halde, cemiyet olarak herkes sorumluluk bilincini muşahhas ve mücerret manada idrak edecek, sorumluluklarımızı sorunlaştırmadan ve bütün problemlerin çözümünde, sevgiyi ortak payda kabul ederek, yaşantımıza bu şekilde yön vereceğiz. İşte bu kurtuluş reçetesini hayatımıza tatbik edebilirsek, bütün manevi  hastalıklarımız son bulacaktır.

Kâinatın sahibi, biricik Peygamberini (sav) tanıtırken: ‘’Biz, seni alemlere rahmet olarak gönderdik”1 buyuruyor. Alemlere rahmet olarak gönderilen bir peygamberin, sevgiden mahrum ümmeti olmak, elbette ki bizlere bir müslüman olarak yakışmaz. Sevginin ne demek olduğunu, âlemlere rahmet olarak gönderilen Hz.Muhammed’den(sav) öğrenmekteyiz ve öğreneceğiz. Nebevi terbiyeyi tatbik etme noktasında bir insan şunu çok iyi bilmelidir ki; sevgi yalnızca insanlara değil, bütün mahlûkatadır. Tabiata, hayvanâta, hülasa yaratılmışların topyekûn hepsine derûni bir sevgi ve merhamet duyabilmektir.İşte, İslam’da akıllara durgunluk ve hayret veren sevginin sırrı burada gizlidir.Yine Yunus Emre’nin ifadesiyle: “Yaratılanı sevmek, yaratandan ötürü.”Ve bizlere düşen aziz borç, sevdiğimiz her ne olursa olsun, yalnızca Allah için sevmeliyiz.

Sevgi faktörünün ne demek olduğunu, insan yetiştirmede ne denli öneme haiz olduğunu, hadisler ve güncel olaylar üzerinden analiz etmeye çalışalım. Sevgisizlik bir bakıma bütün kötü hasletlerin kaynak noktasıdır. Sevgi ile büyüyen bir insan ile, sevgi nedir bilmeyen bir insan arasında, yerle gök arasında olduğu kadar fark vardır.Sevgi ile büyüyen bir insanda; merhamet, güzel ahlak, yardımlaşma, kendisiyle barışık olma, insanlarla iyi geçinebilme vs. gibi özellikler mevcutken, sevgisizlikle yetişmiş bir insanda ise; merhamet duygusunu yitirmişlik, gayri ahlaki mefhumlara eğilim, çevresiyle geçimsizlik ve kavgacı yapı dikkat çekmektedir.Her insan doğduğu andan itibaren tertemiz bir beyaz kağıt gibidir.Eğer bu beyaz kağıt sevgi mürekkebi ile doldurulursa, bütün insanlığa faydalı bir fert karşımıza çıkar.Fakat bu kağıdı sevgi mürekkebi ile değil de; nefret, kin ve öfke ile doldurur isek, o zaman gelecek nesiller adına korkmamız gerekir. Bu konuyu ayetler ışığında somutlaştırmak için, şu ayeti örnek olarak gösterebiliriz İslam, anne ve babaya saygıyı amellerin en üstünü olarak telakki eder. Nitekim.ayeti kerimede Yüce Allah şöyle buyurur:”Rabbin, kendisinden başkasına asla ibadet etmemenizi, anaya, babaya iyi davranmanızı kesin olarak emretti.Eğer onlardan biri, ya da her ikisi senin yanında ihtiyarlık çağına ulaşırsa, sakın onlara öf bile deme; onları azarlama, onlara tatlı ve güzel söz söyle.”2

Bugün ülkemizde dahil dünyanın dört bir tarafına baktığımız zaman, evlatlarını bin bir zorlukla yetiştiren anne ve babaların pervasızca darülacezelere terk edildiğini görmekteyiz. Oysa sevgi ile büyüyen ve nebevi terbiyeyi idrak etmiş bir fert, ne sebep olursa olsun anne ve babasını asla terk etmez. Onları terk etmek şöyle dursun, onlara öf bile demez, diyemez. Televizyonlara, gazetelere, sosyal medyaya şöyle bir göz attığımız zaman, gaddarlık ve merhametsizlikte sınır tanımaz nice insanların varlığına şahitlik edeceğiz. Bu noktada İslam’ın bir sırrı daha zuhur ediyor ki, zamanında İslam terbiyesini ve sevgisini çocuklarına öğretmeyen anne babalar, aslında bilmeden kendilerinin kötü sonlarını, kendi elleriyle hazırlıyorlar. Öyleyse istikbal için, hakikat için, kardeş bir toplum için, illa ki; “İslami sevgi ve nebevi terbiye” dememiz mutlaka ama mutlaka elzemdir.

Peygamberimiz (sav) her şeyden önce bir rahmet ve sevgi peygamberiydi. Kendisinin kâinatı şereflendirmeden evvel içerisinde bulunduğu toplum, haddi aşmış ve insanlık ufukları karanlıklara duçar olmuş bir vaziyetteydi. Bu durum Allah’ın elçisini derin düşüncelere sevk ediyor ve büyük üzüntüleri kalbinde hissetmesine neden oluyordu. Çünkü o âlemlere rahmet olarak gönderilmişti. Hz. Peygamber’in (sav), o ulvi sevgisini, kendisine 10 yıl hizmette bulunmuş olan Hz. Enes’ten (ra) dinleyelim:”Peygamberimiz bana yaptığım bir şey için bunu niye yaptın, yapmadığım bir iş içinde bunu niye yapmadın diye beni azarlamadı.”3 Bu ibretlik hadise peygamber (sav) sevgisinin ne denli büyük olduğunun büyük bir remzidir.

Hz. Peygamber(sav) kardeşlik nedir bilmeyen,  merhamet nedir anlamayan bir toplumu, fiili ve kavli bir şekilde örnek olarak hepsinin gönlünde taht kurmayı başarmış ve asrı saadet dediğimiz o yüce toplumu inşâ etmişti. Asrı saadet dediğimiz o eşsiz toplumda, insanların şimdi ki gibi paraları, evleri, arabaları, hülasa; lüks ve zenginlikleri yoktu.Fakat onlar asıl zenginliği kardeşlik ve fedakarlıkta bulmuşlardı. Bir dilim ekmekleri  olsa, yarısını değil, hepsini kardeşine verebilme büyüklüğünü gösterebilen bu aziz toplum, zihinlere kardeşliğin ne demek olduğunu bedihi bir şekilde gösteriyordu. Birbirlerine ırk ve makam olarak üstünlük taslayan o Cahiliyye Arap toplumu gitmiş, yerine üstünlük ancak takvadadır, üstünlük kardeş olabilmektedir, üstünlük Allah için sevip Allah için buğz edebilmektir, diyen bir toplum gelmişti. Nitekim Allah-u Teala şöyle buyurmaktaydı: “Müminler ancak kardeştir”4 Artık kardeşlikten başka bir yol, başka bir kapı arayan en büyük yanılgıya düşmüş olacaktı.

Günümüzün en büyük problemlerinden biri, hiç şüphesiz ki insanların birbirlerine ülfet ve muhabbet duymamalarıdır. Birbirlerini sevmeyen toplumların uzun süre ayakta kalabilmesini hangi akıl ve mantık izah edebilir ki? Sevgi her şeyin başıdır. Sevgisiz bir hayat üzerinde yaşanmaya değmeyecek kadar anlamsızdır. Şu misal sevginin önemini farklı bir pencereden ortaya koymaktadır.”Bir gün Allah dostlarından birinin yanına bir adam gelir ve kendisinin ilminden yararlanmak istediğini arz eder. Allah dostu adama şöyle bir bakar ve: Sen hiç aşık oldun mu, sevginin ne demek olduğunu bilir misin, diye sorar. Adam hayır cevabını verir. Allah dostu tekrar sorar:Hiçbir şeye aşık olmadın mı şimdiye kadar? Adam yine hayır cevabını verir. Bunun üzerine Allah dostu der ki:Aşık olmamış bir insana bizim öğretecek hiçbir şeyimiz yoktur. “ Bu kıssadan alınacak o kadar çok hissemiz vardır ki saymakla bitiremeyiz. Demek ki sevgisiz her şey anlamsız ve boş. Sevgi olmadan ibadetler bile ifadesiz. İbadetin en önemli unsuru dahi sevgidir.Çünkü Allah sevgisini tatmayan bir insan nasıl olurda huşû ile namaz kılabilir ki? Sevgisiz yapılan işlerin çoğunun içi boştur desek mübalağa yapmış sayılmayız. Bu yüzdendir ki Allah-u Teâla sevgi kavramını kullarına daha iyi idrak ettirebilmek için biricik Peygamberine(sav) Habibim(Sevgilim) diye hitap etmiştir birçok defa. Peygamberimizin (sav) tebliğindeki başarısının en önemli metodu, insanlara sevgi ve merhametle muamelede bulunmuş olmasıyla alâkalı bir durumdur. Nitekim Âli İmran suresinde Allah şöyle buyurmaktadır:”Allah’ın rahmeti sayesinde sen onlara karşı yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı yürekli olsaydın, onlar senin etrafından dağılıp giderlerdi.Artık sen onları affet.Onlar için Allah’tan bağışlama dile.İş konusunda onlarla müşavere et.Bir kere de karar verip azmettin mi, artık Allah’a tevekkül et.Şüphesiz Allah, tevekkül edenleri sever.”5

            Tıpkı bizde peygamberimiz(sav) gibi, insanlara karşı yumuşak davranmalı ve sevgiyle muamelede bulunmalıyız. Kırıcı hâl ve hareketlerden elimizden geldiğince sakınmalıyız. Mevlana bu durumu o kadar güzel ifade etmiştir ki:”Kabe, Âzer’in oğlu Halil İbrahim’in yaptığı bir binadır. Kalp ise, yüce Allah’ın nazargâhıdır.Bu sebeple, bir gönül yıkmak, bin kâbe yıkmaktan daha kötüdür.”6 Bu bilinçle yaşayan bir fert, insanları üzmek şöyle dursun, onlara sevgiden başka bütün duyguların anlamsız olduğunu haykıracaktır.

Peygamberimiz Mekke’de yaşadığı onca sıkıntıya rağmen sabretmesini bilmiş ve sonunda Allah’ın izniyle Yesrip’e (Medine) hicret etme emrini almıştı. Kutlu peygamber(sav), Medine’ye ulaşır ulaşmaz yapmış olduğu işlerin başında, Mekkeli muhacirler ile Medineli ensarı kardeş ilan etmek olmuştur.Bundan böyle muhacir ve ensar arasında biyolojik kardeşlikten daha öte bir din kardeşliği başlamıştı.Ve yine Medine’nin sosyal yapısını meydana getiren Hazreç ve Evs kabileleri arasında 120 yıldır devam eden Buas savaşı, Hz. Peygamber’in (sav) arabuluculuğu ve kutlu tebliği ile son bulmuştu.Müminler hep beraber “Allah’ın ipine sımsıkı sarılmışlar ve ayrılığa düşmemek”7 için ellerinden gelen bütün gayreti sarf etmişlerdi.

Toplum olarak niçin tam manasıyla mutluluğu yakalayamadığımızı şöyle derinden bir tefekkür ve analiz edebilirsek, kutlu Peygamber’in (sav) şu hadisi bizlere rehberlik edecektir. “İman etmedikçe cennete giremezsiniz, birbirinizi sevmedikçe gerçek manada iman etmiş sayılmazsınız”8 Demek ki kuru kuruya iman ettim demek yetmiyor. İman eden insanın gönlünde kesin olarak, mümin kardeşlerine karşı derin bir sevgi bulunması gerekmektedir. Peygamberimiz (sav) kardeşlik bağının önemi üzerinde o denli durmuş ki, imanın makbul olabilmesi için, müminlerin birbirlerini sevmelerinin bir zorunluluk olduğunu ifade etmiştir. Eğer ki bu hadisi şerifi gönüllerimize nakşedebilirsek, işte o zaman imanın ne demek olduğunu tam manasıyla idrak edebiliriz ve işte o zaman tadarız imanın lezzetini.

Üstad Necip Fazıl şöyle der:

“Sözde İslam, bir ferdi bir ferdine kaynamaz

Bu halde utanmadan camide saf saf namaz.”9

Bu ifadeler bizlere ağır gelebilir, fakat derin düşündüğümüz zaman bu sözlerin altında yatan gerçeği anlayabiliriz. İslam şuursuz ibadeti kabul etmez.Ben müslümanım deyip de, din kardeşine sevgi duyamayan bir insanın imanını sorgulaması gerektiğini telkin eder. Namaz kılan bir insan nasıl olurda sevgisiz olabilir, işte İslam bu gerçeği sorgulamamızı ister. Bu hakikatleri misalleştirmek için şu hatıratımı sizlerle paylaşmak istiyorum“2013 yazında senelik iznimi alıp memleketim Sivas’a tatile gitmiştim. Mahallemizdeki camide akşam namazını eda etmek için ezanı şerifin okunmasını bekliyorduk.Derken biri 8, diğeri 10 yaşlarında dünyalar tatlısı iki çocukta namaz kılmak için camiye gelmişlerdi.Camiden içeri girince çocuklardan biri diğerine şöyle sağ tarafa oturalım dedi.Müezzinlik mahalinde oturan yaşını başını almış bir ihtiyar, hemen çocuklara bağırmaya başladı.Burası cami, park değil.Niye gürültü yapıyorsunuz.Gidin başka yerde oynayın, terbiyesizler, aileniz size hiç mi terbiye vermedi, diyerek bağırıp çağırıyordu.Halbuki ortada ne bağırtı vardı ne de gürültü.Çocuğun biri diğerine şöyle oturalım mı demişti sadece.Çocuklar camiye daha yeni adım atmışlardı ki, korkudan  apar topar kaçmaya başladılar.Ağlama sesleri duyuluyordu dışarıda.Ve sesler gitgide uzaklaşıyordu.Bu yaşlı adamda çocukların peşinden koşuyordu, daha fazla kortutabilmek için. Kendi kendime mırıldandım sonra.-O giden çocuklar bizim umudumuz, uzaklaşan sesleriyse kaybolmuş mutluluğumuzdu.- O akşam ki namazı nasıl kıldığımı hatırlamıyorum, namazdan sonra o yaşlı adama telkin edeyim dedim, fakat hiçbir faydası olmayacağını hissettiğim için gereksiz buldum, Allah onun kalbinden merhameti almışsa ben ne yapabilirdim dedim ve içime akıttığım gözyaşlarımla eve döndüm.”10

Ve Peygamberler peygamberinin(sav) ümmetiyiz diyerek, yeryüzünde dolaşan bizler. Hangi ibadetimiz bir çocuğu camiden uzaklaştırma günahına kefaret olabilir.Hangi amelimiz bizi cehennemden uzaklaştırıp, cennete yaklaştırabilir.Halbuki Peygamberimiz(sav) namazdayken torunları gelir efendimizin sırtına çıkıp oyun oynarlardı. Bu nezaket ve incelikten bihaber müslüman kardeşim, camiden uzaklaşan, camiye bir daha gelmemeye ant içen, camiyi bir korku mekanı gibi gören bu çocukların vebalini nasıl ödeyebiliriz.Hangi amelimiz bizi kurtarabilir. Sevgi, sevgi, sevgi. Her şeyin başı mutlak manada sevgidir. Sevgili Peygamberimiz (sav) ne de güzel söylüyor: “Küçüklerimize merhamet etmeyen, büyüklerimize saygı duymayan bizden değildir.”11

Peygamberimizin (sav) çocukları öptüğünü gören bir bedevi bunu pek tuhaf bularak: Hayret! Siz çocukları öpüyor musunuz? Biz çocukları hiç öpmeyiz deyince, sevginin ve merhametin kalbi Efendimiz (sav) ona acıyarak bakmış: “Allah Teâlâ senin kalbinden sevgiyi söküp almışsa ben ne yapabilirim”12 buyurarak, küçüklere sevginin ne denli öneme haiz olduğunu bildirmiştir.

Ve yine büyüklere saygının ne demek olduğunu şu hadisi şeriften öğrenmekteyiz. Bir gün Ashâb-ı kiram(r.a), Paygamberimizin(sav) yanında oturuyorlardı. O sırada yaşlı bir kişinin yaklaştığı görüldü, anlaşılan Hz.Peygamber’le görüşmek istiyordu. Sahabeler yaşlı kişiye yer açmakta biraz yavaş davranınca Allah’ın Habibi (sav) şöyle buyurdular: Küçüklerimizi sevmeyen, büyüklerimizi saymayan bizden değildir”

Peygamber (sav) her şeyden evvel bir sevgi ve şefkat peygamberiydi. Bütün insanları müşfik olabilmeleri yönünde uyarmış ve bizzat kendisi örnek olmuştur. Öyleyse, küçüklere sevgi ve büyüklere saygı, Peygamberimizin (sav) vazgeçilmez evrensel mesajları arasında yer almaktadır. Kim ki bu mesajları layıkıyla uygulayabilme gayretinde olursa, gerçek mutluluk ve huzuru yakalamış demektir.

Asrımızın en büyük problemlerinden biride hiç şüphesiz aile içi şiddet ve kısa süren evliliklerdir. Modernize adı altında maalesef boşanmalar hat safhalara çıkmıştır. Aile toplumu meydana getiren temel yapı taşıdır. Bir toplumun huzuru ve ferahı çekirdek aile dediğimiz o kurumun mutluluğuyla paralellik arz etmektedir. Sevgisizlik aileyi yok ettiği gibi, geride gözü yaşlı evlatların kalmasına da sebep olmaktadır. Ailesinden sevgi görmeyen bir çocuktan, büyük başarıları elde etmesini ve topluma faydalı olabilmesini beklemek gülünç bir durumdur. Aile kurumunun temelinde sevgi ve saygı bulunmaz ise, ortada yıkılmaya mahkum yürekler, onulmaz yaralar açılmış kalpler, çaresizlikle çırpınan gözü yaşlı çocukların feryadı duyulmakta ve bu durum nice büyük problemleri de beraberinde sürükleyip getirmektedir.            

Şu ayet bizler için çok büyük anlamlar ifade etmektedir: “Yine O’nun ayetlerindendir ki, sizin için nefislerinizden kendilerine ısınırsınız diye eşler yaratmış, aranıza bir sevgi ve merhamet koymuştur. Şüphesiz ki bunda düşünen bir kavim için nice ibretler vardır.”13 Öyleyse Allah eşler arasında bir sevgi ve muhabbet hâlk etmiştir. Görüyoruz ki Allah-u Teâlâ, ailenin varlığını koruyup devam edebilmesi için sevgiyi gönüllere bizzat kendisi koymuştur. Birbirini seven insanlar birbirlerinin kusur ve zellelerini görmezden gelir, devamlı affetme yolunu seçerler.Fakat aralarında sevgiden eser bulunmayan kişiler, affetmek şöyle dursun, sudan sebeplerle kavgaya tutuşurlar. Sevginin temelinde bir çok güzel haslet yatar, bir nevi sevgi, güzel hasletlerin kökü mesabesindedir. Sevgi nedir bilmeyen insanlardan, diğer güzel hasletleri beklemek de muhaldir.

Hz. Âişe validemiz, şefkat Peygamber’i (sav) ile izdivaçları sonrası, kendisini sevip sevmediğini anlamak için efendimize şöyle diyordu:

-“Ey Allah’ın Resulü, beni seviyor musun?”

 –Peygamberimiz: “Evet ya Âişe, tabi seviyorum” dedi.

Hz. Âişe validemiz nasıl sevdiğini de merak ediyordu. Hemen sordu:

 -“Beni nasıl seviyorsun?”

Peygamberimiz (sav) sevginin doruk noktalarını, muhabbetin özünü teşkil eden şu cevabı veriyordu biricik eşine.

-“Kördüğüm gibi”

Hz. Âişe validemiz bu cevaba o kadar çok sevinmişti ki, nasıl sevinmezdi çünkü kördüğüm açılmazdı, açılamazdı. Âlemlere rahmet olarak gelen ulvi elçinin bizatihi pâk dillerinden, tahsis olarak şahıslarında sevdiğini beyan etmesi kadar büyük bir mutluluk olamazdı. Sevda bir ömür değil, ebediyete kadar devam ederdi. Çünkü ölümden sonra eşler yine cennet bahçelerinde buluşacaklardı. Ölüm bir son değil, aksine her şey için bir başlangıçtı. Ve peygamber sevgisi de işte böyle ulvi ve aziz idi. Âişe annemiz bu cevaptan ziyadesiyle memnun kalmıştı ki, sık sık efendimize kördüğümü sorardı:

-“Ey Allah’ın Resulü, kördüğüm ne alemde?”

Nezaketin kalbi, müşfik peygamber(sav) her defasında gözlere ve yüreklere tebessüm ettiren şu muazzez cevabı verirdi:

-“İlk günkü gibi”14

            Bu hadise bizler için eşsiz bir nimet, müstesna bir misal teşkil etmektedir. Sevgiyi bizzat en sevgiliden öğrenmek, asıl sevgiye ulaştıracaktır bizleri. Ve yine sevgili Peygamberimiz (sav) şöyle buyurmuşlardır: “Erkek hanımına sevgi ve şefkatle bakar, hanımı da ona sevgi ve şefkatle bakarsa, yüce Allah onlara rahmetiyle bakar.”15

Toplumların başına her ne musibet gelmiş ise bunlar derinlemesine araştırıldığı vakit teyit olunacaktır ki, altında sevgisizlik yatar. Terörizm, anarşizm, kapitalizm vs. hepsinin ortak noktalarından bir tanesi, sevgi nedir bilmeyen insanların bu illegal yapılanmalarda yer aldıklarıdır. Zira kalbinde Allah ve Peygamber sevgisi olan bir insan, hiçbir insana zarar veremez, onları öldürmek, sömürmek şöyle dursun, onları incitmeye dahi yüreği el vermez. Kuru kuruya şuursuz ve sevgisiz verilen bir eğitim hiçbir anlam ifade etmez. İnsanlara en başta müspet ilimleri değil, sevgi ilmini öğretirsek o zaman göreceğiz ki bütün ilimleri hıfz etme yolunda başarı elde etmişiz. Evvela sevgi dilini öğrenip, sonra muhabbet eğitimini öğreteceğiz.

Sevgililer sevgilisi Peygamber (sav) huzurlu bir toplum için ne de güzel söylemiş: “Birbirinize buğz etmeyin, birbirinize haset etmeyin, birbirinize arka çevirmeyin; ey Allah’ın kulları, kardeş olun. Bir müslümana, üç günden fazla (din) kardeşi ile dargın durması helal olmaz.” 16

Sevgili Peygamberimiz(sav) sahabesine bir konuda uyarıda yahut telkinde bulundukları vakit, o yüce insanlar “Anam, babam sana feda olsun Ya Resulallah, Allah ve Resulü daha iyi bilir” derler ve efendimize itaatlerini kesinkes bir şekilde bildirirlerdi. Bizlerde 21.yüzyılda diyoruz ki: “Bütün herşeyimiz sana feda olsun Ya Resulallah, birbirimize buğz etmeyeceğiz, haset etmeyeceğiz, birbirimize arka çevirmeyeceğiz, kardeş olacağız, din kardeşlerimizle dargın durmayacağız, sana söz veriyoruz.”

Bizim de özlediğimiz nesil, hasretini duyduğumuz istikbâlimiz, kalplerinde Allah aşkı, gönüllerinde insan sevgisiyle, ancak Allah Resulünün evrensel mesajlarıyla var olabilir. Gönül derinliklerinden gelerek, gözyaşıyla ıslanmış şu şiirim bir nebze olsun kardeşlik duygusunu anlatabilirse ne mutlu bana.

“SEVGİ BİR ÇAĞRIDIR

İnsan ekmeksiz yaşar da

Sevgisiz yaşayamazmış

Zorluk diyarlar aşar da

Sevgileri aşamazmış

 

Sevgi insan için fıtrat

Mümine yakışmaz ifrat

Artık kötülüğe firkat

Kardeşçe bir dünya için

 

Artık mazlum ağlamasın

Anne yürek dağlamasın

Kimse siyah bağlamasın

Müminler elbette kardeş

 

Kurandır bizlere rehber

Hâtemen-nebiyyin önder

Bir aşk nurudur peygamber

Kardeşlik haktan çağrı”17

1)Enbiya 21/107  7)Âli İmran 3/103                                               13)30/21

2) İsra 17/23                         8)Müslim İman 93 Tirmizi Sıfatul Kıyamet        14)İbn Hanbel,Müsned 6;210            

3) Buhari Edep 39 9)Necip Fazıl Kısakürek-Çile,BDY İst.                 15)En-Nebbâhi,El-Fethu’l-kebir/1,276

4)Hucurat /10                       10)Şair-Yazar Hamza Kaplan-Hatırat 16)Buhari,Edep,57,58                                            

5)Âli İmran 3/159                11)Tirmizi,Birr,15;Ebu Davud,Ebed,66            17)Şiir Hamza Kaplan

6)Mevlana-Mesnevi              12)Müslim,Fedail 64 Edep 18                             www.antoloji.com/hamza-kaplan/

                           

 HAMZA KAPLAN

ŞUBAT 2014

 

 

 

 

 

 

( İnsan Yetiştirmede Hz. Muhammedin Sevgiye Verdiği Önem başlıklı yazı Hamzakaplan tarafından 6.02.2014 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.