Bir devir düşünün ki, korkunç karanlıklara esir. Her yanda zulüm, her yerde işkence. İnsanlık denen olgu kanlar içinde çırpınmakta. Hak- hukuk; kendilerini âdeta ilah kabul eden, canavarlaşarak insan olmaktan çıkan zalimlerin ayakları altında çiğnenmekte. İnsanı her yönden inşa edecek olan din, tam bir safsata yumağı. Şefkat ve merhamet gibi ince duygular sanki iç âlemlerde bir ölü. Minik kız çocuklarının feryatları toprağın altında çığlık çığlığa yankılanmakta. Cenâb-ı Hakk’ın ayaklarının altına cenneti serdiği anaların yüreği kan ağlamakta; kadınların onurları yok sayılmakta. Mal-mülk yönünden zengin olanlar fakiri köleleştirmiş ve bu kölelik, övünç meselesi haline getirilmiş durumda. Cehalet dört bir yanda kol gezmekte. Kısacası, zalim zulmünde ulaşabileceği en üst seviyede; mazlum da eziyette gelebileceği en üst kademede.

 

       Tabii ki, ebede kadar bu böyle süremezdi. Yani zalim zulmünde, mazlum zilletinde göçüp gidemezdi bu dünyadan. Çünkü, bu kâinatı mükemmel sûrette yaratan ve insanı halife ünvanına layık gören Cenâb-ı Hakk, elbette kendisini bildirmek, kâinatta cereyan eden her hadisenin ve eşyanın hakiki mahiyetini insana öğretmek gayesiyle bir Kutlu Öğretmen (asm) gönderecek. Ve bu öğretmenin elini tutan beşeriyetin, bu korkunç fetret devrini aşmasını sağlayacak ve iki cihan saadetine mazhar edecek. Çünkü bu, O’nun (c.c) hikmet ve rahmetinin gereğidir.

 

       Ve artık gözler ufuklarda. Bu soğuk geceyi bitirecek şafağın sökeceği heyecanını yaşamakta. Titrek eller tane tane semada.Onlara uzanacak o kurtarıcı eli beklemekte. Bunalmış yürekler ise bu feryatta: “Hadi gel ey!” Her şey, zerre zerre bu duaya iştirak etmekte. Bahar kokuları duyulmakta az uzakta. Hazan nihayete ermek üzeredir. Güller, çiçekler yağdırmak üzeredir gökyüzü. Ve bürünmek üzeredir cennet elbisesini yeryüzü.

Kâinatın siması mütebessim, hazırlanmaktadır gül devrine. Melekler saf saf semalarda, gözleri o mesud eve inecek sonsuz müjdede. Her şey nefes tutmuş, o anı beklemede. Hülâsa, kurtuluş şafağının sökmesi an meselesidir artık Âmine’nin evinden. Şafağın adı: Muhammed’dir (asm). Tadı, sonsuz rahmettir.

 

       Evet, nihayet bir seher vaktinin bitimi, mütevazı bir hanenin ardından artık doğmuştur beklenen şafak. Her yer bayram yeri adeta. Herkesin yüzünde bu nurun tebessümü var. Herkesin dilinde bu müjdenin terennümü var. Ve herkesin yüreğinde, bu şafağın ardından gelecek nice mesud günlere yetişebilme hayali var. Artık, umut tomurcuğu açmıştır gözlerini bir seda ile kâinata. O seda: “ ümmetî..! ümmetî..!” Ve bu eşsiz tomurcuğu, gül olma yolunda yaşayacağı nice kara kışlar ve onun ardından yeşerecek olan baharlar beklemekte…

 

 

 

( Daha O (Asm) Yoktu başlıklı yazı İSMAİL ASLAN tarafından 11/21/2013 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu