Bedenini zor taşıyan bacaklarının ağrılarına rağmen, bir günde, üç dört apartmanın merdivenlerini temizliyor Tezcan...

Kilolu olmasının tek güzel yanı, yaşına rağmen yüzünde tek kırışık oluşmamasıydı belki. En az elli yaşında vardı oysa... Onu ne zaman görsem, başındaki tülbendinin bir ucuyla alnındaki terleri siliyordu.
''Alın teri'' ile ekmek kazanmanın resmiydi sanki...

Şalvarının ortasını bel lastiğine iliştirip, ağının yerlere değmemesini sağlıyordu ama şalvarın yere değip kirlenmesinden de hep şikâyetçiydi.

Çalışırken, ağı kısa olan bir şalvar diktirip giymesini önerdiğim de, gülümsedi.
160 santimetre boyu, seksen kiloya az geliyordu adeta. Yürürken adımlarını öne doğru değil de, yan yan atıyor, tek ayak boyu yürüyor gibiydi. Bacağının ağrısından şikâyetçiydi. Doktorun, romatizma teşhisi koyduğunu ve pek çaresi olmadığını yana yakıla anlatıyordu. Aksayarak yürümesi bundandı.

''Kilonun fazlalığından olmasın'' dediğim de; elini hafifçe kaldırarak omzuma vurdu ve''İlâhi, çok hoşsun hanımım!'' diyerek güldü.

Esmer olan ten rengi, yaz gelip havaların ısınmasıyla; güneşten daha da kararmıştı. Simsiyah gözleriyle aynı olmuştu adeta... Gözlerinin pırıltısı görülüyordu sadece karanlıkta ve gülünce; bembeyaz dişleri... Romatizma ağrıları da olmasa, çalışmaktan hiç şikâyetçi değildi.

Bir oğlunun olduğunu ve onun da evli, çoluk çocuk sahibi olduğunu, kazandığı paranın ancak kendilerine yettiğini anlatıyor ve ekliyordu: ''Aaaaa! Yardım etmiyor mu? Günahını istemem; Allah için ediyor ama yetmiyor ki, kendini geçindiriyor ancak... Ne yapsın yavrum!''

Belli ki çok zor şartlar altında büyütmüş, çok emek vermişti evlâdına... Onun evlât sevgisi, tüm sevgilerin toplamıydı sanki... Ondan şikâyetçi olsa, ona bir şey olacakmış gibi, hep anne rızalığı vardı dilinde...
Yüreğinde kırgınlık bile olsa, Tezcan bunu asla söylemeyecek gibiydi.

Kendi kendine gülmeye başladı birden. Bir şey anlatacak ama gülmekten bir türlü söze başlayamıyordu. Güldü, güldü... Gülerken gözlerinden gelen yaşları, başındaki tülbendin uçları ile sildi. 
''Gelin'' dedi. ''Kıskandı galiba!''
''Geçen akşam, öyle dalmış oğluma bakıyordum. Gelin kızdı. ''
''Ne öyle çocuğa bakar gibi bakıyorsun. Koskoca adam senin oğlun'' dedi.

''Hanımım, kaç yaşında olursa olsun, anaların gözünde büyümüyor çocuklar. O benim gözümde hâlâ çocuk...''

Tezcan, oğluna hayran hatta aşk derecesinde bağlıydı. Belli ki saygıda kusur etmiyordu oğlu Tezcan'a...

Ah! Keşke yeterli kazancı olsa ve Tezcan çalışmak zorunda kalmasa, ona yeterince para verebilseydi oğlu... O zaman Tezcan, '' nasıl anlatırdı oğlunu acaba?'' diye düşündüm.

Her anne evlâdını sever ama Tezcan başka türlü seviyordu sanki. Ne büyük bir yürekti onun yüreği...

Asla şikâyet etmeden, hep sevgiyle, hayranlıkla anlatıyordu oğlunu...

Merdivenlerini sildiği apartmanlardaki dairelerden, kendi topluyordu ücretini. Daire başına; ayda 10 Lira.

Geciktirmeden parasını verenleri tek tek sayar ve sanki emeğinin karşılığını almamış, onlar lütuf etmiş gibi ''Allah razı olsun'' diye dua ederdi. Geciktirenler, hatta hiç vermeyenler de vardı. 
Bunlardan birkaçı bizim apartman sakinlerindendi. 

Tam karşımdaki dairenin ziline birkaç kez basmıştı. ''Bak hanımım'' dedi, ''yine kapıyı açmıyorlar.''

Bazı daire sakinleri ''Vermem'' veya ''Veremem'' demek yerine, kapı dürbününden bakıyorlar, Tezcan'ı görünce, para isteyeceğini anladıkları için, kapıyı hiç açmıyorlarmış.

Bir kez daha bastı karşı dairenin ziline, açılmayınca; adeta merdivenlerin basamağına çökercesine oturdu ve gözyaşlarını silmeye başladı. Sessizce akan gözyaşları birden hıçkırığa dönüştü. Hıçkıra hıçkıra ağlıyordu Tezcan.

Neden bilmiyorum! Tezcan'ı dinlemeyi, çalışırken onu izlemeyi seviyordum.

Tezcan, bizim apartmanın merdivenlerini silmeye gelir gelmez, dairemin kapısını açıyordum. 


Hıçkırık seslerine karışan sözlerini, anlamakta zorlanıyordum.
''Hanımım, Allah kimseyi geri bırakmasın'' dedi. Birden, başımdan aşağıya soğuk su dökülmüşçesine irkildim. Donup kalmıştım. ''Allah''dedi, ''kimseyi kocasından geri bırakmasın!''

Yüreğim burkulmuştu. Tezcan'a mı üzülmüştüm, kendi yüreğimdeki üzüntüyü hafifletmek için konuyu dağıtmak mı istemiştim bilmem, birden:
''Çay içer misin?'' dedim.
''Yok! Hanımım, sağ ol'' dedi. '' Akşamdan beri bir lokma ekmek atmadım ağzıma daha...''

Tezcan bugün, benim yüreğimi allak bullak ediyordu ve ben üçüncüye yemek yiyecektim ama o, dün akşam yediği yemek ile duruyordu hâlâ, üstelik kaç apartmanın merdivenlerini silmişti bu saate kadar...
''Bir şeyler hazırlayayım. Hazırda yemeğim yok şu an ama peynir, zeytin, Allah ne verdiyse yer misin?'' dedim.
''Aaaaa! Niye yemeyeyim hanımım. Allah’ın verdiği nimet, ne olursa olsun, yerim. Ben, nimetten büyük müyüm ki, nimeti beğenmeyip, yemeyeyim'' dediğin de Tezcan bana son darbeyi vurmuştu.

''Ben, nimetten büyük müyüm ki, nimeti beğenmeyeyim!''

Bazen, bir buzdolabı yiyeceğe rağmen ''Ne yiyeceğim, bir şey yok!'' diyerek, öfkeyle buzdolabının kapağını çarparak kapatan oğlumu, pişirdiğim yemekleri beğenmeyip ''Bunu mu yiyeceğiz?'' diyerek burun kıvıran kızımı, aç bırakmak geliyordu şu an içimden...

Tezcan'ın bilgece, şükür dolu bu sözleri içimde isyan fırtınası oluşturmuştu. 
''Ne şımarık insanlar vardı!''

Biz, şükretmeyi öğrenmek için Tezcan'ın hocalığını görmek zorundaymışız...

''Ben, nimetten büyük müyüm ki nimeti beğenmeyip,yemeyeyim! ''

''Allah, kimseyi geri bırakmasın hanımım, çok zor! Çok zor! '' diye tekrarlayıp, gözyaşlarını silerken, karşı dairenin açılmayan kapısını yumruklamak geliyordu içimden.

''Hepimizin pisliğini temizleyen Tezcan, bu işi keyfinden mi yapıyor?'' diye sormak...

Tezcan'ın oğluna olan büyük sevgisini, şimdi anlıyordum.

Kocasını kaybettikten sonra, tek başına; merdiven silerek kazandığı para ile besleyip, büyütmüştü onu...

Ölüm acısı tadan Tezcan, ne olursa olsun; tek oğlunun ölüm acısını görmesin. Hep ona bir şey olacakmış, kaybedecekmiş korkusuyla asla ondan şikâyet etmeyecek,''ana rızalığını’’ teyit eden sözlerle anlatacaktı oğlunu...

Hazırladığım yiyecek tepsisini uzattığım da, içimden Tezcan'ın söylediklerini tekrarlıyordum.

''Niye beğenmeyecekmişim hanımım; ben nimetten büyük müyüm ki, nimeti beğenmeyeyim?'' 
( Tezcan - Sebahat Mayda Yavuz başlıklı yazı Semay tarafından 9.10.2013 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu