Hangi vesileyle hayatıma girmişti unuttum. Belki ben onun hayatına girdim bir sebepten ötürü... Yıllardan beri tanışırız, iyi kötü geçinip gideriz işte.

Amma bir de huyları vardır ki sormayın gitsin! Yasemin Yalçın’ın bir tiplemesi vardır. Hani hatırlarsınız “Sürahi Nine” diye. Alimallah onu tanısanız Sürahi Nine’ye on basacağını iddia etmezseniz ne olayım.

Eve geldiğimde eşimin suratı biraz asıktı, nedenini sorduğumda kendisi için acı olan haberi verdiğinde, durumu nasıl kurtaracağım diye düşünmeye o andan itibaren başlamıştım.

Kızından dolayı emekli. Her yıl gününü kendisi bilir, kendisi tayin eder. O gün geldi mi, benim çekap diyebileceğim, kendisinin ise tepeden tırnağa elden geçirilmesi diye tabir ettiği yıllık kontrolünün zamanı gelmiştir.

Telefon etmiş, Salı günü akşam üstü gelmemi ve alıp kendisini götürmemi, gerekli rutin kontrollerinin yapılması talimatını vermiş. Pek fazla kalmayacağını söylemiş, bir haftaya kadar geri döneceğini söylemeyi de unutmamış.

Bir hafta nasıl geçecekti?

Salı günü geldiğinde akşamüstü çabuk oldu. Arabaya bindim doğru evinin önüne…

Evde hazır beni bekliyordu. Götüreceklerini unutmamak için girişteki divanın üstüne koymuştu, ama ben biliyordum, bir şeyi unutacak ve yarı yoldan tekrar geri dönecektik nasılsa!

Özenle divanın üstündekileri, mutfak masasının üzerindekileri arabanın bagajına ve arka koltuğuna bir bir sıraladım. Nasıl ihtimamla koyduğumu şu an size tarif etmem mümkün değil.

Arabaya bindik ve yolculuk başladı. Yine dakika tutacaktım. En son iki dakika konuşmadan durabilmiş, üç dakikayı bir türlü konuşmadan bitirmeyi becerememişti.

Biraz ilerledikten sonra yoğurt almamız gerektiğini söylediğinde, yerini tarif ediyordu, başka yerden almam da olası bir şey değildi, beğendiremezsin çünkü. Tarif ettiği yere geldiğimizde “İşte burası, Mim’den alacaksın anladın mı, üç kiloluk olacak, ben bekçi Recep’e buradan aldırıyorum ona göre…” Eyvah dedim. Dakka bir, gol bir. Mim diye getirdiği yer Bim’den başka bir yer değildi. Sanırım içeride bir çok yoğurt markası vardır, hangisini alacağım diye düşünerek mağazaya girdim. Allah’tan korktuğum başıma gelmedi, üç kiloluk dediği yoğurt markası tekti, onu aldım “Şanslı günümdeyim…” diye düşünerek geri döndüğümde yanıldığımı anlıyordum. Evdeki ekmekleri almayı unutmuş, geri dönüp almamız gerekmiş. “Yahu sana fırından yenisini, tazesini alayım.” demelerim neticeyi değiştirmedi, evde unuttuğu ekmeklerin parasından fazla benzin yakarak geri döndük ve ekmekleri aldık.

Ekmekleri alırken gözlükleri geldi aklıma, hemen hatırlattım kendisine “Yok...” dedi, “gözlükleri bırakacak kadar yaşlanmadım.” Tık yok.

Gözlük dedim de onun da hikayesi var. Anlatayım.

Motosiklet almıştım üç-dört senesi öncesi, gözüme sinek kaçmasın diye en ucuzundan parlak sarı metalli bir güneş gözlüğü almıştım kendime. Gördüğünde beğenince hediye etmiştim. Yolda bulsan almazsın, ama onun gözündeki değerini de biçemezsin. Hatta ben bazı zaman yeni ve kendine uygun bir gözlük almayı teklif etsem de asla ve asla sonuç alamadım.

Yolda yanımda otururken emniyet kemerini üstüne taktığımda konuşmaların, biri diğerini kovalıyordu. Ara sıra dinlemiyor sanıyor omzumdan dürtüklüyor, dikkatimi çekmek istiyordu. Benimse her susmasının ardından gözüm arabanın dijital saatinde idi, her an için üç dakika susma süresini becermesini bekliyordum. Nerdeee eve geldiğimizde bu günde önceki rekorunu egale edememiş iki dakika sınırında kalmıştı.

Unutmadan…Bir de değirmen hikayesi var aramızda, bildiğiniz yel değirmeni değil, kahve değirmeni. Annesinden hatıra. Sık sık bundan bahseder, ara sıra da gösterir, işlemeli eski bir kahve değirmeni. Bir gün kaybeder bunu, iftira hazırdır, ben almışımdır haberi yokken, araklamışımdır annesinden kalma değirmeni.

Suçsuzluğumu asla ispat edemedim. Yenisini alma teklifimde geri çevrildi hep. Bir gün değirmenini evinde koyduğu, ya da benim anladığım; saklayıp da… koyduğu, unuttuğu yerden değirmeni bulunca cevabını çok ilginç bulacağınızdan eminim.

“Ne o, utandın değil mi? Götürdüğün değirmeni nasıl da kendi elinle getirdin.”

Fesuphanallah…
( Vesile başlıklı yazı OlgunOnur tarafından 9.08.2013 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.