Yalanmı gerçekmi 

 

            09.09.1960 tarihinde, sözde Cuma günü Dünya ya gelmişim. Peki hani Cuma günü uğurlu ve de kutlu gündü? Hani o gün doğanların başına devlet kuşu konarda, baş sahibinin boynu tutulurdu. Mutluluktan boynu kökünden ağrırdı. Tabi ki bunlar doğru olsaydı benimde anamın da şansımız , bahtımız, kaderimiz açık olurdu. Hele bir dert vardı canım. Bir karışıklık bir bilinmezlik başımın belasıydı

            İşte onu da bu gün, 40 yıl önce, 26 Nisan 1959 tarihinde birlikte Dünya ya geldiğimiz söylenen, kendisine manevi bacım dediğim, onun da en az nenim kadar şanssız olduğuna inandığım kişiden öğrenme fırsatı buldum. Bak işte doğum tarihimin yanlış olduğu yetmiyor gibi şimdi üçüncü bir doğum tarihi çıktı karşıma. 09.Eylül.1960 Cuma mı, 26.Nisan.1962 Cuma mı, 26. Nisan.1959 Salı mı? Valla ben çıkamadım işin içinden, üstünüze dert değilya gelin siz düşünün. 26.Nisan.. doğru da 1962 mi, 1959 mu? Hiç kimse bilmiyor. İyi güzelde ben nereden bileyim be gardaşım. 2 Cuma, bir Salı. Eh artık başım ağrıdı. Nereden çıktı lan şimdi bu doğum tarihi? Ben doğduğum güne lanet yağdırırken, doğuran anama kahrederken siz beni hangi gün doğdu diye ne uğraştırıyorsunuz. Başka işimiz yokmu hayatımın sonuna adım adım yaklaşırken? Ya doğduğum gün Salı ise… Be eşek oğlum. Bu yalan ve yanlışları herkez söylüyor sende inanıyorsun ha? Yuh lan sana. Ha Salı ha Perşembe. Allahın her günü hayırlı değilmi be hıyar oğlum. Be geri zekâlı, aptal vede fazladan salak oğlum… Yok canım ben bunları aslında biliyorumda … kem küm…

            İşte aslının ne olduğunu bilmediğim, çözemediğim, aslında bilmek ve çözmekte istemediğim, o kadarda önemli olmayan ve önemsemediğim talihsiz bir günde bu kavanoz dipli Dünya denilen lanet vede berbat, sevgisiz, rezil yere gelmişim.Bilseydim sadece rezalet, yalan, yolsuzluk, yandaşlık, yalakalık, emşericilik, particilik, meshepçilik, ….. vede sevgisizlik ve sevenin ihanetinin bol olduğu bir yer olduğunu, anacığıma yalvarırdım “BENİ DOĞURMA” diye. Bu Dünya bağzılarına göre cennet-i alâ, tabiki felek sillesi yememiş, Allahını bilmezlere ve umursamazlara göre.

            Bu berbat yerdeki varlığımı arasıra gidip sırasına oturduğum, köyümün sadece iki derslikten oluşan okulundan hatırlıyorum. Sonra köyümüze gelen ilk hatırladığım öğretmen Gül Ali Aydınoğlu, sevgili vede rahmetli babama “Bak Mehmet amca. Senin bu yaramaz ikide bir okula gelerek istila ediyor. Şnun kaydını yapalımda sende rahatla bende.” Dediği gün doğum tarihime göre 5, 7 veya 8 yaşındaydım. Lan yine kim çıkarttı bu eski yeni doğum tarihini? Yetmezmiş gibi birde üçüncü bir doğum tarihi çıkardınız lan karşıma. Nedir bu çektiğim lan. Yazıklar olsun bunu karşıma çıkaranlara. Millet ekmek bulmak için etini pazara çıkarırken, ben nelerle uğraşıyorum. Şimdi doğum tarihiyle zaman harcamanın zamanımı be eşek oğlum? Çevrende açlıktan nefesi kokan, susuzluktan Arabistan çölü gibi yanan,yerine göre yokluktan çıplak gezen zavallı insanların olduğu şu günde yaşla, doğumla uğraşmanın zamanımı be salak. Sen bari titre ve kendine gel be koçum.

            14.Mayıs.1968 Günlerden Salı. Köyümüze bir minibüs geldi. Hemde ne geliş. Kornası ortalığı yıkıyor. Acı bir haber getiriyorum der gibi yırtınırcasına korna çalarak ve bizim evin önünde durdu. Üzerindeki tabutu sonradan fark ettim. Çocukluk işte. Ama “Vah vah, tuh tuh” sesleri bir yandan, sözde dizlerini döverekten vede bana bakarak”Vah yetim kalan yavru, vah öksüzüm” sözleri söyleniyordu koşarak gelenler tarafından. Komşuların çığlıkları arasında bende ne olduğunu anlamaya çalışıyordum. Sonra tabiki tabutta yatanın sevgili ve doyamadan beni terk eden biricik babam olduğunu anladım. Dünya başıma yıkıldı sandım.

            Şimdi sevgili vede garip anama soruyorum:

            -“Beni 5, 7, veya 8 yaşında babasız koymak içinmi doğurdun anacığım?”

            Sahi bu kadar yıl geçti. 34 küsür sene. O halde söyleyin bakalım Babam hangi gün doğmuştu? Lan bu talih benim yakamdan inmeyecekmi, Ulan kör talih ayrıl lan benden ve bedenimden. Ne istedin lan benim görmediğim dedem den?  Hoppala şimdi birde dede çıktı gördünmü  karşıma. Lan zor katma bişmek üzere olan aşımıza. Git allahını seversen engel olma şu kısacık işimize. Baksana daha bir dolu işimiz var ve tepe üstü çalışıyoruz, hemde yorgunuz, bizi oyalama oğlum. Sordum:

            -“Siz ne yapıyosunuz lan, nedir o kazdığınız, yoksa definemi arıyorsunuz ?”

            -“Definemi? Yok oğlum mezar kazıyoruz.    

            -“Kimin lan bu mezar. Yine kim kurtuldu bu çirkin, berbat, kokuşmuş… Allahınızı severseniz söyleyin. Kim bu talihli kul?”

            -“Kim olacak oğlum. Gel ayakta uyumada kendi mezarına iki kazmada sen vur. Başlarım senin mezarına oğlum. Dünya da senden çek, Mezarını kazarken çek, Allah bilir öbür alemde de senden çekeceğiz. Bakma oğlum mezar senin mezarın. Baban ve deden gibi şimdi sıra senin. Kaçma lan. Ama bir yakalrsam üzerine iki kürek fazladan toprak sallarsam, bir de üzerini sularsan. Bu dünya da senden kurtulduk demektir.

            Hani malumdurya “Ölmüş eşek kurttan korkmaz derler.” Kaçsan nereye kadar? Bizimkisi o hesap. Ey gardaş sen rahat bir mezar rahat et. Pazartesi, salıi cuna yı iyi hesabet. Mezarım derin vede rahat olsun. Zebani fazla sıkıştırırsa hortlar ne ederimde çoluk çocuğuda perişan ederim. Sahi “Gardaş” dedimde: Gardaşmı kardeşmi?  Her ne ise işte ben onuda pek bilmiyorum. Bildirmediler çünkü. Neyse bırakalım bunlarıda, mezarımdan iki kürek toprakta ben atayım.

            Yaşım bu güne göre 40, 42 veya 43. Gördünmü oda muallakta. Babam 53 yaşında ölmüş. Eee benimde 10, 12, veya 13 senem kalmış. Ulan ölmeme ne kadar saat var? Oda belli değil. Ulan nüfus memuru, ulan Allah seni nasıl bilirse öyle yapsın. Ulan şimdi öleceğim gün de belli değil oğlum. Lan yapılırmı bu bana? Ben şimdi ne zaman öleceğim? Lan o kadar önemlimi? Şu an, şu saat olsa ne olacak sanki, kötümü şimdi olsa yüküm biraz daha hafif olur. Önemli olan babam bibi onurlu, şerefli, gururlu… yaşadıktan sonra, yine onun gibi geride kalanları üzmeden yormadan, arkamdan sövdürmeden, incitmeden şerefimle öldüm ise  ne mutlu bana. O zaman bari arkamdan sövmesin bana – benden canı bıkanlar. Tek gerçek var oda sevgi. Tüm insanları, Bir rüya alemi olan bu kalleş Dünya da incitmeden, din, dil, ırk, meshep, milliyet… ayırmaksızın sevmek her salak dünyalının harcı değil. “Ben salak değilimmi? Lan salak olmasam Bunca sene yaşarmıydım, Dünyanın kahrını çekermiydim. Geçer giderdim Dünya benim kahrımı çekeydi. Beni indireydi midesine, eritene aşk olsun. Aman ben salak olayımda siz akıllı. Bu dünya ya gelen akıllı deli kim kaldı? Sevgi, sevgi, sevgi… Lan tam işimiz bitti derken birde Sevgi mi çıktı karşıma? Ama ona ayıracak çooook zamanım olmalıydı. İzin almak gerek zebaniden. Ama o sevgiliyle bir nefes yan yana olmak, zebaniden yiyeceğim binlerce tokmağa değer be koçum.

            “Acım tatlım, biricik aşkım, Damarımda kanım, bedendeki canım,hasta ilacım, başımda tacım, biricik aşkım. Hani derdimya “Bizim sülâlede hiçbir erkek kocasından sonra ölmedi.” diye. İşte gördünmü ispatını. Ben de senden önce öldüm.Sahi sen ne zaman doğmuştun? Ama ne önemi varki. Eğer sevgilin tarafından seviliyor, sevdiğinden de eminsen. Sen benim geleceğimdin. Ama benim geleceğimsin diye şimdi benimle gelme sakın. Birlikte toprak olmana gönlüm razı olmaz. Sen benim kalleş Dünya daki tek varlığım ve temsilcim. Sen Sen…. Ahhh aşkım sen benim bedenim…. Neyse taaa orada kalsın.” Tek gerçek var oda biricik sevgili, sevgilim vede SEVGİ. İnsan sevgiden uzaksa vardır bir bildiği. Kader sevilmeye ve sevmeye izin vermez ise seven ne yapsın sevgiyi, sevgiliyi. Ama o sevgili deli eder benim denen deli yüreği. Hemde bir bellerki anasını… …

            yaaa işte böyle sözde dostlar. Elinizde kazma kürek bekleyin şimdi mezarımın başında. Şu çukura bir indirseniz bu günahkâr bedeni, aynen indirdiğiniz gibi babamı ve dedemi. Hepiniz benden kurtulmak istermişiniz gibi(!) üzerime aceleyle toprak atacaksınız değilmi? Hani dosttuk, hani arkadaştık. Lan benden bu kadarmı bıktınız, ben bu kadarmı çekilmez bir hayat yaşadım Kalleş herifler? Güvenilmezmiş sevgiliden başkasının dostluğuna. Geriye dönünde bir bakın. Herkes kendi derdine ağlarken, sevgilim beni kaybetmenin acısını nasıl yüreğinde hissediyor. Bakın da görünsene lan. Cenazem yüzünden işinizden oldunuz, arkamdan hep güldünüz, üç gulhü, bir elhamı bana çok gördünüz. Haklarınızıda sadece dil ucuyla “HGelal olsun (muki)” dediniz. Ben sizi bilmezmiyim. AüŞimdide aklına hani o verdiğin 150 kuruş geldi değilmi. Etme lan helal. Affeder belki celal. Ama zaten bende 150 kuruşluk adam olsaydım almazdım lan senden onu. Yazıklar olsun bana, zaten odluda. Aklıma gelmişken sakın çiçek olmasın cenazemde. Ben çiçek dediklerimden çoook çektim. Sonra Necip fazılın dediği gibi “Ne çelengim olsun, ne top arabam; Götürsün beni omzunda dört inanmış adam.” Sonra dünyada koklayamadığım o çiçekler, şimdi kokmasın burnuma. Uzak dursunlar benden.  Hem bu konuyuda kapatalım, yoksa tabutumdan göz yaşlarım kan olup akacak ta, sahte dostlarım beni dünya için ağlıyor sanacak.

            Sahi köyüme gömün beni. Babamın yanı olursa sevinirim ve mezarımı kazanlara minnet borcum olur. Dünya da doyamadığım sevgili ve perişan babamla belki koyun koyuna yatarızda orada doyarım kim bilir. Beni küçükken neden bırakıp gittiğini falan anlatır, belki bana orada da çiğdem kazar, alıç toplar. Çünkü baba elinden zehir yesen oluyormuş bal.  Gerçi kör talih benden evvel varıp baş köşeye oturmuşturya. İşte oradada rahat yok hayal kur dur.

            İşte böyle Dünya denilen boş şey. Anamdan doğalı buradayım. Peki ne oldu benim kârım. Sadece cebimde bulunan bir yığın günahım. Bunun içinmi arsızca yaşadığ ve ağladım. Ağlamak içinmi geldim bu berbat yere bir türlü anlamadım. Dünya kimine kelek, kimine kavun yetirsede aramızda fark yok gördüğünüz beyaz kefenle. Varsa biri kabup biri patıska. Önemlimi? Dedeme oda nasip olmadıya öldüğü yemende. Kim bilir bedenime nasip olacakmı dünya kirinden arınmak için suyun dirhemide.

            Bu yazılanlar beni sevmeyeni zaten üzmezde, sevenlerde üzülmesin sevinsin kurtuldu diye. Çünkü anam beni bu berbat yere getirirken ağlayan gözlerim, dinmedi ve devam ediyor ağlamaya. Dünya için değil haaa. O sevgili, o yar varya. Biliyorum ve sizde bilinki şimdi gülerek gidiyorum. Nereyemi? Merhameti anadan, babadan,yardan, akrabadan vede tabıdan milyarkere milyar fazla olan yüce dostun, büyük yaratanın yanına. Bu günahkâr kulunu nasıl yargılarsa boynum kıldan ince. Yüce yaratan bilir yapacağını, haddimizemi onun işine karışmak. Şimdi bırakalım bunuda Mezarım safi toprak olsun babam gibi. Birde çoluk çocuğun ekmek parasını harcayarak beni beton ile sıkmayın. Sonra ozan ne demiş: “Benim sadık yarim kara topraktır.” Toprak ana, toprak yâr, toprak servet….. Bağrım serin ve rüzgârlı bir yere gelsin. Çünkü öbür alemde de es kaza çıkarsa karşıma kör talih, yanan bağrım dahada yanar. Suyuda (Haşa) belediye suyu gibi kesikse vay halime vay… …

            Eeeey Dünya denilen berbat yer. Eeeey onu çok seven beyler – hanımlar.Şimdi gidiyorum beni kim ve ne eyler. Zebaniyi fazla bekletmek olmaaaz. Cezam ağırlaşır sonra. Bunları okurken çoğunuz bana “Deli” der. Amaaa zamanı gelince sizide çağıracak bu yer. Gelmede göreyim erkeksen. Ben gerçekleri yazdım, size saöma gelen şeyleri. Siz beni deli bilin, siz olun akıllı. Gerçek bir gün kapıyı tıklatacak, senide acilen yanıma yollayacak. Peki sana kim engel olacak. Seninde arkandan sevgilin, anan, bacın… ağlayacak.

            -“Sahi lan. Zebaniciğim. Bir Dakka müsaade et be koçum. Anam bacım bana bakıyor, bir soluk vedalaşayım. Bırak lan kefenimi çekiştirmeyi, kaçmıyoruzya.”

            -“Beni Dünya ya getiren, beklide çok sevinen, beklide benden çok çeken, kim bilir beklide doğurmuş olmak için doğuran ve sevinmeyen, kolu kırıkm arkamdan ağlayan, biricik ve dertli anam: Seni üzerdim bazen, Bozulmuyor bu yazı, sağlam yazmış yazan. Sen getir su ısıtmaya bir kazan, eğer hakkın helal değilse yak altını yakabildiğin kadar. Sesim çıkarsa hakkın haram olsun bana. Ama ben senin doğururken sevinmesende oğlunum. Kalmasın bükük boynum. Sıcacık olsun son suyum. Yaa anam okurmusun şimdi üç gulhü bir elham, ne haber götüreyim sorarsa seni babam.?”

            Deli saçması sanın deli. Yalan oldu komşu, dayı, emmi. Gerisimi? Ulan ne kaldıki geriye? Canımıda aldınız ulan, daha ne istiyorsunuz utanmaz, sıkılmaz vede Allah dan korkmazlar. Yoksa mezarımdamı gözünüz? Nah alırsınız vicdansızlar, kul(!)dan utanmazlar. Koskoca Dünya yı size bıraktım oynayın diye. 1.80 lik yerde benim olsun lan. Vallaha mezarımı alamazsınız. Yırtarım yoksa ortalığı. Ar ve namusu olan utanır yaptığından, ne istiyorsunuz şu kadarcık toprağımdan. Ama sizde utanma ne gezer, yoksa onu herkes tanır, tükürsen yağmur sanır, döner birde hakka yakarır şükür sana Rabbim diye. …. Neyse açtırmayım toprak olacak ağzımı yine. Yoksa yakarım ortalığı. Lafa laf katarak unutturamazsınız acılı ve garip bacımı:

            -“Tatlım acım, başımda tacım, garip, çileli, sevdiğim biricik bacım. Şimdi seninle vadalaşalım. Ağlamak yok arkamdan, ağlamamı istemiyorsan. Sana emanettir kolu kırık garip anam. Bazen arabaşı isterse canım, onuda gariple yutun, hoş olur benşm canım. Küçükken seni çok üzdüm. bazenda sen beni dövdün. Eee daha ne istiyorsun ödeştik işte. Hakkını helâl edersen kâ sayarım cepte. Senin emanetinde önce Allah a sonra enişteme.”

            İşte zaman doldu, geldi vedalaşmanın sonu. Helal edin hakkınızı konu komşu. Aranızda yaşadıklarım olsun birer anı, hakkı olanlar helal etsin hakkını, hesabedin yarını, incitmeyin dul kalan karım ve yetim kalan yavrularımı. Yoksa yanıma gelişnce toplarım yakanızı. Gerisine ne yaparsınız bilemem, ben dünya da gülemedim – gülmem. Nedenini bir türlü bilemedim – söylemem. Bildiğim bir şey varsa Dünya yı yakın cevreme zehir ettiğim. Ama bana zaten doğuştan zehir oldu.

            Siz kalanlar dokunmayın gerçek sevgiye ve sevgiliye. Tam unutmuşken, kendim ile mezara götürecekken, nerden çıktı şimdi sevgi – sevgili?

            SEVGİ : Tanıyan tanır onu, arayan bulur onu, sevdaya tutulan şaşırır dosdoğru yolunu, göremez asla burnunun ucunu. Başta kavak yelleri estiren, boyunları trenlere kestiren, akrabayı – hısımı – arkadaşı küstüren o sevgi. Hayatta canını bezdiren, bedenini dağ başında gezdiren, kendini bir ihanete ezdiren o sevgi. Ekmekten aştan kesilen, deli gibi düşünen, Ağustos da üşüten o sevgi. Benim sevgimi? İşte kendi değil, adı gidecek benimle. Benim sevgim ve sevgilim elin olsada, adımı unutsa, gönlümü avutsada, benden nefret, adımdan ifrit olsada,… …benimle gelecek o gül adı gül bahçesine. Beni kendine ve karalara bağlayan, geri dönüp yüreğimi yırtan yaralayan, yüreğimi yuvasından kopartan, şimdi de arkamdan iki gözü iki çeşme ağlayan o vefasız sevgilinin adını gönlümdeki gül bahçesinin kapısına çoktaaan nakşeyledim…. … O yar beni sevmedi sevemedi, görmedi yanan yüreğimi bilmedi, bir tek sefer sevdiğini söylemedi, aşkıyla yandığımı kör oldu görmedi. Ama olsun yolun sonunda sevgisi hâla yüreğinde ya. Adı benimle gelecekya.


  Yine lafı uzattım dostlar, sonra hâlâ Dünya mı diye hesap sorarlar. İşte ayrılıyorum camide okunsun selam, hoşca kal sevgisizlik, hoşcakal kötü adam, HOŞCA KAL BENİM YERİM OLMAYAN DÜNYA(M).

                                                                                  
                                                                                                                                      Siyah & Beyaz
( Yalanmı Gerçekmi... başlıklı yazı gocha71 tarafından 22.07.2013 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.