Kaç rengi vardır sessizliğin
Susma ! 
Şu ateşe konuşmayı öğreten dağ aşkına! 
Kimdir dilini kanatan 
Kimdir yüreğindeki cevhere pası tutturan
Eriyen bir melâlin
Zehirli sularında mazinin
Aldatılan çeşmesinde damla damla eksiliyorsun


Uzakta bir vaha yüzün 
Yüzünde hüzün
Kara tahtaya çizilen güneşin yılgınlığı altında
Unutulmuş mevsimler 
Kızgınlığı altında kurutulmuş çiçekler
Aroması delinmiştir gülücük dağıtan sözcüklerin
Demirsiz parmaklıklar ardında
Kaç kez yasını tutar geceler
Tutuklusun 
Simsiyah bekleyişlerin iğne deliğinden saraylara
Zahmetsiz yol mu geçer
Her sabah
Ama her sabah
İhtiyar bir solukla uyanıyorsun 
Çizgisi daralan rüyalardan
Kaç kez Züleyha geçer


Bir devir ki;
Güzellik, saltanatın ölümsüz sanılan takısı 
Yanılmışız
Şu geceleri mest eden dolunay aşkına ! 
Rahmet rahmet inen Gül aşkına !
Yakama bir tutam şan getir 
Hançer şırıltısı yayılmadan sarnıçlara 
Yetiş makamından zavallı imdadıma sıcacık bir an getir 
Bulanmadan yalnızlığım, 
Renk vermiş yaprağın gazelleşen saçlarına
Koptuğumuz dallardan
İçine düştüğümüz korkulardan
Kaç kez Hızır geçer


Monoton kekemeler ağında say say bitmiyor
Tek bir adı vardır
Günlerden yine zehir
Nasıl kin tutsun takvimler
Prangaya vurma bakışlarını
Zaten ölüdür şehir
Yüzüne onca bahar çiselesen,bir eylüldür değişmeyen
Yanılgıya çeker gökleri
Sağnak sağnak üstümüzden taş tüşer
Birer birer gömülür ışıklar
Ol ! emrine divane
Kubbelerden yayılan toprak ç/ağrılı nidalarım var, ölmeliyim
Zindanımı kendi ellerimle seçmişim 
Nasıl kin tutsun korkuluklar
Nasıl kin tutsun duvarlar
Can kokusu gelmiyor harabelerden
Migrenli yollara ömrümü pare pare sermişim
Rutinsiz sararmalardan geçmişim
Nasıl kin tutsun tırpanlar


Bir cezir ki; 
Şaşırmışlar için o ne şiddetli ızdıraptır yeri göğü inleten
Kan tutar denizleri 
Doğrulmalıydık
Uyanmalıydık boğulduğumuz sulardan
İntizarlı bir hicranın uykusundan
Ki âsâsız yarılan göğsümüzden
Kaç kez Musa geçer


Çoktan kaybolup gittiler
İnşirah hesabına kaydedilen zümrüt desenli vakitler 
İnleyen şarkılar mıdır, yoksa isyan mı çıkardı baykuşlar
İskelelerde mavi kan 
Alaycı bir kibirle uçuşur martılar
Vakit tamam !!!
Tek bir öksürüğünde boğulacak yeryüzü
Hazır olda bulutlar
Yeniden uyanmak için
Kopmak üzeredir kıyamet, sabırsızdır ipliğinde sallanan fırtına
Biliyorum
Alabora olacak çırpınışlar
Nasıl kin tutsun dalgalar
Hazırlıksız
Her şeye rağmen binilecektir gemiye
Geçilecektir de 
Aklımızdan
Kaç kez tufan geçer


Modası geçmiş tövbelerde alarm çığlıkları
Bu ne hazin bir çöküş, 
Bu ne hazin bir defindir
Ah bir bilsen ! 
Huşu ile soluduğun gök ne serindir
Gidiyorsun
Sanma ki öksüz kalmıştır havariler
Kendi elimizle kurduğumuz makinalardan nice ölümler geçer
Nasıl kin tutsun Azrail
Emanettir 
Eninde sonunda uçacak hayatımızdan 
Bu sevda bir gün göçer de 
Aklımızdan
Kaç kez İsa geçer





ramazan boran

( Sırât (Son Geçiş İstasyonu) başlıklı yazı RamazanBoran tarafından 11.05.2013 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu