Bir yakınımızın yaşadığı öyküyü paylaşmak istiyorum sizlerle:

 İKİ NİKAH

O gün evimiz çok kalabalıktı. Millet koşuşturuyor, bir sağa, bir sola, annem çok heyecanlı. Babam sigaranın biri bitmeden ötekini içmeye başlıyor.

Kolay mı, kızları gelin oluyor.

Ben üniversite öğrencisiydim, ablamın evliliğini böyle anımsıyorum.

Evimiz iki katlı ahşap evlerden. Annem, babam, büyük annem, büyükbabam biz kardeşler. Ev büyük, başka kişileri de barındırabilecek.

Evimiz her zaman neşeli bir evdi. Yaşlı büyükannemin iyileşemeyen durumu gönlümüzü puslandırıyordu. Bu duruma sanırım en çok büyükbabam üzülüyordu. Söylediklerine göre ellibeş yıllık evlilermiş.

Ablamla dünürlerimizin ortak kararı ile nikah evde kıyılacaktı. Düğün merasimi istenmedi. Nikahtan sonra ablam eşiyle balayına çıkacaktı.

Konuklar, öğle yemeğini ortaya kurulan büyük sofralarda yedikten sonra usul gereği kahve ikramları yapıldı.

Ablam kuaförden çıkmış, gelinliğiyle müstakbel eşinin koluna girmiş şekilde salona çıktığında alkışlar eşliğinde heyecan da artmıştı.

Konukları selamladılar ve önceden hazırlanan masada yerlerini aldılar. Yüzlerindeki mutluluk tebessümleri herşeyi anlatıyordu.

Beklenen nikah memuru da gelmişti sonunda.

Benim heyecanım da onlarınkinden az değildi. Hayalimde ablamın yerine kendimi koydum, kalbim küt küt atmaya başladı ama yanımda kim olacaktı? Bu sorunun yanıtını kaderim belirliyecekti.

Nikah kıyıldı. Herkes sevinçli ve mutluydu.

Büyükannem hasta yatağından kalkamadığı için bu törene katılamamıştı.

Annemle babam arasındaki fısıldaşmalardan bir şey anlayamadım ama takip ediyorum.

Gitmek üzere yerinden kalkan nikah memuru, sokak kapısına, avluya gideceği yerde, annemle babamın eşliğinde büyükannemin odasına doğru gidiyordu.

Anlamamıştım, ben bu evin kızı değil miydim? Büyükanneme geçmiş olsun demek istemişti herhalde.

Arkalarından gittim. Nihah memuru:

-Öteki gelin nerede? diye soruyordu.

Hasta yatağında yatmakta olan büyükannemi ve yanındaki büyükbabamı gösterdi annemle babam.

O da bir anda kalabalıklaştı.

Uğultular arasında büyükannemle büyük babamın nikahlarının kıyılmasına şahit oldum. Büyükannem parmak bastı, büyükbabam imzasını kullandı.

Ablamdan daha çok alkış aldı büyük annemle büyükbabam.

Çok şaşkınım, iyi ama bunlar evli değiller miydi?

Ellibeş sene nikah akıllarına gelmemiş, birbirlerine sımsıkı bir sadakatle bağlanmışlar. Ta ki, büyükannem hastalanıp yatağa düşünce, ölüm akıllarına gelmiş ve resmi evli olarak bu dünyadan ayrılmayı arzu etmişler. Nasıl bir sevgi, nasıl bir aşktı bu? Kıskanmamak elde değil.

Böyle bir sevgiye saygı duyulmaz da ne yapılır? Bu gerçek bir AŞK değil mi? Hani ya aşk, iki sene sürüyordu?

Ellibeş yıllık birliktelik evlilik değil miydi? Dört çocuktan on üç torun onların da bebeleriyle yirmiyedi kişilik ailenin bana göre en saygın kişileri.

Ben bunları düşünürken nikah memurunun büyükannemin ve büyükbabamın elini öptüklerini gördüm .

O gün evimizde iki nikah birden kıyılmıştı.

Annemle babam, sürpriz olsun diye durumu bizlerden saklamışlar. Hakikaten sürpriz oldu.

Şimdi hep birlikte düşünmemiz lazım, evlilik aşkı öldürüyor mu yoksa aşk evlilik birliğini sonuna kadar götürüyor mu?

Siz ne düşünürseniz düşünün, benim gördükleri ve yaşadıklarım bunlar.

Nikahtan yirmibeş gün sonra büyükannem öldü. Henüz kırkı çıkmamış bir gelin olarak.

Mekanı cennet olsun, ışıklarla uyusun.
 
Sevgi dolu selamlarımla...
 
 

 

 

( İki Nikah başlıklı yazı Gülalkan tarafından 10.04.2013 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.