Güneş Otel sahibi Ali Bulut otelin bahçesine büyük bir sera yaptırmış ve bu serada tropikal bitkiler yetiştiriyordu. Afrika’dan getirilen et yiyen bir bitki vardı ki, Ali
Bulut, onun dört yıldır bir santim bile büyümediğinden yakınırdı. Et yiyordu,
balık yiyordu ama hiç büyümüyordu. Aslında bitkinin büyümesi gerekti ve
büyüyordu. Hem öylesine büyümüştü ki, boyu yirmi metreyi geçmişti ama Ali Bulut
bunu görememişti. Bitki yukarı değil, aşağı boy atıyordu. Gövde toprak
altındaydı. Görünen beyindi. O beyin birkaç ay sonra inanılmaz büyüklükteki
gövdeyi harekete geçirecek, bitki insan yiyen bir canavara dönüşecek ve şehrin altını
üstüne getirerek etrafa kan ve ölüm saçacaktı.
Aradan birkaç ay geçti. Yaz günüydü.
Bitki kıpırdanmaya başladı. Beyin giderek
yükseliyor ve gövde toprak altından çıkıyordu. Seranın dört metre
yüksekliğindeki tavanına çarpan beyin gövdeye yakın kökleriyle serayı
kaldırarak Güneş Otel’e fırlattı. Otelin ikinci katının bazı camları kırıldı.
Ne oluyor diyerek pencerelere koşan insanlar bahçedeki dev bitkiyi gördüler.
Devamlı olarak daha uzun ve kalın kökler topraktan çıkıyordu. Korkuya kapılan
insanlar otelin çıkış kapısına ve yangın merdivenine hücum ettiler. Bu
insanlardan çoğu kökler tarafından yakalanarak kuyu biçimindeki ağza atıldılar. Bitki insan yedikçe büyümesi hızlanıyordu. Bitkinin kökleri şehrin başka yerlerinde
de topraktan çıkarak insanları yemeye ve evleri yıkmaya başladı. Koşarak kaçan
veya arabasına binerek şehri terk eden insanlar çoktu. Bir saat sonra ise,
şehirde kimse kalmamıştı. Şehrin çevresi askeri birlikler tarafından
sarılmıştı. Askeri birlikler insan yiyen bitkiye binlerce kurşun ve bomba
attılar. Gelen bir emir üzerine ateş kesildi, çünkü insan yiyen bitkiye bunlar
tesir etmiyordu.
Ali Bulut bir haftadır kaçakçılık anlaşması yapmak için yurtdışındaydı.
Olayı televizyon haberlerinden öğrenince özel uçağına atladığı gibi geldi.
Bir aralık yardımcısına:
“ Kızdığım zaman köse bitki diyordum. Şuna istediğimi yaptırabilirsem
dünyaya hâkim
olurum. “
Ali Bulut komutandan izin alarak
asker kordonunu aştı:
“ Canım, yavrum benim. Ben geldim, bak baban geldi. Çok insan yemişsin
ama beni yeme. Ben seni et ve balıkla besledim. “
Ali Bulut hem konuşuyor hem de kökler arasından yürüyordu. Kökler uzun süre ona
dokunmadı ama gövdenin yanına gelince
yakaladılar. Ali Bulut bağırmaya başladı:
“ Dur, beni bırak. Bütün servetim senin olsun. Milyarlarım senin olsun.
“
İnsan yiyen bitki ilk kez konuştu:
“ Hangi senin servet, hangi
milyarlar. İnsan sağlığına zararlı
maddeler satarak, kaçakçılık yaparak, onun bunun hakkını çalarak zorla
sahiplendiğin paralar. Senden nefret ediyorum Ali Bulut, artık parayı unut. Bak
ağzıma, dışardan belli olmuyor ama içersi çok sıcaktır. Bundan sonra kötülük yapamayacaksın.”
İnsan yiyen bitki Ali Bulut’u
yedikten sonra yarım saat geçti. Onu durduracak kuvvet yoktu. İstese
köklerini ayak gibi kullanıp çok uzaklara gidebilirdi. Nedeni bilinmez bir
şekilde hareketsiz duruyordu.
Bitki uzmanı, tropikal bitkiler üzerinde araştırma yapmakta olan
bir bilim adamı, komutanın yanına gelerek, insan yiyen bitkiyi tamamen zararsız
hale getirebileceğini söyledi. Şişedeki ilaç iğneyle bitkiye şırınga edilirse, bitki ölürdü.
Komutandan izin alan bitki uzmanı elindeki iğneyle insan yiyen bitkinin
köklerine yaklaşmaya başladı. Köklerin
yanından geçerken aniden dönerek iğneyi köke sapladı ve ilacı şırınga
etti. Bitki uzmanı daha sonra iğneyi yere atarak yürümeye devam etti. Geri
dönüp kaçsa hemen yakalanırdı. Bunu biliyordu. O zaman insan yiyen bitkiyi şüphelendirebilir ve bitki durumu anlarsa ilaçlı kökü koparıp atar ve kendini mutlak bir ölümden
kurtarabilirdi. On
dakika sonra insan yiyen bitkinin gövdesi sarsıldı ve ağzından ahh diye bir
feryat işitildi. Kökler titremeye başladı. İlaç beyine ulaşmıştı. Artık
kurtuluşu yoktu. Ölüm gelmişti.
“ Ben, dedi, insan yiyen bitki, belki
yanlış yaptım gibi gözüktü sana ama
doğrusu buydu. O insanların ölmesi lazımdı. Özellikle Ali Bulut’un. Diğer
ölenler de onun adamlarıydı. Şehri dört koldan sarmıştı Ali Bulut’un çetesi.
Onları öldürdüm, onların evlerini yıktım. Hepsi kötü insandı. Bir tek iyi
insanın canına, malına zarar vermedim. Askerler ezilmesin diye şehri terk
etmedim. Seni gelirken gördüm elinde iğne vardı ama o iğnenin beni öldürebileceğini
düşünemedim. Her
neyse böylesi daha iyi oldu, tabii kötüler için. Neden var olduğum anlaşılsa ve
bana yardımcı olunsa insanlar arasında zararlı olanları ayıklardım. Sessizce
yeraltından sokulur, konuşmaları duyar ve onları yakalardım. “
İnsan yiyen bitki daha fazla
konuşamadı. İlaç, onun beyinsel fonksiyonlarını durdurmuştu. Ölmüştü. Bitki
uzmanı ise, yaptığı hatayı anlamış ve
dizlerinin üstüne çökmüştü. Ağlıyordu.
SON
Yazan: Serdar Yıldırım