Hastanede kaldığımız ayların üçüncüsünü de devirmiştik haziran ayı itibariyle yıl 2008.  O kadar hasta ve yakınıyla tanıştım, sohbet ettim ki  ve kendime pay çıkardığım anlara şahit oldum yine hangi birisini anlatsam bilemiyorum. Babasını bırakıp giden mi dersiniz biçare, sokakta bulunup kimsesiz olduğundan sahip çıkılmadığı için kimi vicdansız çalışanların elinde maskaraya dönen yaşlı amca mı  yoksa fedakar annesine bilinçsizce tokat atan evlat mı dersiniz ve sayamadığım daha nicesi şimdi aklıma geldiği halde  üzüntümden alamadığım kaleme.  

   Doktorluk mesleğinin zorluğuna inanmışımdır küçüklüğümden beri. İnsanların canını acıtırım korkusuyla hiç düşünmedim dahi ne doktor ne hemşire olmayı. Buna rağmen yine de saygı duymuşumdur bu mesleklerin her birine. Netice de insan ile uğraşmak zor zanaattır derim ki bir de bu insanların şefkate daha çok ihtiyaçları olduğunu düşünüyorum ve de ilgiye. 
Herkesi aynı kefeye koymanın doğru olmadığına inandığımdan ötürü, ben sadece kendi yaşadıkalrımı anlatacağım burada birkaç örnekle. Yine onları kötülemediğimi düşünerek biraz da. 
Elbette kolay değildir tıp fakültesini kazanmak, gece gündüz benliğinizden feragat edip derslerinizi çalışmak ve hakkını vermek, sonra hayata atılmak kitaplarda gördüğünüz bir kenara dursun kanlı canlı insan etiyle haşır neşir olmak atan bir kalp ile birlikte, yine uzmanlığınızı almak için TUS'a girmek.. v.s. 

  Peki, doktorlar  tüm bunları yaparlarken vicdanlarını nerede unutuyorlar? 
  Yine hepsi için demediğimin altını çizmek istiyorum kalınca. Duygusuzdurlar da demek istemiyorum, sadece hasta ve hasta yakınının yerine koyarak empati yapıp yapmadıklarını merak ediyorum. 

  Onca yıllar geçmiş olmasına rağmen, hiç unutmuyorum ki gözlerimle görmemiş olsaydım ve bunu bana bir başkası  anlatmış olsa idi yine de inanmazdım belki. Sabahın bir vakti, geceden nöbetçi olan  asistan doktor henüz görevini devretmemişti. O doktor ile daha öncesinde de selamlaşmalarım olmuştur. Hep iyi biri olduğunu düşünürdüm ki halen daha kötü olduğunu zannetmiyorum aslında.    

   Kliniğin yoğun bakım odasında altı tane hasta vardı. Bir koşturmacadır oldu, fakat  her zaman  böyle şeylere tanıklık ettiğim için merak edip ne oldu diye bakmadım dahi yan tarafımdaki odaya. Yanımızda  bulunan hastanın refekatçisi meraklıydı biraz, gitmemesini söyledim  ve öyle dememle kaldı yerinde. Sonra o  hışımla içeri giren doktor bu defa elini kolunu sallaya sallaya çıktı dışarı ve şarkı mırıldanıyordu, ayrıca da bana bakıp göz kırptı hiçbir şey olmamış gibi. O meraklı refakatçi şöyle dedi: 
" Sanırım hastayı hayata döndürdüler, baksana gülerek çıktı doktor." 
"Bana kalırsa öldü." dedim. İnanmadı. 
 
Refakatçinin ise bana merakla bakıp : " Sen nereden bildin öldüğünü" demesiyle hep bir adım geri yaklaşmıştır o günden sonra. 

Nitekim de ağlayarak çıkan hasta yakınları doldurmuştu koridoru. O doktor ise laf anlatıyordu. 
Ben bu doktorun kendi babası kalp krizinden yoğun bakıma yattığında anlattığı halini de hatırlıyorum.. O bölüme hastane çalışanları haricinde giremeyeceğini bildiği halde girmek için direndiğini de anlatmıştı halbuki. 
... 
Aradan  iki ay daha geçti ve biz halen hastandeyiz. Artık kendimi oranın bir parçası olarak görmeye başlamıştım, tanımadığım yok gibi bir şeydi. Yeni gelenlere rehberlik dahi ettiğimi biliyorum alışana kadarlık. Artık annemin son ameliyatı olmalı idi, fakat intaniye doktoru bir türlü razı gelmiyordu buna. Enfeksiyon olduğu müddetçe de vermeyeceğim demişti. Nöroşirürji hekimleri ise, buna rağmen ameliyat etmekte kararlı bir tutum sergilemenin peşine düşmüşler, benim olmadığım bir günün gecesinde hazırlıklarına başlamışlardı bile ve babamın telefonuyla uyandım o anda. Bağırarak ve sinirle : " SAKIN O AMELİYATIN OLMASINA İZİN VERMİYORSUN BEN GELENE KADAR!!" dedim. Sabahın bir kör vakti düşünmekten uykumu alamadığım yatağımdan kalkmak mecburiyetinde 2 saatlik ötemdeki hastaneye doğru yolumu aldım. Doktorlar vizite çıkmadan yetişmeliydim çünkü. Ameliyatı yapmakta ısrarcı olan Doç. doktorumuz beni çağırmış yanına asistan bir doktor haber etti ben bahçede onları beklerken. Asistana da demiştim zaten, "Ben intaniye onay vermedikçe izin vermeyeceğim." diye fakat yaşımın yirmi olmasından dolayı olacaktır ki pek kaale almamışlardı beni. Doktor sordu: 
 
" Neden olmasını istemiyorsunuz?"  

Gerekenleri söyledim. 

Bana ters bir bakış attı ve devam etti 
" Sizin mesleğiniz nedir küçük hanım?" 

Mesleğim hiç bir şey değildi, o zamanlarda üniversite okuyacağım yerde hastanelerde cebelleşiyordum çünkü. Yine gereken yanıtı verdim. 

"O halde alın hastanızı gidin başka hastaneye götürün!" dedi ve arkasını dönüp gitti. 
Kendime hakim olamayıp o sinirle bağırarak : 

" Sizin böyle bir şey söyleme hakkınız yok! Gerekirse hukuki tüm yollara başvururum!" dedim. Zira annem oraya yürüyerek ayaklarıyla gitmişti ve  ameliyat olacağı o zamanlar kendinden dahi bihaberdi. Sadece kalbi atan bir ölü demek yanlış bir tabir olmaz belki. 
Benimle baş edemeyeceğini anlayan doktorlar " Sen ne zaman istersen  o zaman olacak ameliyat" dedi. Sonrasında intaniye de izin verdi, ameliyat yapıldı ve de hastaneden taburcu olduk.  

  Hadi ben tüm bunların bilincindeydim, eve geldiğim zamanlarda annemin hastalığı hakkında araştırmamı yapardım, kimi yerinde doktorlara ilaçlar hakkında bilgi dahi verdiğimi biliyorum ben ve  bu nedenle gizemli halimle dikkat çekmişimdir, farkındaydım merak ediyorlardı  mesleğimin ne olduğunu. Ama aslında bir hiçtim onların yanında. 

Ya bilincinde olmayan hasta ve hasta yakınları ne yapmalı? 
İnsanları kobay olarak kullanmak ne kadar doğru? 
Elbette ki, yaptıkları iş yine de kolay değil! Saatlerce uykusuz kalıp nöbet tutmak, binbir çeşit hasta ile uğraşmak hiç mi hiç kolay değil. Bunların karşılığını elbette alıyorlardır  orasına da değinmiyorum hiç. İtibar olarak da hep gözde olan bir meslektir sağlık çalışanlarının hepsi için geçerli bu. 

Ama tüm bunlar yanında, insanlara şefkat ile yanaşmak çok mu zor? Her şeyi ben bilirim havasına girmek de nesi? İlla ki bir şeyleri bilmek için tıp mı okumalı ki abartısız yazıyorum ben asistan bir bayan doktorun sondanın nasıl takıldığını bana sorduğunu biliyorum!! Vajina ve idrar yolunun nerede olduğunu bilmeyen bir doktordan bahsediyorum ya hu! 
 
Her neyse işte, anlatabildiğim kadarıyla aldım kaleme. 
Doktora veya sağlık çalışanlarına şiddeti de kınıyorum! 
Sadece birilerinin kendilerini yüksekten görüyor olması canımı sıkıyor. Ben haddimi biliyorum, ama birileri de bana haddimi bildirmenin yoluna girişmesin diyorum. 

 Bana arkadaşça yanaşan sağlık memurlarına, hemşirelerine, asistan doktorların birkaçına da teşekkürlerimi iletiyorum. 
:) 
*
*
*
Sevinçli  

Not : Allah kimseleri hastane köşelerine düşürüp zor durumda bırakmasın, onların da eksikliğini göstermesin elbet. 
( Hastane Önünde Erik Ağacı başlıklı yazı Sevinç A. K. tarafından 4.07.2012 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu