“Belki de dilinden bu şarkı düşmez
Dilin söylese de gönlün hissetmez
Bilsen bile benim için fark etmez
Bir tek dileğim var; mutlu ol yeter.”

                         “Seni bir kalemde sildim yüreğimden sevdiğim” diye bas bas bağırdı çocuk yatağından fırlayarak. Kan ter içinde kalmıştı. Hafakanlar basmış, kaoslar görmüş bir halde gözleri çakmak çakmak bakıyor, alnında iri mi iri ter damlaları dökülüyor idi.

                      Rüyanın başlangıcı bitimiydi aslında bir aşkın. Biraz da şaşkın bir hal idi gördüğü aynada çocuğun. “İçimdeki seni attım, kafamı duvarlara vurup parçaladım. Seni yok edebilmek için kalbime çalım attım. Ellerim ki sana dokundu binlerce kez, kollarım ki sana sarıldı yüz binlerce kez, gözlerim ki sana baktı milyonlarca kez.. Hülasa senin kokunu taşıyan, senin izini taşıyan her bir uzvumu tutup attım pörsümüş aşklar çöplüğüne.” Ha ha ha ha ha diye sinir bozucu kahkahalar yükseldi ansızın. Film yeniden başlıyordu çocuk için. Korku sineması gibi idi sanki yaşanılan her şey şu dakika.

                       Çocuk bütün bir gün aynı hikayeleri dinliyordu. Bir aşkın bitimi, bir insanın yitimi mi olacaktı diye düşünüyordu. Kendisini iyi hissetmiyordu. Gözü açık rüyalar görüyordu, gaipten sesler duyuyor idi. “Acımadım kendime sevdiğim, seni delice seven gönlüme hem de. Acımadım sana. Zalim oldum; astığım astık, kestiğim kestik oldum.Vazgeçmedim kararımdan. Belki sana acımalıydım ama…İtilmiştim. İten sendin uçurumun kenarında.” Ah suçlamalar, insanı insanlıktan eden, psikopat eyleyen. Del’eyleyen aşklar.

“Bunu sana yazdığımı bilmezsin
Bir yabancı şarkı gibi dinlersin
Benim için önce tanrı sonra sensin
Bir tek dileğim var mutlu ol yeter.”

                      “Seni bir kalemde sildim yüreğimden sevdiğim” sesi her an yankılanıyordu kulağında çocuğun. Sanki birisi fısıldıyordu, sanki birisi zemberekli bir saati ayarlamış da dakika başı çaldırıyordu kulağının dibinde. Beyni bir mengenede sıkışmış gibiydi, beyni çok şişirilmiş bir balon gibiydi. Çocuk savunmaya geçti birden. Kendi kendine: "Sen istemiştin, ben istememiştim. Senin için yaptım her şeyi, mutluluğun için. Sen mutlu ol diye. Sen bensiz yine sensin. Ya ben? Ben neyim ki sensiz? Hiçbir şeyim biliyor musun.”dedi demesine ama demez olsaydı.Gözlerde yaşlar seller gibi döküldü. Hıçkıra hıçkıra, inleye inleye; acıyla karışık bir ağlama sesi yankılandı durdu odada. Çocuk ağladı ağladı sonra fırtınalı bir denizin sakinliğine büründü. Saatlerce durgun akan bir yer altı nehri gibi içten içe çağladı.Sese itiraz ediyordu.Yaşadıklarına itirazı vardı.
                Çocuk dillendi rahatladıktan sonra. "Üzülme sen emi. Bırak ben üzüleyim. Ben yanayım ikimiz için. Ben ağlayayım kara sular inene dek gözlerime. Hiçbir şey teselli vermez bu andan itibaren. Bırak vurayım kafamı duvarlara. Bırak öleyim bir akşam üstü. Karanlığa göm beni. Yalnızlığınla koy beni. Hüzne bandır beni.” Çocuğun sayıklamalarını duyan herkes derinden bir hıçkırık moduna girmiş mendil yetiştiremiyorlardı sümükleri ve göz yaşları için.Bu kadar basit miydi aşklar? Bu kadar kolay mıydı insanlar? He canım, hiç sorma üç kuruşa indirgenen bedensel aşkları.

                      Çocuk tiradına tiridine bandım havası eşliğinde; “tin tin tini mini hanım” şarkısıyla devam etti: "Doğmuşum sevgili, büyümüşüm birden, gezip tozmuşum sonradan. Günü gelmiş seni görmüşüm ve ölesiye sevmişim. Deli gibi peşinden koşmuş, seninle sen dolu günler yaşamışım. Sonra birden her şey bitivermiş.”

“ Kimse dolduramaz inan yerini
Bu şarkı da aşkımızın yemini
Hiç düşünme Mecnun muyum deli mi
Bir tek dileğim var mutlu ol yeter.”
                    Çocuk bir kalemde anlattı olan biteni. Bir masal gibi yaşadığı her şey. Yalnız sonu mutlu son ile bitmiyor. Şimdi yaşayan ölü kim deseler? “Benim ben.” diye haykırırım.Gerçek bu. Sevgiliden ayrı, göz 24 saat karanlıkta.Gönül evi harabe bugün. Leş kargaları gaklamakta tepemde. Duygularım can çekişmekte.
“Ben iyi değilim, ben iyi değilim.”  diye haykırdı çocuk, yankısı içinden geldi. “Kötüyüm biliyorum sevgili. Sen bari iyi ol. Mutlu ol. Kendini sev ve iyi davran kendine. İnsanları sev. Bir tek beni sevme. Zorda kalırsın. Başın belaya girer. Kahrım çekilmez. Beni sevme. Beni boş ver. Def et başından.” Ellerini başını arasına almış uzun hava söyler gibi mırıldanıyordu anlaşılmaz bir halde. Sevinç ve hüzün, zirve ve çukur aynı anda cereyan ediyordu çocuğun ruhunda. Med cezirli bir yürek taşıyordu anlaşılan.
                        İşte sevgili geldik en son limana. Mendiller sallanmaz bu ayrılışta. "Rintlerin Ölümü” adlı şiiri hatırla Yahya Kemal’den.Ve oku hemen.Bir araba idi farz et, devrildi; içinden ben çıktım.Yüzü gözü yaralı, kanlı..Bir camdım farz et, kırıldım; içinden parça parça cam kırıklarının ben çıktım.Yaralı, her yanı kesik.
              Geldik en son durağa. Ayrılmışız sözde, ben yine şiirler yazıyorum kavuşmak adına, aşk adına, sevda üstüne.Yarin mutluluğu için kendi mutluluğunu dahi bir kalemde silebilecek olan, yarin bir yarı tebessümü için bin bir türlü palyaçoluğu dahi sergileyebilecek fedakar, bir o kadar cefakar aşıkların varlığı bu dünya için hala umudumuzun olması açısından bir penceredir, bir kapıdır, bir şanstır.
                  O kapılar ve pencereler ardına değin açılmış bugün. Şansınız açık ola, bahtınız iyi ola, talihiniz yaver gide. Bu yazımda sana olan aşkımı anlattım sevgili.Üzülürüm çakmazsan.Yokluğun bahane bana.Bir tek dileğim var:
“MUTLU OL YETER”

“Bu şarkımda aşkımı anlattım sana
Duymazsan sevgilim üzülmem buna
Alıştım yıllardır ben yokluğuna
Bir tek dileğim var mutlu ol yeter.”


( Mutlu Ol Yeter başlıklı yazı GürhanGürses tarafından 2.11.2011 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.