Anahtar ile çıkılmıştı bu seyahate…
Her kapı iliğindeki nabız gibi
Tutunası kopmuş ikindi taklalarının
Bir rikkat semasında ilerlercesine
Tüm hayatımı veririm dediği bir aşk koridorunda
Vardı bu seyyah gözleri kapanmadan
Kapatmayacaktı kapısını
Boyun eğmişti hırsızlar kem kavşaklarında
Dönmediler ve ayaklanmadılar
Anahtar hala eldeydi,evde vardı bir bilmece

Bu yolda çekim gücü muazzamdı
Bir mıknatıs giysi ister kapıldığı yörüngede
Her dilenciyi tüccar mı sanırsın?
Aldanma,aldırma vakitsiz zembereğe
Ötsün yaban kuşları firuze dallarda
Bahardan kaçacak akşamları yoktur onların
Bir çiftçi selam çakar naçar bezmden muzdarip toprağa
Geliversin ıslak patili cümbüş kadavralar
Ölümü unutturmayacaksa boynum kıldan ince
Bu yol uzundur kurumayan gözyaşlarıyla
Hem bu yol bekçi istemez yürüyen adımlarıyla

Kayığa bindi iki dost kader denizinde
Azgın dalgaların köpükleri gırtlağı yalamışken
Öfkenin sütliman burcu terlemez olmuş
Yorgun iskemlede çift bakışlar hareketli
Balıkların ağzında somaki kıpırtılar
Çil çil hasret altınları hediye ediliyor kasede
Bu bayram değil diyor yılların eskitemediği ihtiyar
Görmüyor musunuz karşımda gönlü yaralı var
Ölüme koşuyor,terlemesi ise cabası
Caka mı satar ki tanımadığı pazarda;
Hayır hayır,tanışmadığı yolun yabancısı
Tanıyanlar korkmuyor tırnakları uzamış dalgalardan
Öpülesi derya ellerinde bir kulaç isteyecek belki
İstemedi en son ölümden kaçanlar
Bir gümüş dal kırıldı sessizce,ve koptu..

“Nereye neyle gidiyorsun? ” dedi ihtiyar
Bilmişti nişan tortusunun kukla çizgilerini
Alnı kırışık yalan modası nereye kadar bel kıracaktı
Eğildi bu yüzden ince tecrübeler
Sır kademe bastığı anda çökerdi ağır olan
Tahterevalli bir adalet terazisi değil..
İftiraya maruz kalan gençlik yaka paça olmuştu
Her intikam memesinden süt damlamazdı
Ne zaman anlayacaktı çakırkeyif kitaplar
Tulumunu kucağına almış şiraze çocukları
Çelik çomakla bin hayat sürerken
Ölüm tenceresi kaynamasını durduracak mıydı?

Melek kanatları inmişti bu derya dostluğuna
İçini dökmenin verdiği bir armağan ile gelmişlerdi
Ne hazin bir öykü de olsa çare bu olamazdı
Her yetim yalnız doğar,ama kalpsiz asla
İnsanın parıltılı yalnızlığında dipsiz defineler var
Tahta kurularının kemirdiği asırlık kapı yüzünde
Bir yazı ve delil ile boyanmış bir ilam:
“Öldürmek bir reçete olamaz! ”

Kayık devrilmemişti muazzam sarsıntılarda
Bir merak, tuşa basmışçasına arkasına yaslandı
Neydi bu aklı aşan ve aklı uçuran demet?
Demet dedim..ilk değildi bu sırrı sıvazlayan
Yoksa tohum mu dile gelmeliydi demet konuşmayınca,
Koridorda bu yankı hala devam etmekteydi
Söz ne kutsal bir arkadaşmış meğer!
Kirpiklerin kısaltılmadığını daha yeni anlamıştı gassal
Bir gözyaşı da onun borcu vardı teneşire
Aksındı yağmur tanecikleri
Ölüme yakın mermer sütunlarıyla

Başlatılmıştı hayat hikayesi
Adaletin yıkılmaz bir heykel olduğunu anlatırken
Gözler çevrilmişti beyaz gülbanka
Ne şaşmaz bir duygu medeniyeti bu! .
Kalp bile atını mahmuzlayıp gurbete dalarken
Bir çift ayak izi yük sayılmazdı gül yaprağına
Kar tanelerinin gözlerini sildiği
Bohçasını açmamış güvercin sılası varsa da
Unutulmuştu bu haz ibrişimiyle
İnsanı en bilinmezlere çeken ey! ..

Çınar yapraklarıyla parke parke dizilmişti yollar
Kayalık deseydim alınırdı bu atlı
Gönül koymadı rüzgar cüssesinden aşağı atlayan masumlar
Rüzgarın kadrajı durmuştu yaprakların altında
Asla süpürülmesini istemezdim bu nal tıkırtılarının
Tarihime talih goncaları katmışken

Atlının soluklanıp dinlendiğini sanmıştım
Meğer bugün ben de hıçkırıklara boğulmalıymışım
Kayalıklara saplanan benim de ayaklarım varmış!
İlerlemeyince nasıl gidecektim o yokluk kapısına?
Aşkı içinde barındıran ey! ..
Tanıyamazdım belki de o masum tennureyi
Hıçkırıklarıma petek petek kelepçe vurulurken
Kabul edilmeyecektim benlik piramitlerimle
Bir vefasızlık görünse de yalnız gidilmeliydi bu iklime

Aşk bahçesinde çok söz kalbi yorar
Kalbi kayalıklardan söküp çıkartan bu güçtür
Ayaklar saplansa da kalble yürümeyi öğreten..!
Her elbise, insanı aranan insan yapmaz
Aranan aşk ile var oldukça
Aşka giysi giydirilemez..
Tufeyli dikenler bir gül dalına yapışmak ister
Ne zaman kovulmuştur aşk ile isteyenler
İstek kapıdan kovulmayınca

Bir mum yakmıştı mahkeme kürsüsünde,yolcu
Bu yol için gemiler yakılırdı kapı eşiğinde
“Kabul” diyeti ölüme nakış örerken
Ölmeden önce ölmek tabut istemezdi
Kalabalık bakışlar içerisinde yalnız bir mercek
Gözünü feda etmeye razıydı artık,razıydı toprak
Mefisto ayaklar altında değil damarlarda geziniyor
Bunu bilmeden bilet alınılmaz
Unutma! Hıçkırıklarını bırakmıştın az önce kayalıklara
Toprağa gömülmüş bir mevta gibi

Varlık elbisesinden kurtulmak için bir fırsat doğmuştu
Beyaz tebessümle birlikte tahta kapı açılmıştı
Tahta kurularının hizmetçisi olduğu..
Aşktan içi yananlar ciğerinin kaynadığını fark edebilir
Bazıları ise hissetmez elif sonsuzluğunda…
Eyvah,pencereme konan heyecanımı niçin uçurmadım ben!
Her gözün görmesi gerekirdi bu aynayı
Pazarda ciğer satmak,ciğeri yananların ilk göreviyse
Satın alınmalıydı bu sepetler,hazineler
Kaderin gözünden gizli kalmayan bir bayram müjdesiyle

Sevenler toprağa akıtmışlardı gözyaşlarını
Ölüm toprağa akmak değil..
Bu yolculukta herkesin bir vatanı var
Toprağın küsmeyen tınısında dikenlerin de nasibi var
Kapıdan ilk giren de toprağa basmıştır
Ölümleri denizde olmasın toprağı isteyenlerin
Toprak,kavuşmanın remzi ve rayihası
Bir anahtar ile kapı arasındaki mesafe
Bir anahtar ile ilerlenen yolculuk…

Gürsel ÇOPUR

 

( Ayakların Dayanamayacağı Yolculuk başlıklı yazı Gürsel ÇOPUR tarafından 21.07.2011 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu