Güney doğu analizini yaparken orada yaşamın her türünün özümsenmesi lazım dır.

           Çocukluğunu ve görev yıllarının büyük kısmını doğuda geçrmiş Kazım KARABEKİR  i ve hazırladığı DOĞU RAPORUNU bilmek gerekir.

            Yaşamı,kültürü ve kamuya ait yokluk nedir bilmeden konuşmak sadece ahkam kesmek olur.

               Bölgede, insani nitelikler ,ilişkiler , folklorik yapıyı olabildiğince çeşitlendirmiştir. Orada yaşamayan yardımlaşamayı,yardımsever -liği ,dışarıdan gelene yardımcı olunduğunu bilmez..
              Ses, türkü olmuş,ağıt olmuş çıkmış, buğday tanesi un olmuş,bulgur olmuş,bir bulgurdan, 40 çeşit yemek çıkmış. En basit bu çeşitlilikler bile zenginliğin,ana teması ve Türk ün Horasan dan Anadolu ya intikali ile 1200 yıldır o yörede meydana gelen hareketleri, beyleri,ağaları,şeyhleri kurulan şehirleri,devletleri de  bilmeyi  gerektirir.

                Her Türk oymak ın batıya doğru göçerken geride sadece mezarlarını bırakmadıklarını da biliyoruz.  Bu durumda kürt nedir,kırmanci nedir,kırmanco nedir ? bilinmeli ki teşhisi doğruladıktan sonra tedaviyi  uygulamak gerekir.

                Bugün Macaristan da dahi 20 ye yakın Kürt adının geçtiği köy bulunmaktadır. Türkiye de yer alan ayrılıkçılıktan geçim sağlayan Kürtlerin ağzına bakarak, onları ayrı bir millet olarak adledecek  olursak İngilizce konuşan,Yeni Zelanda,kanada gibi ülkede yaşayanların hepsinin bir millet olduğu kabul edilmelidir oysa böyle bir şey Kanada lı ya sorduğunuzda Orada yaşayıp Fransız ca konuşan Kübiklerin dahi ayrı bir millet olarak kabul etmezler.

              Tarih süreç içerisinde,bölgede yer alan feoadal yapı  gereği ,Ağalar zihniyetinde ,Aganın çarşı Pazar dolaşması düşünülemez, zanaatkar olarak bir işyeri açması hiç kabul görmez,bunları agaya yakın olup aile dışından şahıslara kendilerinden farklı olduğunu göstermek kullandıkları  kişiler var ve bunlara  Kırmanci  dediklerini biliyoruz.Ağa sadece otoritedirdir ve Emreder. Kırmanco dahada aşağı seviye de olup bizzat alış verişi yapan değil yapılan kişi olarak algılanmaktadır.  Bu durumlar dün 10 yıl 100 yıl önce değil 800 lü yıllardan beri yörede uygulanan 1071 Malazgirt zaferinden sonra yoğunlaşan  ve o dönem içerisinde Selçukluları etkisi ile Fars kültürü Osmanlı nın etkisi ile Arap kültürü ve Osmanlıca denen dil ile çeşitleme yapılmış halkın kimisi muhafazkar yapısı ile bu çeşitliğe karşı koymaya çalışmış kimisi de ayak uydurmuş kimi türkmenlerde arı konuşmasını korumuştur.
               Böyle bir çerçevede kürtçe denen ve kendine ait bir sayı sistemi olmayan Frascadan geçme sayı sistemi ile çeşitlenmiş yöresel bir dil ortaya çıkmıştır. Siz ister buna agız deyin ister lehce deyin isterseniz devşirme dil deyin bu ayrı bir millet olma anlamına gelmez. Eger böyle olsaydı bugun yaşayan türkler osmanlı da aruz vezni ile yazılmış şiirleri nesirleri okuyarak anlayabilirdi. Oysa özel egitim almamış hiç bir Türk okuduklarından hiç bir şey anlamaz. Şimdi biz sadece dile bakarak Osmanlı diye bir MİLLET vardır diyebilirmiyiz ?

                 Anadolu denen coğrafya vatanlaşmadan evvel Hırıstiyan toplumların yaşadığı ermeni dili latin dil uzantıları ile çeşitlemeleri mevcuttur.  Buraları vatan yapılırken HORASAN ERENLERİ  ni unutursak cihatın sadece meydan muhabareleri ile olduğu cahilliğini kabulleniriz. Nefis cihadını kazanarak önce  gönülleri fetheden erenler in öncelikli katkı ile lojistiklerini yok sayarız.

                Bölgede , Barak Ovası olarak adlandırılan alanda  büyük çoğunluğu Suriye bölgesinde kalan 100 civarında köy bulunmaktadır. Abdürrezaki ler, Kürdüliler , Torun Aşiretleri olmak üzere bölge de konuşlanmışlar ve münbit arazilerde çogu yerleşik hayata geçerek tarımsallaşmışlardır. Bu gün bu bölgeler Karkamış denilen ve Etilere ait uygarlıkların bulunduğu bölgeye tekabül etmektedir. Yine BARAK olarak adlandırmalar Anadolunun muhtelif bölgelerinde yapılmıştır.

                   Bugun Baraklar Oğuz un Kıpcak (ağac oyuğu) boyundan olup  Anadolu Tokat, konya yozgat,Balıkesir gibi alanlarda dahi mevcudiyeti vardır.  İlgisi varmı dır bilinmez,Bigadiç Yöresinde BARAK DEDE  yatırı dahi  bulunmaktadır.  

                    DOĞU RAPORUNDA ,Kazım KARABEKİR,medeniyet götürülmedikçe problem çözülmez kanaatını taşımaktadır. Teshis doğrudur. Medeniyet feodal yapı çözecektir. Bunun en güzel örnegi Gazianteptir. 1950 li yıllarak Kadar Gaziantep yöresinde ağalar vardır. Sanayi ticaretin gelişimi ile agalar bir kısmı ekonomik olarak yok olurken bir kısmı sermayedar oldu köylülerde bir kısmı işveren,işçi yada okuyan beyaz yakalı  oldu      

                    Gelişme ve büyüme birbirinden farklı iki kavramdır. İktisadi gelişmeden söz edebilmek için sosyal yapı ile iktisadi büyümenin ahenkli bir uyumu, yani fonksiyonel bütünleşmenin olması gerekir. İktisadi faaliyetler sosyal faaliyetlerden soyutlanamaz otonom yapısı tesir eder.

                    Osmanlı devletinden  günümüze kadar geçen süreçte özellikle !983 yılında YÖK kurulması ile meslek katilleri artmış ,Veteriner,Doktor Mühendis gibi şahıslar sahaya inmeden bürokrat siyasetçi ekseni ile yönetime soyunmuştur. Bu durumda kendi mesleki sahasında ilerlemeyi sağlayamayan lar ülkeyi ilerletecekleri iddiası ile Türk devletini kronikleşen  sosyal hastalıkların içerisine bırakmışlardır.
                   iktisadi gelişme ile sosyal gelişme birbirini tamamlamıyorsa bu durum bir sosyal hastalıktır.  Toplumların gayeleri sadece iktisadi gelişme değildir. Onun yanında siyasi, kültürel ve sosyal gelişmeler de bahis konusudur. Maddi refah seviyesini yükseltirken milli birliği sağlâyıp; müstakil siyasi varlık haline gelmek için bir takım kültürel ve sosyal merhalelerin de aşılması lazımdır
                   "Etnik grup" kültürel nitelikleri ve soy bakımından birbirine bağlı insanların meydana getirdiği gruptur. Başka bir tanıma göre, etnik grup bir bakıma birbirine kan bağı ile bağlanmış geniş bir aile grubudur. Bu tanımlar ve bilimsel çalışmalar ile ülkemizin yaptığı antlaşmalara göre ülkemizde gayri Müslimlerden başka etnik gruptan söz edilmez. Hatta gayri Müslimler, soyca olmasa da (az da olsa karşılıklı evlilikler görülüyor) kültürel yapının dini kısımlarının bir kısmı bir tarafa bırakılırsa tamamen olmasa bile önemli ölçüde Türk kültürü ile bütünleşmişlerdir. Mesela bir Mimar Sinan, Sokullu Paşa, Patnos Ağa'ya, günümüzde Çoşkun Sabah ya da J.Kamhi'ye kim başka gözle bakabilir? (Bu örnekler istendiği kadar çoğaltılabilir.) Ancak, ilmi anlayıştan uzak bazı insanlar farklı fikirler söyleyebilirler.  
               Türkiye de yolluk çu bilimadamı kısveliller uluslarası örgütler den aldıkları arastırma kaynağı altındaki 50 yi geçmeyen kişiler üzerinde hazırladıkları istatistiki bilgileri genel e yayarak sonuçlandırmalara varmış ve bugun batı toplumlarında dahi yanlış kanaatler oluşturmuştur. Yakın zamanda hazırlanan ‘Doğu Raporu ‘’ adlı çalışma buna iyi bir örneklik teşkil eder.
                Özellikle ülkemizde dilden hareket ederek bir millet meydana getirmeye çalışanlar ile dini anlayış ve aşiret adlarından hareket ederek çeşitli etnik gruplar meydana getirerek Türkiye'nin bir mozaik yapısı olduğunu ifade edenlere maalesef üst makamlarda görev alanlarda katılmıştır.  .  
               **Eröz'e göre "Osmanlı resmi kaynaklarında. Türkmen'le Kürt aynı manaya gelmektedir" ve O, şu örneği verir: 1800 yıllarında Rakka'ya iskan edilenlerden Rişvanoğulları Türkmen, Kılıçlılar Kürt olarak belirtilir. Bugün Urfa'da yaşayan Rişvanoğulları Kürt, Gaziantep ve Çukurova'da yaşayan Rişvanoğulları ile Kılıçlılar Türkmen olarak bilinir. Osmanlı arşivleri de sık sık bir aşiret bir yerde "ekrat" bir başka yerde ise "ekrak" veya ayrı bölgedeki aşiretin bir kısmı "ekrat" bir kısmı ise "ekrak" olarak ifade edilir.
                Eröz'ün 1960'lı yıllarda Kozan ilçesinin Aslanlı köyünde aşık Ömer'den derlediği bir ağıtın (Hâlâ Kozan ve Kadirli'de ihtiyarlar arasında söylenir. Adı geçen aşiretler ne dün ne de bugün Türkçe'den başka bir konuşmamışlardır.)şimdi bazı mısralarını okuyalım:
"Umacıya verir atınan deve
Bektaşoğlu Kürt yeğeni değil mi?
Üç tuğlu vezirden duzzak alanlar
Mursaloğlu Kürt yeğeni değil mi
Ha demeden bin atlısına binince
Avşar Beğ Kürt yeğeni değil mi?
Cerid'inen, Teciri'e de baş goşma
Güccüalioğlu Kürt yeğeni değil mi?
Boğazı canlı gartal endi Mısır'a
Göveloğlu Kürt yeğeni değil mi?
Bilindiği gibi Osmanlı devletini Kayı boyunun Karakeçili aşireti kurmuştur. (Eröz, bu Karakeçili aşiretinin torunlarını Urfa'nın Siverek ilçesinde ziyaret etmiş olup, yukarıda dualarını da aldığını ifade etmiştik.) O, Karakeçililer hakkında Gökalp'in 1920'lerin başında yaptığı araştırmadan ("Kürt Aşiretleri Hakkında Sosyolojik Tetkikler" el yazması Sinop kütüphanesinde olup Ş.Beysanoğlu tarafından hazırlanarak Sosyal Yayınlar tarafından 1992'de yayınlanmıştır.) şu bilgileri aktarır: Siverek Karekeçili aşiretinin ağalarına "Torunlu" denir. bilindiği gibi Kurmanci'de "Torin-torın" kelimesi "asılzade, soylu" demektir. Aynı konuda kendisi de Doğulu olan ve "Kirmanç-Kurmac"ca bilen A. Aras "Türkiye'de Feodalite Var mı?" adlı makalesinde (Ant Dergisi 138. sayı, 1968) "Diyarbakır ve Urfa dolaylarında yakın çevre köylerinden şehre elden yoğurt yumurta yağ getirenler barajilerce (şehirli) "Kirmanç" olarak adlandırılmaktadır. Yine Doğu Beyazıt'ta kasabalılar tüm köylülere (ağalar da dahil) "Kirmanç" demektedirler... Aynı şekilde Doğu'daki "Torun" ve "Mirek"ler (şecereli veya asil ağalar) tüm halka "Kirmanç" demektedirler... Yörede "Kirmanço" ise daha aşağılayıcı anlamında kullanılır" demektedir.
                      Bugün birçok bölgemizde "Torun'lu aşiretine rastlanır. Mesela Ağrı, Kars, Van, Erzurum, Tunceli, Urfa, Gaziantep, Kahramanmaraş, Sivas, Adana, Kayseri ve Konya'da "Torunlar" yaşamaktadır. Bildiğimize göre bunlardan Konya, Kayseri, Adana ve Gaziantep Torunları Türkçe'den başka dil konuşmamışlar ve konuşmamaktadırlar. Diğer taraftan bugün genelde Doğu Anadolu'da yaşayan Beritan aşireti aslen Konyalı olup Karamanoğullarındandır. (Beritanların kendi ifadeleri için bakınız: 15 Ağustos 1976 Cumhuriyet Gazetesi.)
                     Kürtler'in Türkler'den ayrı bir grup veya millet olduğunu iddia edenlere ise en iyi cevabı "Kürt Tarihi" (Yazılışı 1597 olup Arapça yayınlanmıştır.) adlı eserin yazarı ve Bitlis Beyi Şeref Han vermiştir. "Şerefname"ye göre "Çemizgezek demek Kürtlük demektir. Kürtler arasında Çekimşgezek deyince akla Kürt gelir" ve bura halkı "Melik Şah'ın soyundan gelir". Diğer taraftan Şerefname Hakkari ile Van arasında bir "Üç Ok" nahiyesinden ve "Kürt Döger" isimli bir Kürt boyundan bahseder. "Üç Ok", "Döger" ve "Çemişgezek" isimlerinin ne kadar Türk olduğu ve Türk'ü anlattığı bugün ilmî çalışmalarla ortaya konmuştur.Özellikle Çemişgezek halkı genelde Alevi olup, Orta Asya Türk kültürünün Anadolu'daki varyantlarını genelde hâlâ canlı bir şekilde yaşatmaktadırlar.
                        Yer adlan ile millet, boy, oymak vb. ilişkisini de Eröz, şöyle ifade eder: Macaristan'da yirmi beş adet Kürt isimli köy olup hepsi de Macarca konuşmaktadırlar. Macar Türkolog Rasony, bunların Yenisey yazıtlarında bahsedilen Kürtlerin soyundan olduklarını kabul eder. Y. Blaxkoviç Çekoslovakya'da, İngiliz antropolog R.Tapper Azerbaycan'da, Z.V.Togan Herat'da, Ebülgazi Bahadır Han'da Ceyhun nehri kenarında Kürt isimli yer adlarından bahsedeler. Muzaffer Eriş Bey Özbekistan'da yaptığı bir gezide Kürt isimli köylere rasladığını ifade etmişti.
                       Kısaca Beydili, Yüregir ve Avşar boyları (Osmanlı arşivlerinde bu boylar bazen "Ekrat" bazen de "Ekrak" olarak geçer.) ne kadar Türk ise Kürt oymakları da o kadar . Türk'dür. Kürtler'in ayrılığını ifade edenlerin çalışmalarına bakarsanız siyasi ve demagojik anlayıştan başka bir şey göremezsiniz. Oysa bir sosyal grubu millet yapan onun kendine has kültürüdür. Kürtlerin ayrılığından bahsedenler ise Kürtler'in ayrı bir kültürü olduğunu yazmaktan ileri gidememişlerdir. Bu nedenle sadece Kürtlerin ayrı kültürü var diyerek işi geçiştirmektedirler.  
Irki anlamda ne Türkçülük ne de Kürtçülük mümkündür. Bu yüzdendir ki Gökaip yıllar önce "Türküm diyen herkes Türktür ve ırk atlarda aranır" demiştir. Ancak bir millette saf olmamak şartıyla hakim bir soydan bahsedilebilir. Fakat kültürü şekillendiren insanların fiziki yapıları olmayıp onların zihniyetleridir. Bu zihniyet ise geçmişten kaynaklanarak her zaman değişmeyle beraber günümüze ve geleceğimize şekil veren kültür kodlarının ifade ediliş tarzıdır.
Sonuç olarak: Herkes başını iki elinin arasına alıp, sonra damarlarındaki kanın ne kadar saf olduğunu düşünmeli ve saf kanın yukarıda da ifade ettiğimiz gibi, Gökalp'in deyişiyle atlarda aranması gerektiğini unutmamalıdır. Diğer yandan sadece dili esas alırsak ülkemizde Arap asıllı olup ta Süryanice, Kurmaçca ve Türkçe konuşan vatandaşlarımızı ve Osmanlıyı kuran Urfa'daki Karakeçili aşireti ile Bilecik, Ceyhan ya da Ankara'daki Karakeçili aşiretlerini hangi milletten sayacağız?
                   Çünkü bu birlik ne sadece soy, ne dil, ne de şekli bir birliktir. Bu birliktelik bir kültür ve kader birliğidir; ve bu ülkede Türküm diyen herkes Türk olup gereken yasal haklara sahiptir. Buna inanmayanlar ise Gökalp'in deyişiyle soyca Türk olsa da başkasındandır. Başkaları ise istedikleri ülkede yaşama haklarına sahip olup istedikleri yere gidebilirler. Ancak, Türkiye Cumhuriyeti, hiçbir bilimsel temeli olmayan fikirlere dayanarak üniter yapısını bozmak isteyenlerin görüşlerine yeşil ışık yakamaz

( Kanayan Ama Kanmayan Güneydoğu... başlıklı yazı HALİLİ tarafından 1.07.2011 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.