Yeter Ki Sen Sev, Sevda Gelir Ardından>>
Annesi mütemadiyen konuşuyordu; yorgun yılların
getirisi olsa gerek, sinir sistemi harap olmuş, dur durak bilmeden,
gerekli gereksiz herşey, herkes onu rahatsız ediyor ve çok lüzumsuz
geliyordu. Kendi kendine deliler gibi söyleniyordu...
Tek
başına hayatın üstesinden geleceğini düşünüyor, önündeki engel gibi
gördüğü, hatta çalı dikeni diye nitelendirdiği bütün canlı cansız
varlıklar onu karamsarlığa itiyordu.
Yaşam her defasında bir başka
yerden vurmuş, hayatı bir çile yumağına dönmüştü. Şimdi, bu çözümsüz
gibi görünen bütün sorunları, kadınsı bir içgüdüyle çözebileceğini
düşünüyor, başarabilmesi için de kendi kendine kurallar koyması
gerektiğini biliyordu, bunun gerekliliğine inanıyordu. Çünkü başarıya
giden bütün yollara, plansız, programsız çıkılamayacağının bilincine
yaşadığı olumlu olumsuz tecrübeler sonucu varmıştı.
Bu kuralların ne
olduğunu saptaması için geçmiş tüm yaşamını gözden geçirmesi
gerektiğini biliyordu. Ama, geçmişle yüzleşebilmesi için güçlü olması
şarttı. Kabuk tutmuş yaraları tekrar kanatmadan yapabilecek miydi? İşte
bütün mesele buydu!
Onu en çok korkutan, canının tekrar yanabileceğiydi. "Güçlü olmam gerek" diyerek geçmişiyle yüzleşmeye karar verdi.
Savaşa
giden bir savaşçı gibi, bütün silahlarını yanına almalıydı. "Güçlü bir
irade, çelik gibi sinirler, olumsuzluklar için "yaşamın getirisi" diye
hoşgörüye sığınma, bir savaşçının en çok gereksinim duyduğu ne varsa
almalıydı yanına! Geçmişten kalan bütün hatıraları anımsadı biran; acı,
tatlı ne varsa… Hepsi şimdi karşısında hazır ola geçmişti sanki.
Önce
dedi; kendi kendine, ta baştan, en baştan başlamalıyım geçmişime. Ya
sonra diye düşündü! Ya sonra… Ya olan biten her şey beni incitip,
acıtırsa ne yaparım sonra!
Bunun cevabı çok zordu, düşündü…
Ne olabilirdi ki? Zaten canı yanmıştı, bunun daha ötesi var mıydı?
Zaten, her şey o kadar çabuk olmuştu ki, ve acılar peş peşe gelmişti. Ne
fark ederdi ki? Ne fark eder? Diye düşündü…
Boş ver dedi, boş
ver... Zaten olan olmuş, her şey gerektiği kadar acı yaşanmıştı, daha
ötesi var mıydı? Yeteri kadar acılara boğulmuştu zaten. Neyi kalmıştı
kaybedecek? Hangi duyguları? Duygu mu kalmıştı! Artık bir taştan ne
farkı vardı? Taşlaşmıştı yüreği! Artık onu ne etkileyebilirdi ki? Her
acıyı yaşamıştı, her çileyi çekmişti. Başka ne kalmıştı ki yaşanması
gereken, acı adına? Giden o yıllar ve geride kalan gençliği…
İşte,
her şey olup bitmiş ve onu da bitirmişti. Dahası var mıydı, ya bir
başkası? Yoktu tabii ki, daha bir başkası yoktu. Ha… Bir dakika dedi;
kendi kendine, tabii ki vardı, evet vardı hem de en acısı... Ölüm!
Hani
şu yok oluş, hani şu perişan ediş, geride kalanları bitiriş… Hani…
neden ve nereden geldiğini daha anlayamadan gidiş… Nereye gittiğini, ne
olduğunu bilemeden sevdiklerinden ayrılış.… Vedalaşamadan,
helâlleşemeden, daha bir kez bile sevdiğini söyleyemeden, teslim oluş…
Ve en acısı da kime? Nereye? Neden? Niçin?
g.öz))
(1)
(
Yeter Ki Sen Sev, Sevda Gelir Ardından>> başlıklı yazı
Güler Öz tarafından
16.01.2011 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.