Sorkun’a [1] mani yazdım,
Ne bir ot, ne de sazdım,
Hayal gitti yaylaya;
Ne çok oldum, ne azdım.
x
Sorkun; yerleşim yeri,
Adı bin yıldan beri,
Çok şehit verdiler,
Sorkun ecdat eseri.
x
Sorkun’un karı erir,
Gözlerim neden seğrir,
Yıkılmış bak obamız;
Kötü haberi verir.
x
Sorkun’un kavakları,
Düzüldü duvakları,
Tekneler boşalmış hep;
Açılmış savakları.
x
Sorkun’a gidemedim,
Katırı güdemedim,
Sığırı bekçi tuttu;
Borcunu ödemedim.
x
Sorkun’da kuru söğüt,
Sen de dik salkım söğüt,
Atandan almadın mı?
Duymadın mı hiç öğüt?
x
Sorkun başında keklik,
Öldürmek mi erkeklik,
Öküz koruya girmiş;
Ödedim bak beş teklik.
x
Durmadan Sorkun deriz,
Hep hasretin çekeriz,
Üstüne taş koymayız;
Gezip döner gideriz.
19.01.2024 Konya
Durmuş Ali ÖZBEK
Sorkun: Ermenek, Yukarı
Çağlar köyüne ait olup, Emeviler zamanında Araplarla Ermeniler arasında tampon
bölge oluşturmak için Seyhan-Ceyhan nehirleri arasına yerleştirilen Türk
oymaklar yerleştirilir. Daha sonra Abbasiler zamanında Türk Akıncıların Afyon’a
kadar ilerler. Geri dönerken uğradıkları Ermenek vadisini görmeleri, bir kış
boyunca bu vadide konaklamaları sonrasında Adana’ya dönerler. Türk oymaklar
hayvanları ile birlikte Mersin, Silifke üzerinden Orta Torosların içlerine
doğru ilerlerler. Bu oymaklardan biri su başı olan, söğüt ağaçlarının bulunduğu
yaylaya ulaşırlar. Yerel yönetime (vasal kral) giderler, otlakıye ücreti ödemek
üzere anlaşırlar. Güney yönünde hilal biçiminde kuru duvarlarla örülmüş yayla
obaları oluştururlar. Yazın konaklanacak bu mekâna da o günden sonra Sorkun
adını verirler.