Hecelediğimsin yürekten sökün eden ve
ruhumun tohumusun aşkla nüfuz eden yalnızlığın minvalinde yaşadığım göçebe
çadırında saklı bir çiçeksin…
Hırpani duygularım.
Hırsız sözcükler benden çaldıkları.
Hırsına yenik düşenler ve sefer
tasında saklıyım ömrün kaç öğüne denk düşüyorsam artık lokmalarımı saydığım
kadar saydıkları tek tek ve arkamdan aldığım darbe hazanı reşit hüznü bir kesit
bilip de bilediğim düşlerim…
Bileğini elbet bükemedim renklerin
bazen alı al moru mor duyguların ihbarı bazen genzime kaçan bir damla suda ölme
ihtimalim.
Göz gözü görmezken.
Sefasını süremediğim cihan zaten hiç
de derdim olmadı yaşadığım kadar neyse bana yakışan ve işte ütülü mintanım ve
işte rugan ayakkabılarım ve işte rüküş addedilen bağladığım çaputlar misali
saçlarıma düşen ak kadar da alnımdaki yazıyı bana bahşedene duyduğum şükrüm ve
şükranım.
Kara delik yuttu dünü.
Kor heceler kuruttu dilimi.
Kör noktasında ömrün körü körüne
sevdiklerim ne zaman yanımda oldu ki?
Özlemim.
Öznem.
Adımdan sanımdan ötesi saklı
yazdıklarımda belki de dam üstünde saksağan ruhların alamadığım nabzı.
Ertelenmiş bir mutluluk bellemişken
hayatı…
Diskalifiye olan yüreğimin sevgi diye
çıktığı yolda yaşadığı gazabı…
Ah, anlatmaya yetmez asla gücüm.
Gücüme gidenlerden soyutlandığım
kadar yalan dünyadan bana güç veren İlahi Gücün varlığı anbean tokalaştığım
hüzün günbegün yakınlaşan ölüm.
Bir minval ki seyyah çehresi
sözcüklerin.
Bir ikram ki hayatın sunduğu değil
iken altın tepside hamt ettiğim acılarla ördüğüm saçları kaderin.
Bil mukabil demenin de raconu gel gör
ki: kimseye benzemediğim kadar da attı beti benzi mevsimin.
Doğduğum gün annem kollarımdan kayıp
giderken.
Doğurgan hüzün esefle yüz süzerken.
Dinmeyen siren sesleri saf tuttuğum
bir hastane bahçesinde volta attığım gecenin sönük ferinde.
Ve o minval ki kaderin elime
tutuşturduğu.
Elbet restleştiğim iblis elbet zalim
müritleri.
Gözlerindeki kara perde ile fink atan
yalnızlığın dik geçitleri ve de dik alası yalnız kalmanın muadili iken kendime
verdiğim zarardan öte gördüğüm baskı ve baskın sesi dış âlemin…
Ah, içimde cennet bellediğim sevginin
neferi hem ben hem annem kurduğumuz bir dünya ki sözcükler de reveransında
saklı bilinmezin.
İhlas.
Nas.
Nicesi.
Nazımın tek geçtiği insan annem ve
kabre dönüşen dünyam lakin ayaktayım başım dik.
Azade düşler.
Azap kuşları.
Aykırı ruhlar.
Aşkın bilançosu ne de olsa sevmeyi
ben önce Rabbimden sonra annemden öğrendim.
Ve işte anneme ithaf ettiğim ilk
romanımın ön sözüyle günü devirsem mi şimdiden yoksa devindiğim hüzün çekmecemi
kilitleyip de yokluğa mı karışsam?
Gel gör ki bekler beni annem.
Gel gör ki ben de beklemedeyim.
Hicretim.
Hüznüm.
Bohçam.
Hırkam.
Bir araya da gelmez iken iki yakam ve
işte hayatımda en çok sahip çıktığım isim ve insan melek kalpli anneme ettiğim
dualarla diliyorum ki yeniden dönecek yuvasına.
Ön sözü ilk romanımın:
Buyurunuz.
Bir mevsimde diğerine geçtiğimde ve
annemin eline verdiğimde ilk kitabımı yaşlarından ırmak yaslarından ırak bir
yaşamı olsun diye dilediğim ve istediğim yüce Rabbimden elbet hayırlısıyla her
şeyin hayır, demekten imtina ettiğim ne zamanki biri dokunsa yarama yağmalanmış
yüreğimden nemalanan kalemimle aşkı da hüznü de fikrim bir zikrim bir yaşamın
meali ile sürdürdüğüm hayatın da beklemede olduğum son durağı İnşallah yeni bir
başlangıç olur benimle anneme…
‘’İlk romanımı; ilk okuyucum ve ilk
destekçim olan canım anneme ithaf ediyorum.
Ve ona verdiğim sözü tutmanın
mutluluğu ile anneme sağlıklı uzun ömürler diliyorum.
Canım annem, hakkını asla ödeyemem.’’
KIZIN GÜLÜM ÇAMLISOY