Rengi Var Mıdır Mutluluğun...



Rengi var mıdır mutluluğun ya da hayalleri şahit tutmanın ötesinde ufka bandığım umut mudur sözcüklerimin tokası yüreğin de tutulan nutkunda saklı o feryadı kimse duymazdan gelen.

Mevsimsiz bir z/âmândayım ruhun sallantıda olduğu bir çıkmaza gebe…

Sırlarım var serdiğim surlara.

Kırıklarım var aldırmadığım ve yalnızlığıma ve kendime duyduğum isyanın rotasından çıkıp da buluşmak adına yeniden mesut bir dilde yeni bir mevsimde sadece kendimle eşleştiğim kadar ruhum da bedenim de emanettir Tanrıya.

İstila edilmiş yerküre.

İçtimada gök kubbe.

Sarmalında hiçliğin, rakkasesi sözcüklerin kalemin dumanı üstünde bazense insanlar sevdiğim ama uzağında kaldığım ve burunlarından aldırmadıkları bir gözlük camı gibi içime çektiğim her görüntünün de bulanıklaştığı günden güne…

İstirham ettiğimdir Tanrı.

İhbar ettiğim de kendimi yine O’na.

Bir sirk cambazı gibi üzerinde yürüdüğüm gergin ve gerilimli elektrik fayı aymazlığında yanlışların figan diktiğim hüzün biçtiğim şerh düştüğüm Şimal Yıldızına öykündüğüm oysaki ben oysaki ben ölü bir gezegenim.

Ne müdavimlerim vardır ne de yandaşlarım.

Yandan çarklı ruhların bozguna uğrattığı ve gözümü sakındığım kadar da özümde saklandığım elbet yolum da düşmüşken bilinmeze ve çaputlar bağladığım düş budağım bense zemherinin efendisi sözcüklerin tanrısıyım.

Araf’ta kalan deyişler ve atasözlerim.

Dimağım dinç.

Ruhum bin yaşında.

Beden yaşımdan öte beden yasımdır ağrılarımın hedefinde olan başım her tuttuğunda içime çektiğim bir şiir yalnızlığım her fiske vurduğunda yazdığım bir nesir bazense…

Boyumu aşar cümleler.

Bezgin Bekir misali baz aldığım hüzne verip veriştirdiğim bir umuda dair de sesleniş iken meleklerin kulağıma fısıldadığı.

Huzur ötesi.

Ölüm öncesi.

Efkârın güftesi.

Dam üstünde yaşayan saksağanlar bense zemherinin kulu kölesi içime yağdığım dışımı kundakladığım ve beşiğinde sallanan bir bebe gibi aralıksız kundaklanmış kalemim kulp taktığım sadece kendime ve küpe yaptığım küpe çiçeğine.

Soğuk bedenim.

Simam ölgün.

Şiarım ölüm.

Sancım tuttu yine sevecen esintisinde baharın yaza kucak açtığım bir arife ki öncesiz bir iklim ve sonrasız bir hüzün idame ettiğim hayatın bodoslama seyri.

İhtimamla yaşadığım mı?

Yoksa iltimas geçtiğim duygular mı?

Misafiri olduğum günün gecesini ertelediğim ve koynumda büyüttüğüm sözcüklerim hem himayesi hem idamesi hem de seviyesi elbet bende saklı ulaşılmaz bir kaide bir anıt gibi mezar taşımdan çıktığım yola öncemde musalla taşım oysaki ben kanlı canlı bir beşerim azıcık şaşkın ve şahikası olduğum yalnızlığın da kurbanı iken yaralı yüreğim.

Bir melodi az evvel firar etti kâinat orkestrası gamlı notaların seyrinde, o devasa sol anahtarı ile açtılar kâinatın kapısını:

Ne hancıyım ne yolcu bir bilinmeze gark ettiğim.

Ne tutucuyum ne isyankâr aralıksız hamt ettiğim.

Lacivert göğün turuncu güneşiyim ve parlayan yıldızların serptiği yıldız tozundan nasiplendiğim kadar yüreğimin yaldızlı yolunda sevdalandığım evrenin bekçisiyim sözüm ona…

Sözüm meclisten içeri.

Ses etmeden yaşamaksa…

Ruhum meclisten dışarı firarım gecikmiş olsa da.

Yelloz imgeler başımın tacı nifak sokanlara inat aşka biat haykırdığım umutla sevgiyle.

Bir basamaksa yaşamak.

Bir merdiven ise hidayete çıktığım.

Bir taslak ise ömür.

Tasası yine bana düşmüşken sözcüklerin.

O manivela ki.

O akan gözyaşında yüzdürdüğüm kâğıttan kayıkların da küreği iken dikenli bedenimden firar eden yasın ve yaprakların rüzgârına kapıldığım aşka binaen yalnızlığa istinaden ihbar ettiğimdir içimdeki çocuk ve kundaklanmış sözcüklerim kulvarımda tek bulvarında hüznün paralel yollardan ve duygulardan geçtiği ve şiirin pedallarını çevirdikçe sancılı bir rüzgâr olup içime estiğim.

Kusursa hüzün.

Kasıtlı olsun olmasın döktüğüm gözyaşı.

Kusurlu addedildiğim trafikte yol ihlali yapan bir sürücü gibi…

Ve sürüncemede yaşadığım kadar sür-git bir hezeyan ile kendime yüklendiğim.

Hazzın değil haizi olduğum hiçliğin dibine gördüğüm kadar da ayaklarım yerden kesilivermekte ansızın ve işte gözüme kestirdiğim en yüksek tepede ve o kör noktada korumla közümle ve külümle yeniden yaşamaktan ziyade yaşatmaya değer bilumum duygu ile de iştigal içinde yaşadığım kalenin duvarlarına astığım bir tablo gibi yüreğimin resmini çektiğim her hikâye her şiir aslında benden çok beylik olmayan bir iç dökümden de hallice giydiğim mintanımdır sözcükler duyguların sarmalında hakkıyla yaşamak yaşatmak adına da sevgiyi ve sonsuz aşkı…

 


( Rengi Var Mıdır Mutluluğun... başlıklı yazı GÜLÜMM tarafından 30.05.2023 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.