Yazmak Yanmakla Eş Değer...



Hüznün revnak ve de akan çatısı ve yaşamın dinamikleri…

Bir minval ki; saklı olduğum bir o kadar saklı tuttuğum ve sadık olduğum dualarımın nezdinde çalkantılı iç dünyama atıfta bulunuyorum nerede ise her gün her an…

Derme çatma bir varlık değilim: tinimde saklı masallar.

Renkleri boca eden en muhteşem Ressamın yani Tanrının peşindeyim

Sağaltmam lazım çoğu şeyi ve hiçliğimi taşımam lazım en tepe noktaya.

Hazzın doruğunda filan değil hüznün pençelerini geçirdiği yalnızlığın dibini görmüşlüğüm ve ihlal edilen sınırlarım ve sinir hücrelerim…

Adeta siber bir saldırı imlecin dokusunda saklı sonu gelmeyen bir masalım oturduğum kadar masanın başında bir ömür de haz etmezken masa başında çalıştığım yılların nasıl da uzağındayım oysaki diplomam bana başka şeyler emrediyordu…

Göğün kallavi bulutları.

Sözcüklerinse kayıp eşkâli.

Duvar dibinde sakladığım sandığım ve anılarım ve şüheda dostlarım.

Bir çizimse gün bir de rivayet iken mutluluk ve de şehir efsanesi addedilen tüm yarım kalmışlığım…

Ruhumun altına koyduğum takoz misal.

Topuz yapmaktan haz etmesem bile mecburen topluyorum saçlarımı ve saç dibinde uyuya kalmış şampuanın kokusu tütüyor burnumda bense bir turna kuşuyum sağdıcım kanadım ve aralıksız kanayan sol yanım…

Eften püften de değildi hani hayallerim anbean yenileri eklenen.

En sevdiğimde nerede ise tüm hayallerimi gerçek kıldığım ve de yükselen çıtası sevginin merhalesinde yapışık bir öfke yakama çok da tanıdık gelmeyen simaların püskürttüğü nefret ve öfke.

Dünümü karışlıyorum ama yetemiyorum uzaklara.

Mezarımı karışlıyorum ve yaşadığım kadar kabir azabını hayatta ve ayakta kalmamsa evrenin bir mucizesi.

Varsıl ihanetler var peşime takılan.

İsabet ettirdiğim duygularım var illa ki şiirlerle masallarla örttüğüm üstümü ve ben hepsini masa başında yazıyorum ve günde kaç bin adım atıyorsam evin uzun koridorunda yazmaktan da kendimi alamıyorum.

Öncemde neysem hala aynıyım hala aynı sızı hala aynı sızıntı hala sıkılganlığım hala saklı tuttuğum kilitli yüreğim ve içine aldıklarım var onların beni reddettiği.

Tütsü yakıyor güneş ve ağırlıyorum bu ağır misafiri içimde şerit değiştiren gök cisimlerindense en çok mehtabı seviyorum.

Gözüm açık gördüğüm rüyalar ne ki dünde kaykılmışlığımın yanında?

Ve geceyi reşit kılan kâbuslarım gözümü açtığımda yok olan.

Hali hazırda masa başındayım ve dünde kalan sözüm ona mesleki tecrübelerim belki de tahammül gücümün yoksunluğunda görmezden gelemediklerim.

Şimdilerde değil bankada çalışmak ola ki işim düşsün bankaya en fazla on dakika tanıyorum kendime yine kendimi dışarı atmamak adına.

Nükseden bir çarpıntı ve emre amade banka cüzdanım ve faturasını ödediğim dünde kalan pişmanlıklarım.

Göğsümü gere gere girdiğim devasa plazalar şimdilerde nutuk atıyor ruhumun isyanları.

Nöbet geçiren bir şafak adeta şakağıma dayalı kalemin tok sesi ve bum!

Gel-git akıllı olmasam da gel-git duyguların rötarında çıktım ben yola ve çığ gibi büyüdü de duygularım ve sözcüklerle olan yakınlığımın öncesi rakamlarla el sıkıştığım kadar analitik zekâmla örtüşmüş olsa bile mesleğim racon bildim girdiğim işlerden istifa dilekçemi verip de çıkmayı…

Ah, çıkmaz mı olaydım?

Yoksa her çıkmaza girdiğimde içinden çıkılmayası hayaller miydi sevecen irademin şerh düştüğü…

Bir yemin töreni imiş meğer hayat ve ağırdan aldığım.

Çivi çiviyi sökercesine başka mecralara başka mesleklerle başka branşlara kanat açtığım.

Dün nasılsam hala öyleyim tek farkla:

Masa başında salınan kalemimle izdivacımın ertesi kaç kere mola veriyorum hani güne ve yazdıklarıma ama yazmanın ertesi de sönüyor kendime duyduğum öfkem bir o kadar öfkeli insanları dahi sokabiliyorum seyyah yüreğime.

Bir öfke nöbeti belki de yaşamak en çok da görmezden gelmek yakıyor canımı ve görmezden gelindiğim kadar görüntü ihlalinde saf tutuyorum ruhumun demir parmaklıklarının ardında:

Babadan tembihliyim ne de olsa…

Her ne kadar an itibari ile Nazi kampında idame etmesen de içimde saklı bir lider Hitler’in değişik versiyonu ve işte emir kipleri yağdırıyor başıma.

Yağmalanmış hayatımın kilinde çanak çömlek yapıyorum ve kalemin tininde bir cennet inşa ediyorum ömrün arka bahçesinde volta atan duygularımsa kuş misali s/üzülüyor başımda.

İçerlemesem de içtiğim bir iksir ruhumu alt eden ve yağmurun sağanağında ıslanırken yüreğim iç sesim devreye giriyor ve tüm şaşırmışlığımı diskalifiye edip dikte ediyorum ruhumda takla atan duyguları hani metazori filan da değil bilfiil yanıyorum yakıyorum kâğıtların ucunu ve hicvinde ömrün hicret biliyorum sözcüklerimin duasında saklı iken ruhum ve tüm sevdiklerim.

Bir masalım ben masa başında yaşattığım.

Bir masayım belki de bir ayağı olmayan.

Mazhar olduğumsa salkım saçak ruhumun söküklerinden yazarak ve dikerek can bulduğum huzura kavuştuğum ve laneti kovduğum kapıdan ve kızgınlığımı sonlandırdığım.

Ne hırs ne de haris bir kulum her hasat mevsiminde haset olanlardan sıyrılıp ruhumu okşayanlara el uzattığım…

Bazense izahı dahi olmayan duygularım ve de hüznüm ifrata kaçmışken müzmin bir duygu sarmalında pekişen iç sesim…

Dünüme küskün.

Hayli yorgun.

Yorgan gitse dahi kavgamın bitmediği…

Şerit değiştiren ömrün minvalinde mıntıkamda kan kaybetmeden nasıl ki de kan tutarken yüreğimi kana kana içtiğim evrenin s/onsuzluk ç/ağrısında inzivaya çekildiğim de ömrümün bir dönüm noktası mademki Edebiyatın ve yazmanın coşkusu ve söndürüyorum yüreğimde yanan ateşi ama yeni kıvılcımlar başka başka ateşlere sebebiyet veriyor ve de bir hocamın da arz ettiği üzere: mademki yazmak yanmakla eş değer…

Göğün tembihlediği bir aydınlıkta yolumu sabit kıldığım kadar da baş koyduğum yoldan dönüşümün olmadığı ıslıklana yüreğimle ıskalamış addedilsem de mutluluğu biliyorum ki: kalem benim artık vazgeçemediğim bir uzvum ve kale duvarlarına asılı şiirlerimin ve öykülerimin tanıklığında varsın olsun tuş olayım hayat denen meydanda varsa yoksa mealimi saklı tuttuğum elbet aşkın inhisarında yazmakla iştigal bu ömrü idame etmenin de bana sunduğu mutluluk ve huzur nasıl ki anlatmaya ve yazmaya doyamadığım belki de bir kusur hatta nice kusur addedilen içimdeki çocuğu ve coşkuyu da bir ömür saklı tutmaya ant içtiğim…

 


( Yazmak Yanmakla Eş Değer... başlıklı yazı GÜLÜMM tarafından 22.05.2023 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.