Kolektif bir alan kişilerin
günlük kaygılarını gidericidir. Kolektif bir alan kişilerin kaygılarına denk
düşücü bir sinerjin programlama ya da yakınsama ile de kayıtlıdırlar. Oysa
köleci anlayış, köleci alan içindeki kişilere ürettirdikten sonra; kişileri
kolektif emeğin tüketim ve kullanım tasarrufunda yoksun bırakırlar.
Köleci anlayış içindeki mülk
sahibi söylemi, alan içine tuzaklanmış söylemdi. Bu tarz söylemler alanı
enfekte eden düşüncelerdi. Viral ve
yapay düşüncelerdi. Böylece kişiler yapay tutulmuş bir aksama içindeydi. Her
şey bu aksaklığa göre açıklamaydı.
Yapay aksağa göre olan
açıklamalar bulaşıcı bir iman ve inancın etkisi altındadırlar. Viral etki
altındaki kişinin tutumları genel olarak kolektif bilince göre değildir. İman ve inançlar giderilmesi gereken güdüler
üzerinde eşletilmekle modüle edilir. Kişiler itaat ve teslimiyetler içindeki iman
inanç gibi modüle edilmiş izahların etkisiyle yönlendirilirler. Artık sistem
içinde viral sayıklamalar vardı.
Yani kişiler üzerine, kişiler
etrafındaki kolektif sinerjini alan üzerine kolektif bilinç yerine inancı bir iman,
bilinci konur. İnanç ve imanın etkisi her düşünce ve eylemin koşutunda belirir.
Bu belirme kişiyi kontrol eden baskıdır. Köleci eylem alanı içindeki kişilerin yine
günlük olarak giderilmesi gereken kaygıları vardı. Ortamda seçilmiş kişilere
mülk kılınan kolektif kapasiteyi kullanamamaktan doğan, muhtaçlıklar vardı.
Kişinin kaygı ve muhtaçlıkları
“rızkın sahibi El ve rızkı veren El” gibi büyü sel sözlerle şartlandırırlar.
Açıklamalar bu koşullanmayı yansıtan söylemlerle kontrol edilirler. Bu izahlar çözülmesi
gereken köleci aksamanın salınımlarını daha da büyütürler.
Kişiler köleci sistem içinde üretirken
kolektif tabanlı girişmeleri içindedirler. Mülkün sahibi söylemiyle kolektif
emekten ve kolektif bilinçten koparılırlar. Kişiler kolektif bilinçten eksiltilen
eksiği tamamlayacak kadar inancı imanın düşünme muhtaçlıkları içinde
tutulurlar. Oysa kolektif alanlar inayet eden yapılar değildiler. Kolektif alan
kişilere sadaka gibi yardımlarda bulunmanın, dayanışma etkileşimleri değildi.
Kolektif alan, öznelerle birlikte
giderilmesi gereken temel kaygıların karşılanması içinde sinerjini bir durumdu.
Sadaka verme işi köleci paylaşımlı yansımaydı. Sadaka verme, lütufta bulunma
tarzı köleci alan içine açılan nişlerdi. Nişlerin içi istendiği gibi eylem,
söylem ve düşüncelerle doldurulacaktı. Nişler bu tarz inancı düşünce ve
eylemlerin kullanım alanlarıydılar. Sadaka birçok parça bileşenli düşüncelerdi.
Sadaka ve ihsanda bulunma vs.
kolektif kapasitenin kullanım ve tüketim karşılanmaları içinde yapılan kasıtlı
eksiltmelerden doğmuştu. Sadakanın diğer parça bileşeni hak gasplarıydı. Hakları
gasp edilen mülksüzlerin mülk sahibine doğru olan öfkesini minnete dönüştürme
amacından da sadaka doğmuştu.
Sadaka boyun eğdirme işiydi.
Kişinin yarın yeniden çalışması için ve ölmeyecek kadar hayatta kalması için
alması gereken asgari bir enerji miktarı vardır. Köleci deyimle kölenin asgari
bir geçim şartı vardır. Kölenin asgari
geçim şartından da bile bile eksiltme yapan mülk sahibi buyurucular; sadaka ile
bu eksiltmeyi tamamlamakla; köle gözünde daha da büyümekle, veren ele
dönüşürler.
Efendilerin köleye verdiği
sadaka, ihsan, lütuf, zekât vs. köleye “bak seni ben doyuruyorum” demeye getirmeydi.
Gaspla yapılan eksiltme içindeki yardımlaşma, acıma, şefkat, sadaka gibi absürtlükler
ilk sel inşanın kolektif alanı içinde bulunmazlar. Bunlar köleci alan içindeki
mülklü, mülksüz oluşla vardırlar.
Yani ilk inşacı özneler avından
bir parça et koparıp sadaka niyetine, mağara komşusuna acıyan şefkatle,
merhamet ve iyilikle pay vermemişti. Kolektif inşa temelinde bu tür soyut
yardım ve dayanışma yoktur.
Aksine kolektif paydaşlı özneler sadakaya
giden yolun başında; köleci bir mülk sahipliğinin anlayışı içinde tutulmakla kolektif
yoksunluklara muhtaç bırakılmıştılar. Mülk sahipli alan içinde sadaka ve
inayetlerle kölenin muhtaçlıkları kontrol edilmişti.