İslamsız Müslümanlığa doğru
Kuşakların
belli bir zaman için dindarlık kabul ettiği bir tutum ya da davranış kalıbı
yeni kuşaklar için dindarlık formu olmaktan çıkabiliyor. Din zamana ve
coğrafyaya göre farklı deneyimleniyor.
15 Mart Çarşamba 2023 Volkan Ertit* Doç. Dr./Adana Alparslan
Türkeş Bilim ve Teknoloji Üniversitesi
Sosyoloji alanında çalışma yapanların “İslam budur” ya da “Müslümanlık
budur” gibi ifadeleri kullanmaları disiplinin sınırlarından dolayı mümkün
değil. Zira İslam farklı coğrafya ve zamanlarda farklı şekilde deneyimleniyor.
Sosyal bilimci için herhangi bir İslam’ın diğerine üstünlüğü söz konusu
olamayacağından, esas amaç “İslam”ın ne olduğunu tartışmak değil, onun günlük
yaşamda nasıl deneyimlendiğini anlamaya çalışmaktır. Bu yazıyı kaleme almama
sebep olan şey de İslam’ın nasıl deneyimlendiğini anlamaya çalışırken
karşılaştığım bir kitabın kafamı karıştırması. İslamî dünyanın
entelektüellerinden Nazife Şişman’ın “Dijital Çağda Müslüman Kalmak”
adlı kitabından bahsediyorum. Kitabı okuduktan sonra şu iki kelime ağzımdan
çıktı: İslamsız Müslümanlık.
İslamsız Müslümanlık kavramını şu şekilde kullanıyorum: Müslümanlığın nasıl
yaşanması ya da olması gerektiğine dair getirilen önerilerin, İslam’ın “temel”
kaynaklarından çok, belli bir zaman ve coğrafyaya ait genel geçer görgü
kurallarına dayandırılması. Şişman’ın kitabını bitirdiğimde de hissettiğim
oydu. Amacım, teknoloji ile gelen dönüşüm karşısında Müslümanların baş etme
yollarını öğrenmekti. En azından kitap kapağının iddiası bu idi. Ancak kitap
bittiğinde okuduğum şey, İslam’dan çok Nazife Şişman’ın kendi görgü
kurallarından yola çıkarak okuyucuya sunduğu bir serzenişti.
İzninizle ne demek istediğimi örneklerle açıklamaya çalışayım. Her ne kadar
kitap “nasıl Müslüman kalınacağını anlatacağım” iddiasındaysa da kitabın
başlığı “Dijital Çağda Hıristiyan/Musevi Olmak” diye değiştirilseydi, sadece
5-6 paragrafın çıkması ya da değiştirilmesiyle aynı kitap kelimesi kelimesine
yine basılabilirdi. Zira kitapta eleştirisi getirilen yaşam tarzından pek âlâ
Sünni Müslüman olmayan bir Alevi, ateist, Şaman, Hıristiyan, deist vb. de aynen
Şişman gibi rahatsızlık duyabilir.
Ama Şişman kendi şahsi rahatsızlığını, ki bu rahatsızlık Sünni olmayanlar
tarafından da paylaşılabilecek bir muhtevaya sahip olsa da, İslam adına ortaya
koyuyor. İzninizle, kitapta geçen bazı ana konuları madde madde paylaşayım:
Fark edileceği gibi, kitabın temelini oluşturan bu konular ve bu konularda
yaşanan dönüşümün eleştirisi sadece “Sünni’lerin tekelinde olan bir şey değil.
Aksine, şu temalara dair sol gelenekten gelen ya da seküler bir kültüre sahip
bir entelektüel de bir kitap yazabilirdi. Hatta bunu Şişman’ın kullandığı
referanslardan da takip edebiliyoruz. Teknolojinin yaşamın parçası olması ile
gerçekleşen toplumsal dönüşümü eleştirmek için kullanılan ve başlığında da
“Müslüman Kalmak” ifadesi olan kitabın referansları çoğunlukla Batı dünyasına
ait. Ana kaynaklarını Zygmunt Bauman, George Ritzer, Michel Foucault, Jean
Baudrillard, Zeynep Tüfekçi ve benzeri isimlerin oluşturduğu bir kitabın aynı
zamanda Müslümanlığın nasıl daha iyi yaşanacağına dair olması okuyucu için
şaşırtıcı olabilir. Ancak bu son zamanlarda sıklıkla karşılaşılan bir üslup
değişimi aslında.
DİNDARLAR ARASINDA SEKÜLER SÖYLEMİN ARTIŞI
Steve Bruce, Amerika’nın sekülerleşmesini anlatırken, sağcı Hıristiyan
grupların kamuoyunu etkilemek ve ikna etmek için dinî tınısı olmayan oldukça
seküler bir dil kullandıklarını belirtir. Örneğin yaratılışçılığı savunanlar
bunu “çünkü Tanrı öyle istedi” diyerek savunmuyorlar. Onun yerine iddialarının
modern bilimle çatışmadığını ispatlamaya çalışıyorlar. Ya da Tanrının boşanmayı
onaylamadığını iddia etmiyorlar. Onun yerine, boşanmanın toplumsal düzeni bozma
ihtimali olduğunu savunuyorlar. [Bruce, 2011]
Amerika’daki yaratılışçıların sergiledikleri bu üslup değişimi Türkiye’de
de yaşanıyor. “Sekülerleşme Teorisi” kitabımda kullandığım şu örnekler ifade
etmek istediklerimi somutlaştıracaktır. Bu örneklere bundan sonraki eserlerimde
Şişman’ın kitabını da ekleyebileceğimizi düşünüyorum.
Fark edileceği gibi, geniş kamuoyunu ikna etmek için dindarların
kullandıkları dil aslında kaynağını “İslam”dan değil, bilimden alıyor. Zira
yeni kuşakları ikna etmek için sadece doğaüstüne atıf vermek 21. yüzyıl için
yeterli olmuyor.
Kendimi yanlış ifade etmek istemem. Şişman’ın ve onun gibi düşünenlerin
temel kaynaklarının İslam olduğu noktasında kimsenin şüphesi olduğunu
sanmıyorum. Ama Şişman “Nasıl Müslüman kalmalıyız?” sorusuna yanıt verirken
oldukça seküler bir dil ve yaklaşım kullanıyor. Hatta öyle bir üslup ve dil ki,
içinden birkaç paragrafın çıkarılması veya değiştirilmesi ile seküler kültüre
sahip Sünni olmayan biri de aynı kitabın yazarı olabilirdi.
İSLAM KENDİ AİLEMİZİN GELENEĞİ MİDİR?
Kitabın içinde İslam’ı bulmak kolay olmasa da, İslam dairesi içinde
değerlendirilebilecek örneklerin “gerçekten” İslam’ın içinden mi yoksa
Şişman’ın kendi günlük yaşamında sergilediği davranış kalıpları mı sorusu da
yanıtlanmayı bekliyor. Disiplinlerinin doğası gereği sosyologlar bu soruya
yanıt verememektedirler. Ancak, hem sosyoloji hem de tarih disiplini, Şişman’ın
yöntemini kullanarak, pek tabii Şişman’ın kendisinin dahi Müslüman kalamadığı
iddiasını önümüze serebilir. Hem de Şişman’ın kendi yöntemini kullanarak.
Örneğin sosyal medyada paylaşım yapma ya da devamlı online olma arzusundan
dolayı şu cümleler kitapta yer alıyor:
“Konserde kendimizi müziğin kollarına bırakamıyor, derste konuya dahil
olamıyor, aile yemeğinde yakın ilişkilerin sıcaklığına teslim olamıyoruz.”
Buradan da anlıyoruz ki, sosyal medyada paylaşım yapmadan gittiğimiz
konserde müziğin kollarına kendimizi bırakmak Şişman tarafından onaylanıyor.
Hâlbuki 2022 yazında “Değişen Dindarlık Formları”nı araştırmak için İç Anadolu
merkezli yaptığım bir alan çalışmasında çok değil sadece 30 sene önce özellikle
Konya ve Aksaray gibi kentlerde konsere gitmenin, müzik dinlemenin, kot
giymenin (erkekler için de), dizden yukarıda şort giyerek futbol oynamanın
dinden uzak davranış kalıpları olduğunu not ettim. Bu durumda, 1980’lerin
Konya’sında, Nazife Şişman Müslüman kalamamış biri olarak kabul edilecekti.
Konsere gitmek, müzik dinlemek, kadın şarkıcıları izlemek gibi konuların
İslam’ın içinde olup olmadığı teolojinin konusu, benim bir iddiam yok bu
konularda. İlahiyatçılar kendi aralarında tartışacaklardır bu konuları. Benim
burada yaptığım şey herhangi bir davranış kalıbının İslam dairesi içinde olup
olmadığını tartışmak değil.
Ama şunu ifade edebiliriz: Aynı din (ör. İslam) zamandan zamana,
coğrafyadan coğrafyaya farklı deneyimleniyor ve kuşakların belli bir zaman
dilimi içinde dindarlık olarak kabul ettiği bir tutum ya da davranış kalıbı
yeni kuşaklar için dindarlık formu olmaktan çıkabiliyor. O nedenle, 1970’lerde
yaşayan bir İslamî entelektüel, Şişman’ın şu anki yaşam pratiklerini
eleştirdiği bir kitabı “Modern Dönemde Müslüman Kalmak” diye kitaplaştırabilir
ve Şişman kendi yöntemi ile, İslam dışı ifade edilebilirdi.
Şişman’ın tavrının -bakış açısının- oldukça cüretkâr olduğu kanaatindeyim.
Zira, kendi günlük yaşamını ya da zamandan ve coğrafyadan etkilenmiş kendi
bakış açısını “Müslümanlık” olarak ortaya koyuyor. Sünniliğin nasıl yaşanması
gerektiğini ifade edecek kişi ben değilim. Ama İslami entelektüeller Şişman’ın
yöntemini kullanmaya devam ederlerse, bu durumda “İslam’ın olmadığı
Müslümanlık”larla her geçen gün daha fazla karşılaşacağız gibi hissediyorum.
İslamî dünyada yaşanan dönüşümü anlamaya çalışanlar için üzerine mesai
harcanması gereken bir üslup farklılığıyla karşı karşıya olduğumuzu
düşünüyorum.