Makale / Eleştri Makaleleri

Eklenme Tarihi : 17.03.2023
Okunma Sayısı : 457
Yorum Sayısı : 0

İslamsız Müslümanlığa doğru

Kuşakların belli bir zaman için dindarlık kabul ettiği bir tutum ya da davranış kalıbı yeni kuşaklar için dindarlık formu olmaktan çıkabiliyor. Din zamana ve coğrafyaya göre farklı deneyimleniyor.

15 Mart Çarşamba 2023   Volkan Ertit* Doç. Dr./Adana Alparslan Türkeş Bilim ve Teknoloji Üniversitesi

 

Sosyoloji alanında çalışma yapanların “İslam budur” ya da “Müslümanlık budur” gibi ifadeleri kullanmaları disiplinin sınırlarından dolayı mümkün değil. Zira İslam farklı coğrafya ve zamanlarda farklı şekilde deneyimleniyor. Sosyal bilimci için herhangi bir İslam’ın diğerine üstünlüğü söz konusu olamayacağından, esas amaç “İslam”ın ne olduğunu tartışmak değil, onun günlük yaşamda nasıl deneyimlendiğini anlamaya çalışmaktır. Bu yazıyı kaleme almama sebep olan şey de İslam’ın nasıl deneyimlendiğini anlamaya çalışırken karşılaştığım bir kitabın kafamı karıştırması. İslamî dünyanın entelektüellerinden Nazife Şişman’ın “Dijital Çağda Müslüman Kalmak” adlı kitabından bahsediyorum. Kitabı okuduktan sonra şu iki kelime ağzımdan çıktı: İslamsız Müslümanlık.

İslamsız Müslümanlık kavramını şu şekilde kullanıyorum: Müslümanlığın nasıl yaşanması ya da olması gerektiğine dair getirilen önerilerin, İslam’ın “temel” kaynaklarından çok, belli bir zaman ve coğrafyaya ait genel geçer görgü kurallarına dayandırılması. Şişman’ın kitabını bitirdiğimde de hissettiğim oydu. Amacım, teknoloji ile gelen dönüşüm karşısında Müslümanların baş etme yollarını öğrenmekti. En azından kitap kapağının iddiası bu idi. Ancak kitap bittiğinde okuduğum şey, İslam’dan çok Nazife Şişman’ın kendi görgü kurallarından yola çıkarak okuyucuya sunduğu bir serzenişti.

İzninizle ne demek istediğimi örneklerle açıklamaya çalışayım. Her ne kadar kitap “nasıl Müslüman kalınacağını anlatacağım” iddiasındaysa da kitabın başlığı “Dijital Çağda Hıristiyan/Musevi Olmak” diye değiştirilseydi, sadece 5-6 paragrafın çıkması ya da değiştirilmesiyle aynı kitap kelimesi kelimesine yine basılabilirdi. Zira kitapta eleştirisi getirilen yaşam tarzından pek âlâ Sünni Müslüman olmayan bir Alevi, ateist, Şaman, Hıristiyan, deist vb. de aynen Şişman gibi rahatsızlık duyabilir.

Ama Şişman kendi şahsi rahatsızlığını, ki bu rahatsızlık Sünni olmayanlar tarafından da paylaşılabilecek bir muhtevaya sahip olsa da, İslam adına ortaya koyuyor. İzninizle, kitapta geçen bazı ana konuları madde madde paylaşayım:

  • Teknolojinin gerçeklik algımızı değiştirmesi,
  • “Reality Show”lar
  • Kapitalizm eleştirisi,
  • Yeni kuşakların evlerinin içini, bebeklerinin yüzlerini ve yedikleri yemekleri sergileme noktasında çekingen olmamaları,
  • Sosyal medya çılgınlığı,
  • Görülmekle var olduğunu hissetmek ve bundan rahatsız olmamak,
  • Sanal alemde kimlik oluşturmak,
  • Şöhret için özel hayatın ifşası,
  • İnternetteki silah ve uyuşturucu tacirleri,
  • Akıllı telefon ve bilgisayarla fazlaca vakit geçirip günlük yaşamın koordinesini aksatanlar,
  • Sürekli online olma ve paylaşım yapma isteği,
  • Eğlenmek yerine ne kadar eğlendiğimizi sergilemek,
  • Zevk almak yerine ne kadar zevk aldığımızı tescillettirmek,
  • Bağlantı bağımlılığı,
  • İnsansız hava araçlarının savaş alanlarında kullanılması,
  • Uluslararası kuruluşların hesap vermeyen yapıları,
  • Çocuk pornografisi ve diğer siber suçların yaygınlaşması,
  • Kapitalist sistem içinde tatil için alınan krediler,
  • Ve benzeri…

Fark edileceği gibi, kitabın temelini oluşturan bu konular ve bu konularda yaşanan dönüşümün eleştirisi sadece “Sünni’lerin tekelinde olan bir şey değil. Aksine, şu temalara dair sol gelenekten gelen ya da seküler bir kültüre sahip bir entelektüel de bir kitap yazabilirdi. Hatta bunu Şişman’ın kullandığı referanslardan da takip edebiliyoruz. Teknolojinin yaşamın parçası olması ile gerçekleşen toplumsal dönüşümü eleştirmek için kullanılan ve başlığında da “Müslüman Kalmak” ifadesi olan kitabın referansları çoğunlukla Batı dünyasına ait. Ana kaynaklarını Zygmunt Bauman, George Ritzer, Michel Foucault, Jean Baudrillard, Zeynep Tüfekçi ve benzeri isimlerin oluşturduğu bir kitabın aynı zamanda Müslümanlığın nasıl daha iyi yaşanacağına dair olması okuyucu için şaşırtıcı olabilir. Ancak bu son zamanlarda sıklıkla karşılaşılan bir üslup değişimi aslında.

DİNDARLAR ARASINDA SEKÜLER SÖYLEMİN ARTIŞI

Steve Bruce, Amerika’nın sekülerleşmesini anlatırken, sağcı Hıristiyan grupların kamuoyunu etkilemek ve ikna etmek için dinî tınısı olmayan oldukça seküler bir dil kullandıklarını belirtir. Örneğin yaratılışçılığı savunanlar bunu “çünkü Tanrı öyle istedi” diyerek savunmuyorlar. Onun yerine iddialarının modern bilimle çatışmadığını ispatlamaya çalışıyorlar. Ya da Tanrının boşanmayı onaylamadığını iddia etmiyorlar. Onun yerine, boşanmanın toplumsal düzeni bozma ihtimali olduğunu savunuyorlar. [Bruce, 2011]

Amerika’daki yaratılışçıların sergiledikleri bu üslup değişimi Türkiye’de de yaşanıyor. “Sekülerleşme Teorisi” kitabımda kullandığım şu örnekler ifade etmek istediklerimi somutlaştıracaktır. Bu örneklere bundan sonraki eserlerimde Şişman’ın kitabını da ekleyebileceğimizi düşünüyorum.

  • Boşanma olmamalıdır aile toplumun temel taşıdır. (Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, 2011).
  • Namaz kılınmalıdır çünkü spor ve temizlik etkisi vardır (Yeni Şafak, 2017, 3 Haziran).
  • Oruç tutulmalıdır çünkü uzmanlara göre sağlığa yararlıdır (Sabah, 2022, 29 Temmuz).
  • Domuz eti yenmemeli zira domuz eti yağlıdır, içinde bol miktarda sümüksü bağ dokusu bulunur, büyüme hormonu fazladır, deride kaşıntı hissi uyandırır (Yeni Akit, 5 Eylül).
  • Ateistlerin baskılarına rağmen dünyada evrim teorisini reddeden bilim insanlarının sayısı artmakta ve sesleri daha yüksek çıkmaktadır. (Kavaklı, 2020, 20 Ağustos).
  • Başörtüsü sorunu insan hakları sorunudur (Yeni Asya, 2013, 6 Mart).

 Fark edileceği gibi, geniş kamuoyunu ikna etmek için dindarların kullandıkları dil aslında kaynağını “İslam”dan değil, bilimden alıyor. Zira yeni kuşakları ikna etmek için sadece doğaüstüne atıf vermek 21. yüzyıl için yeterli olmuyor.

Kendimi yanlış ifade etmek istemem. Şişman’ın ve onun gibi düşünenlerin temel kaynaklarının İslam olduğu noktasında kimsenin şüphesi olduğunu sanmıyorum. Ama Şişman “Nasıl Müslüman kalmalıyız?” sorusuna yanıt verirken oldukça seküler bir dil ve yaklaşım kullanıyor. Hatta öyle bir üslup ve dil ki, içinden birkaç paragrafın çıkarılması veya değiştirilmesi ile seküler kültüre sahip Sünni olmayan biri de aynı kitabın yazarı olabilirdi.

İSLAM KENDİ AİLEMİZİN GELENEĞİ MİDİR?

Kitabın içinde İslam’ı bulmak kolay olmasa da, İslam dairesi içinde değerlendirilebilecek örneklerin “gerçekten” İslam’ın içinden mi yoksa Şişman’ın kendi günlük yaşamında sergilediği davranış kalıpları mı sorusu da yanıtlanmayı bekliyor. Disiplinlerinin doğası gereği sosyologlar bu soruya yanıt verememektedirler. Ancak, hem sosyoloji hem de tarih disiplini, Şişman’ın yöntemini kullanarak, pek tabii Şişman’ın kendisinin dahi Müslüman kalamadığı iddiasını önümüze serebilir. Hem de Şişman’ın kendi yöntemini kullanarak. Örneğin sosyal medyada paylaşım yapma ya da devamlı online olma arzusundan dolayı şu cümleler kitapta yer alıyor:

“Konserde kendimizi müziğin kollarına bırakamıyor, derste konuya dahil olamıyor, aile yemeğinde yakın ilişkilerin sıcaklığına teslim olamıyoruz.”

Buradan da anlıyoruz ki, sosyal medyada paylaşım yapmadan gittiğimiz konserde müziğin kollarına kendimizi bırakmak Şişman tarafından onaylanıyor. Hâlbuki 2022 yazında “Değişen Dindarlık Formları”nı araştırmak için İç Anadolu merkezli yaptığım bir alan çalışmasında çok değil sadece 30 sene önce özellikle Konya ve Aksaray gibi kentlerde konsere gitmenin, müzik dinlemenin, kot giymenin (erkekler için de), dizden yukarıda şort giyerek futbol oynamanın dinden uzak davranış kalıpları olduğunu not ettim. Bu durumda, 1980’lerin Konya’sında, Nazife Şişman Müslüman kalamamış biri olarak kabul edilecekti. Konsere gitmek, müzik dinlemek, kadın şarkıcıları izlemek gibi konuların İslam’ın içinde olup olmadığı teolojinin konusu, benim bir iddiam yok bu konularda. İlahiyatçılar kendi aralarında tartışacaklardır bu konuları. Benim burada yaptığım şey herhangi bir davranış kalıbının İslam dairesi içinde olup olmadığını tartışmak değil.

Ama şunu ifade edebiliriz: Aynı din (ör. İslam) zamandan zamana, coğrafyadan coğrafyaya farklı deneyimleniyor ve kuşakların belli bir zaman dilimi içinde dindarlık olarak kabul ettiği bir tutum ya da davranış kalıbı yeni kuşaklar için dindarlık formu olmaktan çıkabiliyor. O nedenle, 1970’lerde yaşayan bir İslamî entelektüel, Şişman’ın şu anki yaşam pratiklerini eleştirdiği bir kitabı “Modern Dönemde Müslüman Kalmak” diye kitaplaştırabilir ve Şişman kendi yöntemi ile, İslam dışı ifade edilebilirdi.

Şişman’ın tavrının -bakış açısının- oldukça cüretkâr olduğu kanaatindeyim. Zira, kendi günlük yaşamını ya da zamandan ve coğrafyadan etkilenmiş kendi bakış açısını “Müslümanlık” olarak ortaya koyuyor. Sünniliğin nasıl yaşanması gerektiğini ifade edecek kişi ben değilim. Ama İslami entelektüeller Şişman’ın yöntemini kullanmaya devam ederlerse, bu durumda “İslam’ın olmadığı Müslümanlık”larla her geçen gün daha fazla karşılaşacağız gibi hissediyorum. İslamî dünyada yaşanan dönüşümü anlamaya çalışanlar için üzerine mesai harcanması gereken bir üslup farklılığıyla karşı karşıya olduğumuzu düşünüyorum.

 

 https://www.gazeteduvar.com.tr/islamsiz-muslumanliga-dogru-haber-1608347

( İslamsız Müslümanlığa Doğru Basın-alıntı-gazete Duvar başlıklı yazı Mustafa ESER tarafından 17.03.2023 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.