Bizim  Zamanımızda  Deprem  Ve  Yangın  Tatbikatları  Da  Vardı Evlere  Şenlik--
BİZİM ZAMANIMIZDA DEPREM VE YANGIN TATBİKATLARI DA VARDI EVLERE ŞENLİK---1. BÖLÜM--
Efendim, bendeniz 1960 Yılında ilkokula girdim ve 2013 yılına kadar yani elli üç sene boyunca okul denilen bir binada geçirdim hayatımın büyük bir bölümünü gerek öğrenci gerekse öğretmen olarak.
Okullar elbette sadece - sonradan neredeyse tamamı unutulacak olan- bilgilerin beyinlere depo edildiği mekanlar değildir. O mekanlarda zaman zaman hayatta karşımıza çıkacak olan felaketler karşısında neler yapmamız gerektiğini de öğrendiğimiz ya da öğrettiğimiz mekanlardır. Hayatta karşımıza çıkacak en büyük felaketlerin başında ise sel, deprem ve yangın felaketleri gelir.
Yaşadığımız yeri sel bastı diyelim. Bundan nasıl korunursunuz?
İşte bunun tatbikatını yapmak mümkün değildir. Öyle ya bir sel felaketinde ne yapabileceğimizi göstermek için yaşadığımız yerde bir baraj varsa kapaklarını açıp kasabayı ya da şehri sele boğmak ve ‘’ Evet sevgili öğrenciler ! Gördüğünüz gibi bu yaşadığımız felakete sel denir. Şimdi bundan nasıl kurtuluruz size onu anlatacağım.’’ Demeniz mümkün olmadığından okullarda hiç bir zaman sel tatbikatı yapılmadı. Ne geçmişte ne bizim zamanımızda.
Sel felaketine karşı sadece uyarılar yapardık: ‘’ Dere yatağına ev kurmayın ulan angutlar! ‘’ Derdik. ‘’Bol bol fidan dikin. Dağa, taşa, ovaya, bayıra her yere fidan dikin.’’ ya da ‘’ Yüksek yüksek tepelere ev kurmasınlar.’’ diyenlere bol bol küfür ederdik. ‘’ Yüksek yüksek tepelere değil de dere yataklarına ev kursunlar da bir sel geldiğinde geberip gitsinler di mi? Sizi vatan hainleri sizi.’’ Derdik. Hakket hâlâ merak ederim niçin yüksek yüksek tepelere ev kurmasınlar? Memleket komple fıtıktan mı rahatsız? Sebep ne? Dere yatağına ev kurmaktansa yüksek yüksek tepelere ev kurmak daha mantıklı değil mi?

Neyse...

Sel tatbikatı yapılmazdı ama deprem ve yangın tatbikatı yapılırdı.

Her depremde mutlaka yangın da olacağı düşünülmüş olduğundan mıdır yoksa ‘’ Hazır elimiz değmişken ikisini bir arada çıkaralım da ayrı ayrı uğraşmayalım anlayışından mı bilinmez deprem ve yangın tatbikatları genelde birlikte yapılırdı. ( Ya da bana öylesi denk geldi hep. )

Haa bu arada unutmadan... ‘’Bizim zamanımızda deprem ve yangın tatbikatları da vardı ‘’ derken öyle her sene deprem ve yangın tatbikatı yaptığımız zannedilmesin.

Evet... Şimdi ana konuya geçelim. Yani okullarımızda deprem ve yangın tatbikatları...

-Evet sayın müdürüm. Yangın köşenizi görebilir miyim?
-İşte karşınızda ya sayın müfettişim.
-Aman Allah’ım! Bu şimdi yangın köşesi mi?
-Elbette sayın müfettişim.
-Yahu yangın baltaları nerede? Yangın kancaları nerede? Kovalarda bir avuç kum ancak var. Su da öyle.
-Sayın müfettişim. Balta ve kancaların sapı ağaç olduğundan ve yangın esnasında yanıcı maddeleri yangın mahallinden uzak tutmak gerektiğinden balta ve kancaları olay mahallinde bulundurmuyoruz. Su ve kuma gelince: Bizim çocuklar ancak bu kadarını taşıyabiliyor. Ağzına kadar doldurup da evlatlarımızı fıtık mı edelim?
-Peki yangın vanası? Yangın hortumu?
-Sayın müfettişim. İlçede su yok. Millet suyu mahalle çeşmelerinden taşıyor. Siz hangi yangın vanasından yangın hortumundan bahsediyorsunuz?
-Peki yangın tüpleri? Onlar da yok.
-Gelecek efendim. Çok yakında gelecek. İpragaz bayiine sipariş verdik. Tüplerimiz çok yakında gelecek.
-Âlâ. En azından yangın tüpü konusunda bir şeyler yapmışsınız. Bunu raporumda belirteceğim.
-Allah razı olsun sayın Müfettişim.
-Peki öğrenciler bir yangın esnasında neler yapmaları gerektiğini biliyorlar mı?
-Bilmezler mi efendim. Bu konu ile ilgili olarak Merve Hanım ve Safa Bey’i görevlendirdim. Öğrencilere yangın hatta deprem anında neler yapmaları gerektiğini bir güzelce öğrettiler.
-Hımmm güzel. Safa ve Merve öğretmenlerimizi çağırabilir misiniz? Onlarla da konuşmak istiyorum.
-Hay hay efendim. Hemen...

Az sonra Safa ve Merve öğretmenler de müfettiş beyin huzurundadırlar.

-Evet Safa Bey ve Merve Hanım. Öğrencilere yangın ve deprem esnasında neler yapmaları görevi size verilmiş. Neler öğrettiniz bakalım?

Safa Bey cevap verir:

-Efendim ben Elemtere’den Nas’a kadar ( Nas dahil tabii ki ) Bütün sureleri ezberlettim.

Merve Hanım tamamlar:

-Ben de Ayetel Kürsi, Amerrasuli ve Yasin okumayı öğrettim sayın müfettişim.

Müfettiş resmen saç baş yolar.

-Oldu olacak Safa ile Merve arasında say etmeyi de öğretseydiniz.

Müdür cevaplar:

-Safa Bey ile Merve Hanım arasındaki ilişkiden öğrencilere ne sayın müfettişim? Onların özel hayatı öğrencileri ne ilgilendirir ki?

Evet... Çok abarttım ama inanın bana üç aşağı beş yukarı böyleydi. Ama yine de size çok ciddi bir yangın ve deprem tatbikatı anlatayım. Hem de bu sefer hiç abartmadan, kabartmadan aynen...

1965-1966 Yılları arasındayız.

Yangın ve deprem tatbikatının yapıldığı okulun bulunduğu yer: Erzurum Merkez.

Okulun adı: Gazi Ahmet Muhtar Paşa Ortaokulu.

Ben orta I. Sınıf öğrencisiyim.

O gün bütün sınıflar tembihliydi. İkinci ders zili çaldığında sınıfımıza girecektik. On dakika sonra zil tekrar çalacaktı ve öğretmenimiz ‘’ Çocuklar sıraların altına !’’ dediği anda hep birlikte sıraların altına girecektik. Çünkü o anda deprem başlamış olacaktı. Bir dakika kadar sonra zil bir daha çalacaktı. Bu, ‘’ Deprem bitti.’’ anlamına geliyordu ve öğretmen ‘’ Çocuklar ! Tek sıra halinde sessiz ve devamlı koridorun sağından giderek ( sol muydu yoksa? ) bahçeye çıkıyoruz.’’ Diyecekti, bizler de yavaş yavaş okulu boşaltıp bahçeye çıkacaktık.

Derken efendim o beklenen zil çaldı ve hep birlikte sıraların altına girdik. Sonrasında şamata başladı.

-Hocaaammm ! Sülheddin gıçıma parmah atti.
-Allah belanı versin e mi Sülheddin. Ulan deprem olurken rahat dur bari. Nedir senden çektiğim?

-Hocaaamm ! Bahçeye çıktığımızda şapkalarımızı giyelim mi? ( O zamanlar ortaokul ve lise öğrencilerinin çarşıda, pazarda, dergahta, bargâhta subay şapkasına benzer bir şapka giymesi mecburi. )
-Hayır Sami. Hayır evladım.
-Hocam ! Ya şapkam yanarsa?
-Evladım ! Okul yanıyor, deprem var, sen şapkanı mı düşünüyorsun?
-Hocam ! benim kafama her şapka uymuyor. Bunu bulana kadar bütün Erzurum’u dolandık annemle.
-Hımmm haklısın. Sen dışarı çıkarken askılıktan şapkanı alabilirsin.

-Hocaaaamm! Enser ( Aslı Ensar ) osurup durir. Ben dayanamirem bu gohuya. Çıhacağam masanin altından.
-İdare et evladım. Depremde ölmekten iyidir.
-Hocam vallah ölmahtan beter bu. Dayanamiram.
Daha pek çok benzer diyaloglarla bu bir dakikayı geçiştirdikten sonra öğretmenin dediği gibi tek sıra halinde koridora çıktık.
Aman Allah’ım o da ne? Deprem yetmezmiş gibi bir de yangın çıkmış. Koridorlar alev alev.
Şimdi ‘’ Ne yani tatbikat diye okulu mu yaktılar?’’ Diye düşünüyor olabilirsiniz ama öyle değil.
Bilenler bilir o zamanlar gaz ocaklarımızın kafasını ısıtmak için ispirto denen mor renkli yanıcı bir sıvı kullanırdık. Üvey annemin dayısı Efendi Amca, her ne kadar bunu meşrubat olarak kullansa da bu sıvı yanlış hatırlamıyorsam 70-80 Derece alkol içeren bir yakacak idi ve mesela o dönemlerde ispirto ocağı denen ocaklar bile vardı. İşte o ispirtodan bol miktarda dökmüş ve yakmışlar koridorlarda. Koridorlar alev alev ama öyle tehlikeli bir alev değil bu.
Koridorlarda iriyarı bir sürü III. Sınıf öğrencisi var. Bu öğrencilerin kollarında da beyaz zemin üzerinde kızıl bir ay olan pazubantlar var. Yani bu öğrenciler kurtarma ve ilk yardım ekibi. Bu ekipten bazılarının ellerinde de sedye var.
Evet... Bazı öğrenciler sedye taşıyorlar ama etrafta sedyelik kimse yok ki.
Pardon... Var. Ben varım. Okuldaki tek engelli öğrenci benim.
Aha da iki izbandut gibi III. Sınıf öğrencisi gördü beni.
-Ola dur baham. Nere cidirsen?
-Dışarı çıkacağım. Bahçeye doğru gidiyorum.
-Atla sedyeye götürah seni.
-Ben kendim giderim. Teşekkür ederim.
-Ola atla diyrem. Gafamı gızdırma.
-Yahu ben kendim giderim. Zorla mı?
-Ola babaan cemdegine sı.tıma da atla sedyeye. ( Yani ‘’Babanın cesedine sı.tırma da sedyeye uzan.’’ Diyor.)
Velhasılıkelam görev aşkıyla yanan bu iki izbandut arkadaşı daha fazla üzmek olmazdı. Mecburen uzandım sedyeye ve arkadaşlar dört nala koşarak beni bahçeye çıkarttılar.
Anaaa o da ne? Bahçede çadırlar var. Çadırın önüne getirdiler ve içerdekilere seslendiler:
- Ola ne bahirsız. Hasta ve yaralı cetirdıh daaa. Alsaza içeri. ( ‘’Ne bakıyorsunuz. Hasta ve yaralı getirdik. İçeri alsanıza’’ Diyorlar. )
Arkadaşlara her ne kadar ‘’ Teşekkür ederim ben iyiyim, bir şeyim yok.’’ desem de fazla ısrar etmem halinde bir şeyimin olacağı kesindi. O sebeple yine fazla ısrar etmeden çadıra girdim.
Benim izbandutlar, yeni bir yaralıya yetişip çadıra taşımak için ellerinde sedye tekrar alevler içine dalarken ben artık çadırdaki hemşirelerin nazik ellerine emanettim.
Kafamı, kollarımı, ayaklarımı bir güzel sardılar sargı bezleriyle. Bir de profesyoneller ki sormayın. Mübarekler sanırsınız kırk yıllık hemşire. Bu arada öğreniyorum ki meğer deprem ve yangın esnasında yanmayan yerim, kırılmayan kemiğim kalmamış. Başhekim İngilizce Öğretmeni Mustafa Bey’e öyle anlattılar.
Yahu her şey aslına uygun olsun diye bunca zahmeti, bunca çabayı anlıyorum da bir erkek ortaokulunda( O zaman okulumuzda sadece erkek öğrenciler öğrenim görüyordu. Şimdi karma olmuş öğrendiği kadarıyla ) erkek öğrencilere bayan hemşire kepi giydirmek neyin nesiydi? Onu hiç bir zaman anlayamadım ama yiğidi öldür hakkını yeme, bütün öğrencilik ve öğretmenlik hayatım boyunca gördüğüm en mükemmel deprem ve yangın tatbikatı işte bu tatbikattı: Erzurum Gazi Ahmet Muhtar Paşa Ortaokulu. Sene 1966.
Sonra? Daha sonraki yıllarımda da yaşadım mı deprem ve yangın tatbikatı?
17 Ağustos 1999’a kadar hayır. Yani tam 33 sene boyunca bir daha deprem ve yangın tatbikatı görmedim, yaşamadım. 17 Ağustos 1999’dan sonra depremin ne büyük bir felaket olduğunu hatırladık tekrar milletçe ve bir kaç kez deprem ve yangın tatbikatı yaptık yine.
Onları da gelecek bölümde anlatalım ha. Ne dersiniz?
( Bizim Zamanımızda Deprem Ve Yangın Tatbikatları Da Vardı Evlere Şenlik-- başlıklı yazı Sami Biber tarafından 24.02.2023 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.