Düşlerin mavisinde kızıldan bir tanrı
adeta ufkun neşrinde yasını tutan bir canlı gibi böğründe acılar ve yüreği
hallaç gibi dağıtan duygular.
Bir infilaksa sözcükler iklimlerden
elbiseler dikiyorum yorgunluğumun kıyısına vuran yosun renginde düşler örüyorum
aşka her hatim indirdiğimde haşmetli bir rüzgardır ruhumdaki coğrafyayı
darmadağın eden.
Müdavimi olsam ne ki ömrün…
Ya da muadili ıssızlığın…
Ben ki: esaretinde yalnızlığın
perçemlerine ekliyorum sırların, sıra sıra şiirler ve masallar yazıyorum
yüreğimin tarhında dans eden bir tanrıyı oynuyorum şehla hüznümde şüheda
yüreğimde kılı kırk yarıp kırklıyorum acılarımı.
Bozguna uğrasam ne ki hayatta ve işte
bozuntuya mahal vermeden bazen ıslıklandığım genelde mutluluğu ıskaladığım
kadar rotamdan da şaşmıyorum.
Renkler hâsıl olan göğün sarmalında.
Dikiş tutturamadığım ne varsa dünde
ve işte yenik düştüğüm cephelerin acısını çıkarıyorum çatallaşan sesinde
yalnızlığın tok sesi ile kalemin düşüyorum yollara bir bir ve kendimden
geçtiğim zamanları gömüp de derine kucaklıyorum kendimi…
Bundan daha birkaç ay öncesinde
kendimsiz bir dünya özlemi beslerken hayata kendimle münazara ettiğim şu son on
yılın da bitiminde coşkuyla kucaklıyorum kendimi.
Mevcudiyetim.
Muhafaza ettiğim duygularım.
Emek verdiğim.
Alın terim.
Yanlışlarım.
Yanlışların tüm doğruları götürdüğü
ve de eksi hanesinde iken hayatın devasa bir artı peyda oluyor iklim sermişken
kilimi yere ben tekerlemeler mırıldanıp üzerinde yürüyorum kırmızı halının.
Bakaya kalan bir sözcük misal.
Tohum ekip da süremediğim tarlam.
Ah, ruhum ah…
Nadasa aldığım iç dünyam.
Bazen bir nesir bazen bir şiir bazen
bir hikâye bazen bir roman yazmanın bende yarattığı inanılmaz duygular ve
geçmeyen şaşkınlığım ve ansızın hâsıl olan sızımdan sızıp da yürek sesimin de
iz düşümü ile bir ömürlük ne varsa biriktirdiğim ve işte defalarca infilak edip
de kendimi inanılmaz sevip kucakladığım ve kabullendiğim.
Mısralar sökün eden ama yetmeyen…
Hikâyeler yazdığım ve eksilmeyen
hayallerim.
Zıtlaştığım yine kendim ve kendimi
kendimden kovduğum.
Kimlik savaşımı sonlandırıp içimdeki
cenneti hayata geçirdiğim.
Saçımdan başlayıp ruhuma eriştiğim ve
oradan çıkıp alt bilincime seslendiğim yetmedi sevgi ile eşleşen sair duygunun
da infilakı neticesinde sözlendiğim hayallerim ve sevdiğim insanlar ve
alametifarikası yılların hazır ol da geçen ömrüm ve ruhumdaki kıskaç…
Sevilmek için sevmediğim iken aşikâr.
Ve gözlemlediğim kadar nefreti
ruhunda yaşatanların rüzgârında savrulduğumun ertesi işte bir yüreğin bir
hayatın sayısız güncesinin ertesinde özetini sunduğum duyguların kâh güftesi kâh
bestesi…
İçtimada.
Menzilde.
Meali ölüm meali hüzün meali umut
olan duygu birikintileri ve her bastığımda yere baskın dış sesi duymazdan gelip
kendimi çok sevebilmenin neticesi.
Bir günde.
Bir anda.
Bir saniyede.
Bir sekantta.
Bir avazda ve de…
Ansızın doğan güneşin içimdeki
yerleşkesi ve isyanın sonlandığı affın çoğaldığı özrümün kabul gördüğü ve
yalnızlığımı kabullendiğim kadar bir olmak birlik olmak adına da bir ömür
mücadele vermişken baş göz ettiğim mutluluk ve umut.
Bir duvaksa tenimde salınan.
Bir dua iken yürekten fışkıran.
Bir beyan ise yazılası her cümle.
Ve beratı hüznün ve miracı dünün ve
şüheda mazinin izinde saklı gizi tembihlerken Huda.
Aşkın evreleri.
Devre arası verdiğim gece nöbetleri
sonlanırken.
Islıklandığım kadar ıskalasam da
kendimi…
Her rengin asılı olduğu kubbede
varsın bir yıldız olayım varsın varsıl bir kelam olayım varsın çiçek kimliğimle
açıp da defalarca solayım.
Bir örtü iken üstüme örtülesi.
Bir örüntü iken kalemin kanaviçesi.
Bir zaafsa aşk.
Bir nida ise hüzün.
Bir yankı ise iç sesim.
Yârim ve yarenim ve sevdam ve
müşkülüm…
Azat edilesi bir iklim işte içimde
seken ve ulaşamadığım uzak ülkeleri kolaylıkla bir anda tavaf edebildiğim…
Araf’ta kaldığım bir ömrün vardiyası
nihayetlenip de emekli olduğum huzursuzluk ve mutsuzluk iken nüansı kulağımı
çınlattığı kadar da Sağır Sultanın duyduğu.
Ve işte hayaller fora.
Ve işte ruhum dorukta
Bir veryansın sonlanan ve vedası
mevsimin bense bana tuzak ve uzak iken kendimle olan yakınlaşmamda Rabbim iken
tek tanık ve şahitliklerinde meleklerin huşu içerisinde varlığımı her
zerresiyle kabullendiğim artık tek gerçeğim benim.
Çok uzun zaman sonrası kendimi
yeniden sevebilmek elbet bir mucize ve de tevafuk ve inancımın devasa boyutunda
artık kendime de içerlemezken içime çekiyorum kendimi tek nefeste ve yazdığım
milyonlarca cümlenin de hediyesi iken evrenden bana ulaşan.
Tek gerçeğim an itibari ile kendimi
soluksuz kabullenip severken.
Geç addedilse de geçen süre demem o
ki:
Rabbime şükürler olsun ki: yeniden
kavuştum kendime ve içimdeki yetime üstelik tek suç arz etmeden asla da
pişmanlık duymadan dünümde ne varsa ve andaki mevcudiyetim ile yarınları
kucaklamak harika bir duygu eşlik eden kendime duyduğum sevgi, saygı ve inancın
da anbean büyüdüğü…