Düşlerin lahzasında saklı bir isyan sökün eden günün böğründe saklı umut aşka varlığını hibe edenlerin tutuştuğu ve giydiği yelek.

Sözcükler yokuş yukarı.

İmgelerse izbelerden firar eden.

Şaibeli bir duygu bazen ruhun yaşattığı bazen yayılan nuru evrene ve gökten yere uzanan köprünün ayaklarında saklı şairin yüreği.

İnfilak etti edecek oysaki ihtimamla sevdi şairin yüreği.

İmha edemediği kötülük ve nefret ne de olsa şair ufka tutuklu.

Mevsimler delişmen kimi zaman sözcükler akışkan.

Haznesinde saklı ne var ne yok serpen evrene ve sair duygunun yitiminde sancılanıp da doğuran şiirini ufka perde çeken bilinmez kimi zaman gizini katık ederken hayata.

Düşlerin tek/elindeyim ve sıralı sırasız ölümlere nazireler sunuyorum.

Ben ki bir yetimim ben ki bir yitim: yâd edilesi dünümde saklı kısık sesli ritim.

Aşkın şah damarına müptela varlığımdaki bir saksı gibi yaşadığım zindanda, bir saksı çiçeği olmanın verdiği yorgunlukla bazen soluyorum bazen küsüyorum bazense kanıyorum.

İhtimamla yaşamak benim ki ve de ihmalkârlığım en çok da kendime haksızlık yapıp kalemim sayesinde darağacında sallandırıldığım.

Ve evet, ben celladıma âşık oldum cereyan eden bu aşkta yüz buldum mademki…

Yüz göz de olmasaydım keşke ve işte, işte kanım çekiliyor.

Huzurun fısıltısını bastırıyor evrenin ve insanların nidaları.

Sönük bir Yıldız.

Suskun bir yürek.

Meylettiğim sabahlar gecelerin tuzu biberi ve ocakta pişen yemek her yandığında içimin de yandığı.

Sözcükler tuzu biberi o yemeğin azıcık dibi tutsa bile ve ben de tuttururken:

Mutlu olmak, değil mi?

Bir şehir efsanesi benimki ve de bir rivayet bense asalet yüklü geçmişimle tavaf ediyorum dolaylarımdaki yakın mecraları.

Ulaşamadığım yürekler var ulaşamadığım şehirler ve ülkeler ve evet, mutluluk ve aşk çok uzak bir coğrafya.

Sancılı gün doğumu sanrı yüklü gezegen:

Seven bir pişman sevmeyen yalıtılmış.

Öykülerden fal tutuyorum ve şiire sızıyorum ya da tam tersi.

İklimim şiir içeriğim nazire yorgunluğumsa uzun çok uzun bir hikâye.

Depreşen duyguları tasnif etmem ki ya da zihnimi güncellemek.

Sararan yüzümde saklı gölgeler.

Gözaltlarım hafif çukur.

Her yutkunduğumda gamzelerim de eşlik ediyor ve ben bilfiil tebessümler ekiyorum gamzelerime.

Körü körüne yaşadığım aşikâr ve dönüp bir bakıyorum da hayata.

Meylettiğim ne varsa terk etmiş beni:

Mesleğim hatta mesleklerim.

İnsan sevgim hüzünle çarpışmış ve dağılmışım nasıl da paramparçayım ve mezar sessizliğinde bir gün daha teşrif ediyor.

Hayta gölgelerin göz hapsindeyim.

Haddinden fazla kaygılı ve telaşlıyım.

İnhisarında sözcüklerin iklimleri zikrediyorum oysaki fikrimde tek bir mevsim saklı.

Nidaları mısraların.

Çarpan muskalar adeta ruhumun dehlizinde beni yerden yere vuran.

Ve.

Sığındığım dualar sığındığım Huda.

Sözcüklerim tükenmeyen tükenmez kalem gibi ve ben onların hızına yetişemiyorum ama Rabbim nasıl da yetişiyor ve yatışıyorum ansızın hâsıl olan huzurla.

Temkinliyim hem artık severken:

Ah, biraz da kendimi sevsem.

Huysuzum.

Hurafelere yenik düşüyorum bazen.

İklimsizim.

Sızılı.

Sancılı.

Hatta sanrı dolu.

Bir o kadar algılıyorum gerçekleri ama bazen dile getiremiyorum içimden geçenleri oysaki yakınımda insanlar bense kendimin t/uzağında.

Göle maya çalıyorum.

Göl bulanıklık.

Maya tutmuyor.

Yoğurt yemekten de gına geldi hem nasıl da ekşidi tadı.

Birilerinin yüzü sirke satıyor. İşkilleniyorum ve mutlu olsunlar diye nasıl da çırpınıyorum.

Bir kuş gibi atan yüreğim.

Kışkışlandığım kapılar ve de.

Zaruri ziyaretlerim ve yapmak zorunda olduğum görevlerim.

Her sıfat bana dair.

Her özne gizli.

Her özlem bağrımı yakan.

Her sözcük küskün diğerine ve ben illa ki orta yol bulmak adına döneniyorum kendi eksenimde.

Aksayan ayakları yalnızlığımın ve zirzop gölgeler ben ki: kendi gölgemle dahi kavgalı iken kovuyorum onları kapımdan ama fayda etmiyor ve herkes bildiğini okuyor.

Kumaş gibiyim: kaygan.

Kayıp bir ritimim: kendine yabancı.

Kimliksizim ve kayıtsız insanlar bense her gün defalarca kayıt açıyorum ve tek tek işliyorum verileri.

Sayısız t-tablosu hayatımın merkezinde.

Rüştümü ispat dahi edemediğim.

Soluduğum hava ve solduğum mecra.

Saksı bitkisiyim ve güneş görmüyorum.

Karanlığın hicranı ile kimse toprakla ve güneşle arama nifak sokan.

Kaybın ve garbın bitiminde.

Sevk ediyorum duyguları başka bir şiire ve şiirler sızıyor her yerimden ve sızıp kalıyorum masanın başında ve devasa çizelgeler asıyorum tabloya:

İklimlerden hüzün ikileten kimse acıyı.

İkna kabiliyetim olsa da ifa edemiyorum kimi zaman ve ifşa ediyorum duygularımı ve çırılçıplak kalıyor ruhum.

İsteksizliğim had safhada sanırım yaşamak ağır geldi hele ki şu son zamanlarda duygularım nasıl da köreldi kimisini bilediğim kimisini bilemediğim düşünceler zarf atarken ben sadece bir posta pulu olarak hizmet veriyorum ve aralıksız mektuplar yazıyorum.

Ama mektup bana ulaşmadan bilemem ne yazdığımı.

Tıpkı yazgımın da uğrayıp beni yorduğu kadar kalem de yormakta ama mutluyum ve tat alıyorum bu yorgunluktan ve kalemin ne yazacağını bilemezken coşkuyla ve tutkuyla dökülüyor kelimeler cebimden.

Bazen bir tırnak işareti

Bazen ünlem.

Ünlenen duygulardan üreyen cümleler.

Kasıtlı bir ölüm bu ve evet, ben ölüp dirilmeyi hep sevdim ve şairin de dediği gibi annem kaç defa doğurdu beni.

Yoksa şimdi de ben annemi mi doğuruyorum ve onu bir çocuk gibi kucaklıyorum:

Zayıflamış bedeni ve elleri nasıl da soğuk hani nerede ise bulduğum ne varsa ağzına tıkıştırmak istiyorum ama o, sadece iki lokmayla doyabilmekte bense acılara doyamazken içime akıtıyorum yaşlarımı.

Yârim.

Yarenim.

Güzel annem.

Mevsimlerden anne ve kış bile şaşkın kış bile kışkışlanmışken ve de yağmura hasret iken şehir kala kalıyorum bir damla suda boğulmak işte tam olarak da bu.

Ziynetim ve servetim sadece annem ve kalemim.

Mütevazı kimliğim ve şecerem ve asil yalnızlığım.

Gök tambur çalıyor.

Çingene oynuyor.

Topak yüzlü bir çocuk koşuyor.

Zemherilerde çiçekler açmayı unutuyor.

İhtimaller dâhilinde.

İmkânsız addedilen nice duygu nice düşünce.

Zikrime eşlik eden fikrim ve de ben modern zamanların dervişiyim.

Bedevi yüreğim.

Bol keseden sevdiğim.

İç sesimin güçlendiği günbegün hüznümü dilimlediğim ve de umudun dilemması iken sefil kalemimden medet umduğum.

Neşri tüm kayıpların ben ki nesrini yazarken duyguların.

Tek damlayım.

Bir bardak suda kopan fırtınanın kölesiyim ve de acıların meali içimde seken o kör kurşunla kalemimin ve yüreğimin vurulduğu.

Sözsüz sazsız sessiz bir iklim ara ara çağlayan şarkılar nasıl da geçkin ve kırık mızrabımla sazımı çoktan çöpe atmışken ve de çocukluğumun en değerli hazinesi duvar piyanomu inanılmaz özlemişken ve de nice hatıra eşlik eden.

Kapı vuruluyor.

Yoksa bu sefer ben mi kovacağım kendimi kendimin olmayan doksan dokuz köyden:

Asası aşkın.

Hırkası hüznün.

Kış çetin geçmese de hayatım çetin geçiyor bu aralar ve aryalar mimliyor ruhumu ve sessizliğimi ve yol vermeyen imkânsızlığın seyrinde usulca ve sessizce yürüyorum ki kimse uyanmasın ve rahatsız olmasın.

Kendimi sevmeye öylesine ihtiyacım var ki, anne ve bu dünyada beni karşılıksız en çok seven insan da sen iken ve de ben seni kendimden çok sevip önemserken.

Dualarım ve dinmeyen nazımla eksiliyorum da bir bir hayattan ve kan kaybettiğim sayısız cephede hali hazırda verdiğim mücadelenin g/izini sürüyorum istesem de istemesem de…

 

 


( Mevsimlerden Anne... başlıklı yazı GÜLÜMM tarafından 26.01.2023 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.