Yine hatırlanmadığım yerde bekliyorum. Sevdiklerimiz, kalbimize aldığımız ve her şey sandığımız insanların hiçbiri bizi hak etmiyor, bunu anlamak; ölüm gibi...

Yürüyorum. Ardımda yok, hiçbiri. O kumlara ayak bastığı için mutlu olan küçük kız da kayıp. Kumun kendisi kayıp.

Bir daha bulunmaz; mutluluk içinde...

Yine hatırladığım mutlulukların yakamoz güzelliği sarıyor hafızamı.

Sanki Atakule ile Eyfel Kulesi selam vermişler gibi birbirlerine; kız kulesi kıskanmış onları. Hep yalnız olan İstanbul sokaklarının sembolik yalnızı ben seçilmişim gibi.

Çöpleri temizliyor alın yazım, o minik kızın coşkusuna hayran kalıyorum bir kez daha.

Kafamda aykırılıklarla bütünleşen ve bana el sallayan kocaman dünyanın aklımdaki minik, mutlu kızı o...

Şarkıların tekrarı, alın yazımın tekerrür kamuflesi sanki. Hep aynı imkan sızılarına düştü kalp; sonunda kalmadı. Yorgun, çok yaşlı.

Titrek yanında kelebekleri çalınan her dünyanın kabul zorunluluğu şimdi o kalbin sahibi.

Damarından soylu eserler dökülüyor, belirginleşiyor yaş aldıkça.

Bugün de gelmedi, hiçbiri.

Adresi şaşırdılar, halbuki bu saf kalp nerede görünse fark edilirdi ; kendince öyle sandı.

Çağın vebası bu. Sevene zulüm kavşağı; hak etmeyene tonlarca maşallahı...

Kıymetimiz bilinmediyse yanlış kavşakta yanlış insanlara rast gelmişiz demektir.

Küçüldü kalbi; kuğular taştı içinden. Sevdiği ölünce sevdiğinin yokluğunda ölen o kuğular...

Bir kuğu kadar sevilmek yeterdi.

Ölmeseler de olurdu; ölür gibi olduklarını hissetmek bile yeterliydi hayata dönebilmemiz için.

Olmadı. Olumsuzluk ekinin nikah şahidi gibi belirdi imkan sızılarımız.

Bir yaseminin kokusunda can bulurdu o minik kız. Sevilmek hep böyle güzel kokar sanırdı. Bir daha hiç koklayamadı.

Kemanlar istilası bol dünyanın uzaylılara temas sebebi şimdi. Dinlesinler.

Yanık, bağrında kemanlar çalınan bu fasılların bir tek kırık kalplere has olduğunu bilsinler. Belki bir daha merak etmezler bu dünyanın insanını.

Açsınlar kalbimi; her bir yerinde bir çeşit yama... Dokunuşu acı, vuruşu ve atışı damardan bir yalnızlık hadisesi...

Duvarlar benim memleketim, alın terim.

Sebebin varlıklarda tükenen simülasyonu.

Cennetin hacimli cehenneme kafa tutmak sebebi; duvarlarım.

Belirdi biri, bu duvarın dibinde.

Minik kızın ayaklarını denize değdiresi geldi.

Gülümsedi.

Gökyüzüne dikti gözlerini.

Sonra dönüp bana baktı.

Hiç tanımayan birbirini; hiç görmeyen yabancı gibiydik.

Aynada bile birbirimiz değildik artık.

Midye kabuklu umutlara şov yaptı gelecek.

Farkımız, birbirine benzemeyen mutlulukla mutsuzluğun yaşamaya çalışma çabasından uzak oluşlarınaydı.

Ahlardan gir şarkıya; kıyamet melodramı senfonisi güzel bir açılışla dolsun.

Hatırlanmadığımız gecelerin, üçe iki kala safiriydik.

Mavisine saadet çalınmış, parıltısına yasak konmuş gibiydi ayrılıkların.

Kabul edelim, güzel yasaklardaydık...

Dilara AKSOY

 

 

 

( Toz başlıklı yazı dilara aksoy tarafından 24.01.2023 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.