Terli düşlerin emek dolu gerçekleri
ve gerekçeleri…
Bir düş tarlasındayım içilesi
Hüzünden gayrısı yok işte
Esefle söylenen yerin göğe de hürmeti
yok asla:
Yoktan var eden Varlığın nezdinde
Bir gecede öldüm derken gömüldüm en
derine
Bir gömüt ise iç sesim
Göreceli sevgilerden de almışken
nasibimi…
Göçen kuşlara bakıyorum da
Seyrüseferi mevsimin
Buzdan hücreleri nasıl da çözülüyor
elimde
Hükmünü yitiren mutluluk
Mutlak yargılardan çıkıp da yola
Baş koyduğum nice meziyet
Nasıl ki eziyet addediliyor vurgununu
yediğim
Yüreklerden de uzaktayım
Kendime tuzak kurduğum
İyi niyetim ve hayallerim
Köşe bucak kaçıyorum artık
insanlardan
İhya edilesi değil yüreğim
İmha edilesi bir nokta kadar da
varlığım
Hakkın gözünde kabul görmüşlüğün
asaleti
Asi ruhumdan dökülen yaşların da
kerameti
Kucak açtığım her kimse
Herkes olmayı reddettiğim
Hiçliğime atıfta bulunan her ne
hikmetse
Nasıl da kendilerinden bihaber
Sefası mı günün sedası mı dünün?
Devasa bir buket bıraktığım
Mezar taşımda saklı anılarım
Oysaki tek kelime yazılı başucumda:
Sevgi sadece sevgi dilediğim
Dilemması ömrün
Beyitlere serildiğim
Beynamaz gürültüsü yalan dünyanın
Şirk koşan kimse aşka ve Tanrıya
Şems’in rüzgârı olmaya adaydım
yaşarken
Yaşattığım kadar kederimi
Nasıl ki hüzünden ibaretti mabedim
Artık daha nasıl vurgun yiyeyim?
Çöken karanlığın hezimetinde doğan
kin gibi
Nefret gibi istimlak edilmiş
güzelliklerin
Nezdinde ben sadece güzel olmayı
güzel kalmayı dilemiştim
Geç olduğunu bilsem de geçemiyorum
İşte hayallerimden
Oysaki bir avuç toprağadır nihai
teslimiyetim:
Mademki topraktan geldim toprak oldum
Topak topak olsa da geride kalan
umudum
Yol olsun benim gibi kimsesizlere…