Üstümde kıpkızıl bir gökyüzü
altımda dikenli bir yol
kafamda koca bir sarık
ve bende olan
bir dervişin yalnızlığı kadar yalnızlık
siyah simsiyah bir duman kaplamış bedenimi
nedenini bilmediğim sorular
akıyor ırmaklardan bilinmezliğe doğru
İnsanların tek bir tip olarak yaşadığı
bu çağda
doğrunun bile bir değeri yokken
yağmur bile toprağa karışıp çamur olamıyorken
bu uzaklaşma niye
bu yalnızlaşma
kendini çiçeklere bulamış
kirli insanlardan
Ve babamın hırkasına sinmiş olan sigara kokusu
bana anlatıyor
kırları, güneşleri ve bulutları
gözlerimin kıpkırmızı kesildiği bir gecede
sözlerim gözlerim kadar keskin
gövdem sözlerim kadar yorgun
ben acının büyüttüğü bir çocuk olarak
bekliyorum
kaburgalarımı delecek olan iri yıldızları
Ve bacaklarım ağrımakta
çektiğim yabancılıktan
yanlışlıklar çekmekte beni
duvarların arasına sıkışmış acılara
insanlar danışmakta
ve çok sevmekte
kendilerini peşine takan
siyah paltolu adamları
arkalarından koşmakta
ve çaresizliğin ilacını bulamadan
kusmak durumunda kalıyor
yediği yağlı kazıkları
Ben olsam diye başlardı
tüm cümlelerim
konuşurdum onlarla
ve derdim:
Yapmayın inanmayın ey dostlar
yapmayın inanmayın ey dostlar
yapmayın inanmayın
cümlem bitmeden
koca koca adamlar bana sırtlarını çevirirdi
Şimdi ise yaslamaktayım kendimi
parçalanmış kayaların üstüne
ve beklemek durumundayım
beni iyi edecek olan kadını
çünkü
ben bilirim ki
sevmek bir insanı iyileştirir
ve benim iyi olmaya
gerçekten ihtiyacım var.