Aklımı pusula yapar,
Yüreğimin istediği yere giderdim.
Her sabah mutlaka erken kalkardım,
Fırına uğrardım.
Dumanı üstünde, mis gibi buğday kokan ekmek alırdım.
Köşesini mutlaka koparır, sıcağına dokunurdum.
Taze demlenmiş çayımı
İnce belli bardağa doldururken,
Kuşların cıvıltılarını dinlerdim — fon müziği gibi...
Evden erkenden çıkardım.
Nereye gideceğimi planlamaz,
Adımlarımı takip ederdim.
Yoldan geçen kızlara çaktırmadan bakardım,
Yaşlı teyzelere, amcalara selam verirdim.
Yorulduğumda, dinlenmek için
Kimsenin oturmadığı yerlere otururdum.
Mesela bankın üstüne değil de,
Bankın sırtına yaslanır,
Ayaklarımı uzatır, güneşten
D vitamini çalardım.
Mendil satan çocuklardan
Tüm mendilleri satın alır,
Sonra o mendilleri onlara geri verirdim.
Ayakkabım cilalı olsa bile,
Boyacı çocuklara ayakkabımı boyatırdım.
Büyüdüklerinde unutmazlardı beni!
Simitçilerden bir değil,
Beş simit alırdım.
Bir tanesini de simitçiye ikram ederdim.
Yediğini görmeden oradan ayrılmazdım.
Etrafıma dikkatlice bakardım.
Üstü başı düzgün olmayan
Bir çocuk görsem,
Tepeden tırnağa giydirmek isterdim.
Yaşlıları mutlu ederdim.
Tanımasam da girerdim kollarına,
İltifat ederdim.
Canım bir şey çektiğinde,
Saat gecenin kaçı olursa olsun dışarı çıkardım.
Almadan geri dönmezdim.
Akşam eve dönerken
Asla eli boş gelmezdim.
Bazen bir ekmek,
Bazen kocaman bir pasta,
Bazen de umut getirirdim –
Kısa günün kârı diye...
Ne ben bu yazdıklarımı yapabildim,
Ne de yapacak gücüm oldu.
Ama;
Hayal de olsa rahatladım.
– Ahmet Teker
