KISKANÇLIK BİR İNCE AĞRIDIR
Ahmet AYAZ
Saygıdeğer okurlarım bu yazımı 14
Şubat 2022 tarihinde Gaziantep Güneş Gazetesinde yayınlamıştım. Kıskançlık; Kendi kendini içerden yiyip
bitiren bir ince ağrıdır. Tıp dili ile (Tüperkılos) Halk dili ile konuşacak
olursak, bu hastalığa günümüzde verem deniyor. Fakat veremin tedavisi
kolaylaştı ama, kıskançlığın tedavisi bulunmuyor. Allah kimseye vermesin
diyorum. Adamın, şeyinin şeyi ağarıyor da, kıskançlığı üzerinden bir türlü
atamıyor. Diyeceksiniz, sen hiç kimseyi kıskanmadın mı? İnanın kıskandığım bir
kimse olmadı. Bana deseler ki, dünyaya yeniden gelsen, kim gibi olmak istersin.
Bu sözüme inanın. Dünyaya Ahmet Ayaz gibi birisi olarak gelmek isterim. Yalınız
okul sıralarına oturduğu zaman kara tahtayı görebilen bir Ahmet Ayaz olmak
isterim. Askeri okulu gözden kaybetmeyen bir Ahmet Ayaz olarak doğmak isterim.
Benim kıskandığım kimse hiçbir zaman olmadı, olamaz da. Bulunduğu dalda
başarısız olan insanlar , başarılı olan insanları kıskanırlar. Çocukluğumdan
beri hep önde yürüdüm. Hiç kimsenin arkasından yürümedim, gölgesine
gizlenmedim, gizlenmem de. Prof. Dr Halil İbrahim Yakar Hocam ile roportaj için
bir araya geldik, ses kaydını aldı ve bana da verdi. Keşke bu roportaj
görüntülü olaydı. Ben şu yayın organında varım dediğimde, sözünü ettiğim yayın
organını elimde gösterme imkanım olurdu.
Burada
birazcık yazımdan, şairlikten söz edeceğim. Ses güzelliği nasıl Allah vergisi
ise, okumak, yazmak da Allah vergisidir. Ben bu konuda bir çok yetenekli
gördüğüm kimselere destek verdim. Benim şairlik iddiam yoktur diyen arkadaşıma,
sen şairsin diyerek kitap yayınlattırdım. Bazı arkadaşlarımın şiirlerini kayda
değer gördüm ve kayda değer kültür sanat ve edebiyat dergilerinde
yayınlattırdım. Bunlar kendilerini bilirler. Ben burada adlarını
açıklamayacağım. Gerek de yoktur. Bir arkadaşımın bir sözü var. “Herkes kendine
yakışanı yapar” der de, bazen da kendine yakışmayanı yapar. Ama ben, kendime
yakışanı yapıyorum ve yapmaya devam edeceğim.
Nazım
Hikmet “Övmekten değil, övülmekten korkarım” Demiş. Bende, adımdan övgü ile söz
eden dostlarımı yanlışa düşürmem inşallah. “Türk şiirinin beyefendi şairi”
“Ahmet Ayaz, dostluğuna güvenilir, sağlam karakterli, mert insan” diyen ve buna
benzer sözler söyleyen dostlarımı yalan çıkarmak bana yakışmaz. Bunun en güzel
belirgisi Prof Dr. Halil İbrahim Yakar Hocanın yayımladığı “AHMET AYAZ-
Hayatı-Eserleri_Edebi Şahsiyeti” İsimli kitapta mevcuttur. Şu an konuşmadığım
bir çok arkadaşlarım bu kitapta kendilerini bulacaklardır. Haberleri de yoktur.
Bu kitapta kendilerini bulacaklarından. Bunların içinde adımı yok etmek
isteyenler de var. Ama güneşin önüne perde çekmeye hiç kimsenin gücü
yetmez.Birkaç gün önce bir yazı yazmıştım. “Bende Dostluklar Bakidir” başlığı
altında. Beni sevmeyenler sözünü ettiğim kitabı okuyunca, içinde kendilerini
bulup, bende dostluğun gerçek olduğunu bir defa daha görecekler.
Bir
de, şiir konusunda benim önümde gördüğüm bir kimse yoktur. Arkasından koşup ta
yetişemediğim bir kimse de gerçekten olmadı. Fakat günümüzün yaşayan şairleri
arasında Yavuz Bülent Bakiler, Bahaeddin Karakoç, Yusuf Dursun gibilerine de saygım
var. Benim bir çizgim var, o çizgide yavaş yavaş Allahın verdiği iman ve güç
sayesinde yürümeye devam ediyorum. Sevenlerim sağ olsunlar diyorum. Bir de
beleşten kahramanlığı hiçbir zaman düşünmedim. Hele Gaziantep Üniversitesinde
tez konusu olduğumu bir yana bırakalım. Gaziantepli olup, Gaziantep’te
yaşadığım için. Fakat, Uşak Fen Edebiyat Fakültesine bir Gaziantepli “ Yüksek
lisans Tezi olup hakkımda A 4 Kağıdına 97 sayfalık tez kitapçığı hazırlanmışsa,
” Ben sevenlerim ve beğenenlerim sayesinde oluyorum. Bunu bedavadan kahramanlık
sayanlar varsa hiç de kusura bakmasınlar. Bu bedavadan kahramanlık değil, ancak
olsa olsa başarının mükafatı olur. Beni tez konusu olarak verenler, belki de
haberdardırlar. 12 Yüzyıldan 2003 yılına kadar. “Gaziantep’te Kültür Sanat ve
Edebiyatta İz Bırakanlar” adlı kitabımda şair-yazar- ressam, gazeteci.
Bestekar, ses ve saz sanatçısı gibi bir çok sanat adamlarını, kıskanmadan
adlarını ebedileştirdiğimden. Ayrıca Karacaoğlan’dan 1998 yılına kadar
Gaziantep üzerine yazılan şiirleri kitaplaştırdım. Burada anlatacak çok şey
var. Ama, yazmayacağım. Çünkü bilenler biliyorlar 41 yıldır ulusal gazetelerde
başlayıp, sayısız yayın organlarında hala yazmaya devam ettiğimi ve edeceğimi.
İçini çör çöple doldurdukları, bir matbaa baskısından 40-50 adet bastırıp,
edebiyat sanat dergisi diye çıkaranlardan olmadığımı. Bununla da kendilerini
tanıtmaya çalışıyorlar akıl fukaraları.