Sifonu çekince eriyip gidiyor...
Yok oluyorsun ...
Belki de hiç olmadığın kadara, hiç oluyorsun ...
On-suz yaşayamam derken
Artık yedi , sekiz , dokuz la
yaşamayı öğrendim sanki..
En güzeli de sebepsiz gidişlerine, bahane bulmuyorum artık
Defolup gitti diyorum..
Günaha sokmuyorum senin için artık kendimi
Saydırmıyorum hem gelmişine, hem gidişine
Ne zaman tükendin bende bu kadar bilmiyorum..
Ederi kadardır, değeri derlerdi..
Ederinin beş kuruş bile etmediğini
anladığımda
değerimi öğrendim..
Gidenin ardından , bilinmezi beklemektense
Bildiklerimi yaşamayı öğrendim
Çalmayan telefonda , saatlerce ismine bakıp
Her çalışın da ,kalbimin atışını dindirmek
Kitap arasında kuruttuğum çiçeklerinin
Aslında kuruyan umutlarım olduğunu anlamak...
Senden bir haber alabilmek için
Arkadaşlarının acıyan bakışlarının arasında
Yerli, yersiz ismini geçirmek..
Senin özlemine direnmek ,seni
unutmaya çalışmak
Çokta kolay olmadı ,
ama zor olanı da başarmayı öğrendim
Başta: her gecemi yirmi bir aralık kadar uzun yaşadım
Uyku bu kadar mı düşman olur,göz kapaklarına
Her gece gönül mahkemesi kurdum
odama
Defalarca dar ağacında salandırdım,
her sabah Rahşat Ecevitten çok af ettim seni...
Suçu kendimde aradım önceleri
Ama asıl suçlu ,senmişsin...
Hiç kolay olmadı...doldurduğun alanı boşaltmak
Kazma , kürek daldım yıkıntı alanına
Diktiğin bütün kaktüsleri tek tek söküp attım
Yerine,Arpa , buğday, çavdar ektim...
Onları umutla suladım ..
Ve hayat sonunda döve döve ,söve söve öğretin bana
Gönlümün ekmeğini bundan sonra ancak
Yanımda dim dik durabilenle bölüşürüm...
Ve öğrendim ki... mesele unutmak da değil..
Unutmayı.... umuda çevirmekte....
Giden için göz yaşı dökmektense
Yanında kala bilenle , ekmeğini bölüşmekte
silgisizce