İslam;
geniş bir yelpazedir, Uluslararası bir sistemdir! İslamda; Irk, renk, ülke,
dil, coğrafya, sınır farklılığı yoktur. Bu açıdan, İslama inanan herkes
kardeştir. Buna dini litertürde; ümmet denir.
Bir
Müslüman, yanlış yaptığı zaman, el birliğiyle düzeltmek hepimizin görevidir. “Yanlış
yaptı” diyerek, cemiyetten, toplumdan uzaklaştırmak yoktur. Eğer işin içinde,
terör, ülkelere ve insanlara katliam gibi eylemler yoksa ufak tefek kusurlar
affedilir.
Mevlana
Celaleddin-i Rumi’ye isnat edilen ama aslında ona ait olmayıp İranlı şair Ebu
Said Ebu’l Hayr’a ait olan;
“Gel
ne olursan ol yine gel…” sözü hepimizi en kısa zamanda dönüştürmeye yönelten,
etkin bir ifadedir. Gel ama geldiğin gibi kalma, çamur geldiysen, hamur olarak;
kamış geldiysen ney olarak; yamuk geldiysen, elif olarak… git demektir. Çünkü
eğri cetvelden doğru çizgi çıkmaz.
Sevgiyi içine
yerleştiren insan; ailesine, yakın çevreye ve her tarafa bunu yayar.
Dolayısıyla bu insanda; hoşgörü, sabır, güler yüz, samimiyet ve empati
duyguları gelişir.
Kainat, sevgiyle
cennet olur. Sevgi; insanın gönlünü, evini, çevresini, işini, aşını, bakışını
gülistan yapar.
Seven sevilir.
Sayan sayılır. Allah bunun için; “Sizin duanız olmasa Allah size ne diye değer
versin” derken bu anlatılır. Tasavvuf dilinde buna; “MAKAM-I MAHMUD” adı
verilir.
“sevdim”,
“seviyorum” demek kolay, ama sevilmek, sevgiye layık olmak zordur. Güzel
konuşan, güzel iş yapan, herkesle ilgileneni herkes sever.
“Sevgide temizlik
şarttır” desem ne dersiniz? Gerçekten, temizlik olmadan sevgi olmaz. İç alemi
kötülüklerle dolu, fitne fücur olan kimse temiz değildir. O yüzden; “Önce can, sonra canan” sözü bunu anlatmak
için yerinde bir sözdür. İçi dışı bir olmayan, insanları sevemez. Bırakın
insanları; tabiatı, çevreyi, hayvanları ve dolayısıyla ALLAH’ı sevmez.
Sevgi; ilahî sevgi, insanî sevgi, erotik sevgi diye
farklı gruplara ayrılabilir. İnsanın olgun özelliklere, güçsüz ve zayıf
insanlara, hayvanlara olan sevgisi bu alt grupları oluşturur.
Aşk, sevginin tutkulu ve derin
biçimidir. Aşkın en önemli özellikleri; sadakat, bağlılık ve şefkattir. Bu üç
hususiyet, aşk ile sevgi arasındaki farkı gösterir. Âşık olan kişide önceliği
duygular almış ve muhakeme ikinci plâna düşmüştür. İhtirasla seven kişilere
‘delicesine âşık’ denilmesinin sebebi de budur. Âşık, sevdiği için kendi
çıkarını terk eden kişidir.
Aşkta hoşlanma ve sevgide
yaşanandan farklı olarak şefkat vardır. Genel olarak aynı doğru üzerinde
bulunduğu düşünülse de sevgi ile şefkat birbirinden ayrı şeylerdir. Bir insanın
aşık olup olmadığı onun şefkatine bakarak anlaşılabilir. Ayrıca şefkat,
karşılık beklemez ve şarta bağlı değildir. Şefkat hisseden kişi aşık olduğu
insanı ne pahasına olursa olsun mesut etmek ister.
Âşık, ‘Onu mutlu etmeliyim’
düşüncesiyle hareket eden, sevdiğine karşı her türlü fedakarlığa hazır
insandır. Hakiki aşk, tanımlanarak yaşanan aşktır. Aşk, samimiyet ve içtenlik
taşıyan bir histir. Âşık, ‘sevdiğime bütün sırlarımı anlatabilirim ve o
hayatımdaki en özel kişidir’ diye düşünür. Ayrıca aşkta mantığın ikinci plânda
olduğu, tutkunun yaşandığı bir boyut vardır.
Aşk ile bağlılık arasında da
yakın bir ilişkiden sözedilebilir fakat her aşk bağlılık, her bağlılık da aşk
demek değildir. Bazı insanlar birbirlerine bağlı olduklarını zannetseler de
onları bir arada tutan, ortak menfaatleridir. Çıkar ortadan kalktığında sevgi
ve aşkta uçar. Menfaat özellikle mecazî sevgilerde görülür.
Meselâ, bir insanı fizikî
güzelliği için seven kimse, güzellik ortadan kalkınca sevmekten vazgeçer. Oysa
gerçek aşkta karşıdaki insanın kimliğini sevme duygusu hâkimdir. Bir kimse
sevdiği kimse için ‘onunla beraber olmadığımda mutlu değilim’ diye düşünüyorsa
bu aşktan kaynaklanan bağlılıktır. Ama vatanî görev gibi mecburen hissedilen
bağlılıklar da vardır.
Kadın erkeğe, erkek kadına
sadıktır lâkin; sevmez ve öfkelene öfkelene bağlıdır. Pek çok evlilikte olduğu
gibi itaat vardır ancak bu, askerî görevden kaynaklanan bir itaate
benzer.
Burada zaman zaman bağlılıkla
karıştırılan bağımlılık kavramını da açıklamakta fayda var: Bağlılıkta kişi
sevdiği insan tarafından psikolojik ihtiyaçları karşılandığı için tatmin
duygusu yaşar. Oysa bağımlılık çıkar ilişkisidir. Tıpkı başka şansı olmadığı
için oluşan şirket ortaklığı gibi…
Sevgi; beş harften ibaret bir kelime. Dil ile söyleyivermek,
“seviyorum”, “Aşkım” demek, “canımsın”, “ciğerimsin”… ifadelerini kullanmak
gerçek sevgi midir?
Sevginin;
vatanı, ırkı, rengi, cinsiyeti, dili, yaşı, zamanı…yoktur. O, gönülde
parıldayan bir ışık gibidir. Işık, nasıl karanlıkları aydınlatırsa, sevgi de
içimizdeki; nefret, kin ve düşmanlık…karanlıklarını aydınlatır. Sevgiyi tarif
edemezsiniz. Onu bir kalıba da koyamazsınız.
İnsan;
ailesinden, anne, baba ve hocalarından, çevresinden etkilenir. Bu etkilenme;
kitaplar, sohbetler, öğütler ve yolculuklar… şeklinde kendini gösterir.
İcabında bir söz, insanın hayatında değişiklik yapar. Öyle zaman olur ki; beden
dili dediğimiz davranış, hal ve hareket, bin sözden daha hayırlı olabilir.
Bu
yönüyle Kur’an, en büyük etkileme gücüne sahip ilahi bir mesajdır. Kur’anı
okuyup da, etkilenmeyen, onun mesajlarıyla hayatı değişmeyen insan yoktur. Bu
etkilenme; kendini o mesajın sihirli ifadelerine kaptırma, ilahi kelama önem
vermekle olmaktadır.
“Tevrat’la yükümlü tutulup da
amel etmeyenlerin durumu, ciltlerle kitap taşıyan eşeğin durumu gibidir.
Allah’ın ayetlerini inkâr eden topluluğun hali ne kötüdür. Allah, zalimler
topluluğunu hidayete erdirmez.” (Cuma/ 5) diyordu
yüce kitabımız. Uygulama, amel, eylem, yapıp etmek, ter dökmek, alnı
terletmek…önemlidir.
“İnsanlar birbirini neden kırıyor? Niçin kavga
ediyor? Hepsine yetecek kadar yer var dünyada. Alıp veremedikleri nedir? Neden;
teröre, düşmanlığa, öfkeye zemin hazırlıyorlar? Neden savaşlar var? Dünya savaş
için mi kuruldu? Neden; “ben iyiyim sen fena, ben yiyeyim sen yeme” kafasızlığı
yapıyorlar? İnsan; zalim, kan dökücü, savaşçı, yeryüzünü terörize eden bir
varlık mı? Allah, meleklere; “Ben, yeryüzünde bir insan yaratacağım”
buyurduğunda, meleklerin; “yeryüzünde kan döken bir varlık mı yaratacaksın?”
diye itiraz etmelerinin sebebi bu mu? Bunlarda insan sevgisi yok mu? İnsan bu
demek mi? O zaman Allah, insanı niçin yarattı?...”
Günlük hayatta sık sık, birbirimizle
anlaşabilmek için baş vurduğumuz, iyi bir iletişimin şartlarından olan
kelimeler kullanılıyor. Konuşmalar, yazmalar kelimelerden oluşuyor.