İnsan böyle anlarda
doğru olanın olmasını bekler değil mi? Kendisi için mutlu olunan bir an bir
başkası için trajedi olabilir, yüreğinde derin yaralar açabilir. Aynen yine bu
şekilde oldu! İnsan olarak dünyaya gelmek iyi bir fırsat değil midir ki,
insanlığımızı unutuyoruz üç kuruşluk menfaat uğruna satıyoruz? Satıyoruz evet
satıyoruz!
Sabah kalktığında
Nalan hala Murat’ın gelmediğini görünce burnunu kıvırarak mutfağa geçti,
kahvaltılık bir şeyler atıştırmak için demliği ocağın ateşine koydu. İçinde bir
şüphe vardı. “Murat nereye gitti? Kiminle? Neden dönmedi? Belki de çok para
kazanmak için çalışıyordur. Çalışsın eşekler gibi çalışsın” Diye düşünürken,
kapı çaldı alacaklı gibi. İşte geldi diye kapıya yöneldi. Kapıyı açtı kapıda
bir polis memuru, yüreği cızzz etti, ”Eyvah yoksa fabrikanın kasasını mı soydu”
diye endişelendi korktu. ”Salak paraları sakladıktan sonra yakalansaydın bari”
diye düşünürken. Polis memuru.
-Nalan hanım efendi, Murat
Güngörmezin eşisiniz değil mi?
Şaşkınlık içinde.
-Eeevet buyurun benim.
Eşime bir şeyler mi oldu? Ne yaptı?
-Sakin olun eşiniz
trafik kazası geçirdi, şu anda hasta hane de yoğun bakımda. Onu haber vermek
için geldim.
Bir anda yere yığıldı
kaldı.
Bir Yıl Sonra
Aradan geçen bir yıl
boyunca komada kalan Murat ve her gün başında bekleyen Nalan ve arkada Murat’ın
iyileşmesini gözyaşları içinde izleyen ona çarpan fabrikatörün kızı Filiz,
birbirlerinden habersiz her gün ayıkması için bekliyorlardı. İşte bir yılın
sonunda gözlerini açtı, karşısında Nalanı görünce başını öteye çevirdi. Az
ileride ona bakan Fabrikatör kızı görünce.
-Sevgilim bu koca
karıyı kim getirdi başıma lütfen onu alır mısınız başımda.
Filiz hemen koşarak.
-Hanım efendi
çıkarmısınız?
-Siz kim oluyorsunuz?
Ben eşiyim.
-Haklısınız da
hatırlamıyor.
Murat
-Sevgilim bana ne oldu
neredeyim?
Filiz.
-Trafik kazası
geçirdin bir yıldır komadasın.
-Bir yıldır başımdasın
beni bekliyorsun değil mi?
-Evet, hayatım
başındayım.
-Öyle ise beni çıkar
buradan, mesut yuvamıza gidelim hayatım.
Ödemekle mükellef
olduğumuz bedeller… Dik yokuşlar… Çukurlar… Karanlıklar bir bedeldir bir
şeylerin karşılığı olarak.
Hiçbir şeyi hatırlamıyordu yalnızca kulağında çınlayan ” Paris,
Paris” çınlamasını duyarken derin düşünceler içinde.
-Filizim benim kulaklarımda “Paris” yankılanıyor seninle
Paris’e gidecektik hemen gidelim. Şu başımda duran hizmetçi kadını da alalım
sana yardımı dokunur.
-Tamam, hayatım gidelim sen istiyorsan gidelim hemen.
Mehmet Aluç