İçince söylemi bize göre anlam ifade eden gelip geçici çevrimlerle enstantane bir durumdu. Yemek için yaşamıyorduk. Yaşamak için de yemiyorduk. Dışımızdaki enerji akışına tabii olgu ve olaylarlaydık. Olaylar tabiiyetine bağlı köleci çıkarımla mana yüklemlerimiz, gerçekliğe ters takla attırmaktaydı.

Kurucu inşa içinde, "Açınızı ben doyurdum. Çıplağınızı ben giydirdim. Allah razı olsun. Allah rızası için. İnsan çok nankördür. İnsan zalimdir. Üzerinizdeki nimetimi hatırlayın (minnet)" türü sözler yoktu. Ne totem ne ilah, bu türden sözler bilmezdi. Bu türden sözler sarf etmezdi.

Çünkü bu tür ilençler üretmenin, kolektif olmanın inşa hükümleri değildi. Bu başa kakmalar köleci koşullanmayı, köleci algıyı kabullenilmiş ligi dile getiren köleci yatıştır acılığın telkin öğretili sözleriydi.

Yine köleci telkin içinde bir sözü, bir ismi elli kere, yüz kere söylerseniz zengin olacağınızı da öğütlenir. Bu telkinler aldatan putlardı. Hem de kafa putlarıydı.

İblis gibi, şeytan gibi bir puttan kurtulduğunu söyleyenler, şeytana pabucu ters giydirecek yeni kafa putlarını inşa etmenin telkinleri içindeydiler.

Sanki köleci sistemi, El 'in kendisi ortaya koymamış gibi güya verdiği nimeti başa kakıcı, minnet duyurucu, pişmanlık belirten sözler özellikle de sorumluluktan kaçan ifade sel bir El söylemleriydi.

Bu gibi köleci tabiyeni düşünceler, yemek için yaşamayı daha rızkı kesilmemiş. Yiyecek ekmeği içecek suyu, görecek günü varmış demeyle dile getirir. Görecek günü de kölelik sınavı verilmekle başa gelene katlanılan günlerdi. Onun için “daha çekeceği gün varmış” denir.

Buradaki köleci düşünce, yemek için yaşama, rızkı kesilmemek, yiyecek ekmeği, içecek suyu, görecek günü olmak; siz doğmadan, sizden önce ilk başta olan mana düşünceleriydi. Tıpkı köleci rızk dağılımı gibi mana düşüncesini evrensel var oluşun önüne konmuşlardı. Kabaca söylersek bu sözler evren sel var oluşu açlığa indirger. Oysa evrensel var oluş çekme itme birleşme ayrılma yasalarına tabiidir.

Açlık güdeni de aynı çekme itme yasasına veya seçme ayıklama yasalarına tabi oluştu. Bu tabii oluş hayat formları içinde beliren duygu ve dürtünün eylemleriydi. Yemek için yaşamak, görecek günü olmak gibi böyle si bir düşünce biçimi her şeyi tepe takla eder. Düşünceyi çıkmaz sokağa götürür.

El mana anlayışı köleci ideolojik düşünceleriyle kolektif akıldan kopmuştu. Mülk sahibi bazlı söylem ve köleci fiiller kolektif alanın merkezine oturtmuştu. Mülk sahibi gibi yanılsamalarımız nedenle inanıcı düşüncelerimizle nereden kalkıp, nereye gelmiştik? Kolektif alandaki üreten kolektif düşüncelerden kalkıp, sonu gelmez hayallere yelen fikir çıvlamasına gelmiştik. Çıkmazın kısır döngüsü içine gelmiştik.

Kolektif düşünceniz giderse geriye groteskti kalıbını düşünceler kalır. Böylece içinde çıkılamayan groteskti söylemlerin, kendisini tekrar eden groteskti anlamaların içinde, köleci söylemle anlamanın, köleci söylemlerle anlatmanın dili doğmuştu.

Groteskti anlama içinde hayalciliğimiz ve daha çok hayale inanma yatkınlığımız vardı. Groteskti anlama bir zamanların uykuyla uyanıklık arası düşüncelerden oluşan anim izdi anlamalardı. Groteskti söylemlere benzer dil ile köleci anlamanın ve köleci anlatım dilinin içinde de iki tür yatışma ve yatıştırıcı olma türünün söylem sel gelişme potansiyeli vardı.

Birisi efendilerin diliydi. Efendi dili "açınızı ben doyuruyorum (rızkınızı ben veriyorum). Çıplağınızı ben giydiriyorum (daha ne istiyorsunuz)" deme motifliydi. Bir kez El ‘in mülk söylemi kabul edilince, El 'in boynumuzda boza pişirmesi olağandı.

İkinci tür söylem de kölelerin razılık diliydi. Razılık dili de "Çok şükür. Allah razı olsun, Hamdi senalar olsun. Yer gök iyiler yüzü hürmetine ayakta duruyor!" demenin potansiyel düşünce açılımlarıydı. Yer ve gök yasalar üzerine değil de iyilerin yüzü suyu hürmetine ayaktaydı. Burada bilimsel kafa çıkar mı?

Az üstte belirtilen açı doyurma, çıplağı giydirme sözü içinde çıkarılacak olan bir varım, minnettarlık ve minnettarlıkla boyun eğmedir. Bu iki tür boyun eğdirici söylemin içinde çıkacak düşünce ve eylemin vargıları da ister istemez; şükür ve dua olacaktır. Açı doyurma çıplağı giydirme sözü efendinin kibriydi.

Çünkü "açı doyurma, çıplağı giydirme" söyleminin şükran borcu altında olma, kişi zihinlerinde çıvlama yapacaktı. Kişi bu çıvlamalardan kendisini kurtarmak için El ‘e karşı minnetle ve huşu içinde olacaktı. Kurucu inşa bileşenleriyle olmak yerine, inşacı olmayan köleci bileşenleri; kurucu inşanın da en başına almakla bu yadırga düşünce içinde varılacak olan yolun sonu buydu!

Hayat minnet bilmez. Bu zekâsız oluştan kaynaklı değildi. Açlık sağlayışı üzerinde seçicileşen hayat, kendisini çevreden izole etmişti. Bu durumda hayat çevredeki enerji akışına göre çevrenin kuralını oynuyordu. Bu olgu sal acıkmayı biz; “minnet duyma gibi bir mananın önüne alma” diye aşağılayıcı bir durumla suçlayamayız.

Dahası eğer mana her şeyse; acıkmanın da, midenin de kendisi bir manaydı. Acıkma eylem de, mide de görev somutluğuyla iki bağıntıydı. Acıkma ve mide birlikte ve eş anlı olanla; birlikte gidenlere bağ bir mana yüklemesiydiler. Hayat bilinmeze değil, açık seçik kesikli sürekli bağıntıların bilinme siydiler.

Oysa "çevrede zorunlu bir potansiyel içinde enerji akışı vardı". Açlık bu enerji akışı içindeydi. Parçalı durumlaydı. Acıkma gibi parçalı enerji durum eylemlerini belirten tutumuyla hayat, seçici eşir. Açlık kotar anlı beliriş biçimini "yaşamak için yemek"; "yemek için yaşamak" diye söylesek ne olurdu?
( İttifaklar Birer Referans Noktasıydılar 74 başlıklı yazı Uraz Bayram tarafından 22.10.2022 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.