Özellikle bebekler ve sevimli küçük çocukları severken çok deriz değil mi? ‘’ Ne tatlı şeysin sen. Yerim seni.’’

İlginç bir sözdür bu. Türkler tarihleri boyunca hiç bir zaman yamyam olmamışlar yamyamlığa meyletmemişlerdir ama bizim literatürümüzde vardır çok sevdiklerimiz için ‘’ Yerim seni’’ İfadesi. Ha bir de çok kızdığımız birine ya da herhangi bir sebeple bir rövanş söz konusu ise rakibimize ‘’ Yedim seni’’ diyerek meydan okuruz ki mesela Mehmet Fikret Üstad özellikle atışmalarda sık sık der bana ‘’ Yedim seni’’ veya ‘’ Yerim seni.’’ Oysa hani şöyle bol kanlı pişmemiş ya da dumanı üzerinde nar gibi kızarmış bir Sami çevirme koysanız önüne eminim manzarayı gördüğü anda midesi ağzına gelir gözleri yuvalarından oynar. Sami kokoreçi düşünemiyorum bile)))

Evet... Bizde insan yemek diye bir şey yoktur her ne kadar ‘’Yerim seni’’ Diye bir sevgi ya da kızgınlık ifademiz olsa da. İşin komiği de tabii ki sevdiğimize de kızdığımıza da ‘’ Yerim Seni.’’ dememiz.

Peki başka milletlerde insan yeme diye bir şey var mıdır?

Efendim Avustralya’nın balta girmemiş ormanlarında varmış bir zamanlar. Bana göre palavra. ABD nasıl ki Kızılderilileri yok etmesini dünya kamuoyuna açıklayabilmek için onları insanların kafa derilerini yüzen acımasız vahşiler olarak yutturduysa bizlere aynı şekilde İngiltere de koskoca bir kıtaya çökmesini izah edebilmek için oranın yerli halkını bizlere yamyam diye yutturdu.

******

Şimdi yavaş yavaş kemerlerinizi bağlayın zira bundan sonra okuyacaklarınız tam bir dehşet ve vahşet...

Evet...İngiltere koskoca Avustralya kıtasına çökmek için bu kıtanın zaten bir avuç olan insanını yamyam olarak tanıttı tüm dünyaya. Böylece İngiltere dünyanın gözünde sömürgeci değil o topraklara medeniyet getiren bir ülke oldu ( Her zaman yaptıkları gibi. )

Peki İngiltere’nin aklına Avustralya yerlilerini yamyam olarak tanıtma fikri nereden geldi? Geldi çünkü asıl yamyamlar kendi ülkelerindeydi.

Bu yamyamların ilki Haçlı seferleri sırasında Hatay’ı kuşatan yamyamlardı. Hatay uzun süre direnince açlık başgösterdi bu sefil yaratıklar arasında. Yiyecek hiç bir şey yoktu etrafta. Sonuçta öldürdükleri insanları ateşte pişirerek yemeye başladılar. [ Bunu ben söylemiyorum. Bizzat kendi tarihçileri söylüyor. ( Fransa Enstitüsü üyelerinden Funck Brentano, 1934’te yayınladığı Les Croisades (Haçlılar) isimli eserinde din adına ne canavarlıklar işlendiğini açık bir dille yazar. Eserinin 57. sayfasında Fransız Milli Destanı Chanson d’Antioche‘dan şu alıntıları yapmaktadır:
“Antakya önlerinde açlıktan şikayet eden Haçlılara, Hıristiyan Din adamı Pierre L’Ermite şu tavsiyede bulunur: ‘Açlığınızın sebebi korkaklığınızdır. Türk cesetlerini toplayın. Tuzlayarak pişirilirse daha lezzetli olur.’ Haçlılar dediğini yaparlar. Sur üzerindeki Türkler, bu inanılmaz vahşet karşısında gözyaşı dökerler.”) Bu orduda sadece Fransızların değil İngilizlerin de olduğunu söylemeye hacet yoktur sanırım.]

1096 Yılında geldikleri Hatay önlerinde insan yiyen bu yamyalar 1500’lü yıllara geldiğimizde bir kez daha yayamlıklarıyla tarih sahnesine çıktılar.

İskoçya’da Kral IV. James’in hüküm sürdüğü yıllarda ( 1488-1513 ) Edinburgh yakınlarındaki bir kasabada garip bir şekilde insanların yok olduğu görülür. Yaklaşık yirmi sene boyunca binden fazla insan adeta buhar olmuştur. Peki nereye gitmiştir bunca insan?

Bunca insan aslında kırk beş kişilik bir aile tarafından yenmiştir.

Evet... Kral IV. James’in hüküm sürdüğü yıllarda Lothian kasabasında doğan ve baba mesleği olan çit tamirciliği ve hendek kazıcılığı yapan Alexander Sawney Bean 1500’lü yıllarda Agnes Douglas adlı bir kadınla bir araya gelir.

Agnes Douglas çevresi tarafından hiç sevilmeyen bir kadın olduğu için olsa gerek ona herkes ‘’ Black (Kara)’’ Demektedir.

Bu birliktelikten sonra Alexander Swaney Bean’ın hayatı değişir. O artık normal bir insan değildir. Agnes Douglas ile Ayrshire bölgesine çekilir ve bir mağarada yaşamaya başlarlar. Bu mağarada ikilinin altı kızı sekiz oğlu ve bu çocukların ensest ilişkisi sonucunda on dördü kız on sekizi erkek toplam 32 torunları olur. Bu kalabalık aile hep birlikte bir mağarada yaşamaktadırlar.

Peki ne yer ne içer bu insanımsı varlıklar? Ne bulurlarsa... Bazen çevrelerindeki bitkileri bazen tavşandan fareye kadar avlayabildikleri her türlü hayvanları ve özellikle de geceleri o mağara çevresinde dolaşan kazara yolu o civara düşmüş olan köylüleri.

Yaklaşık 20-25 yıl boyunca çevre köylüler insanlarının kaybolmasına bir anlam veremese de bu yamyam ailenin varlığından haberdar olamamışlar. Mağaralarını gören olmamış. Ancak bir şeylerden de şüphelenmişler ve yerini bilmeseler de mağaranın olduğu çevreye pek sokulmamaya başlamışlar.

İnsanların artık mağara çevresine inmemeleri üzerine Bean ailesi taze insan eti ihtiyaçlarını karşılamak üzere artık insanların yaşadıkları alanlara sokulmaya ve yalnız yakaladıkları insanları kapıp mağaralarına götürmeye başlamışlar.

Aile bir gün yine şehre inip bir kadını hem de at üzerindeyken indirip sürüklemeye başlamış. Olayı gören kadının kocası bu yamyamları takip edebildiği noktaya kadar takip ettiğinde ise gözlerine inanamamış.

Bean ailesi zavallı kadının karnını yarıp bağırsaklarını çıkardıktan sonra büyük bir iştahla yemişler.

Adam dehşet içinde gördüklerini savcıya anlatmış ve tabii ki soruşturma başlatılmış.

Araştırma-soruşturma sonunda mağaraya bayağı yaklaşılmış ama bulamamışlar. Ortada ise başka tek iz yok...

Derken durum Kral IV. James’in kulağına kadar gitmiş. Kral çok hassas buruna sahip av köpeklerini bu olayın çözümü için görevlendirince köpekler Bean Ailesinin yaşadığı mağarayı bulmuşlar içinde yaşayan kırk beş yayamla birlikte.

Yamyam aile yakalanmış. Ailenin kadınları( çocuklar dahil ) cadı oldukları gerekçesiyle ateşe atılmış. Erkeklerin ise önce erkeklik organları kesilmiş daha sonra kol ve bacakları ve sonunda bütün parçalar ateşe atılmış.

Evet... Bu olay her ne kadar bir efsane olarak anlatılsa da bu şerefsizlerin yemeyeceği b.k değil bence.

Not: Bu olay daha sonra günümüze uyarlanmış ve ‘’The Hills Have Eyes’’( Bizde ‘’ Tepenin Gözleri’’) adıyla vizyona girmiş ve oynatılmış
( Yerim Seni. başlıklı yazı Sami Biber tarafından 18.10.2022 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.