Hangi rengin hulasası bir yangındın
içimdeki şehirde?
Ve derdest olmuşluğun hicabı olsa
olsa devindiğim
O devasa eksen.
Manidar bir gülüştü gökte şakırdayan
yağmur
Asılı kaldığım darağacı
Ve hala soluyordum hayatı
Hala soluyordum sonbahara teslim bir
yaprağın esintisi
Emsalsiz hüzündüm
Emaresi şehrin
Şiirlerle köprü kurdum yürekten
yüreğe
Bazen çemkiren iblis
Şatafatlı yalnızlığıma söz eden
Kimsesizliğin dik alası
Lakin yetişen biri vardı illa ki
Sökün eden bunca hezeyan
Solduğum kadar soldurmamaya kararlıydım
İçimdeki yaralı çocuğu
Kucakladığım kadar
Koşar adımlarla teslimiyetim mademki
sadece Rabbime
Teskin edendi yine kader
Nemalandığım kederden akan yaş
Yasın ihlali bir yasa misali
Sözcükler kuruyan dudaklarımdan
dökülen
Bir imla hatası olmamsa ne mümkün
Bayır aşağı koştuğum tepetaklak
düştüğüm
Düşündüğüm kadar düşünülmediğim
Düşkünlüğüm sadece Rabbime
Aşkla ihya edendi yüreğimi madem
Soluk iziydim hayatın
Silik yüzü yalnızlığın
İfası ne mümkün sözcükler dahi
yetmezken
Bir minvaldi ki kaykıldığım
Bir raptiye gibi yüreğime batan
Hazanın muadili kalemim
Kalender meşrep imgelerim
Kaybolduğum kadar kaybettiğim
Kara bir günün ertesi
Yeniden doğmaksa mealim
Mısralarımdan sökün eden yüreğim
Ve kederim bitimsiz
Bir batında doğan hüzün ve umut gibi
Kararan göğün nemalandığı damlalar
Ansızın bastıran yağmur kadar
Buluttum ben de adeta ağzına kadar
yüklü
Umuttum aşkın layığı ile yaşandığı
iklimde
Aşikâr hazandı muadilim ve hüzün
muhatabım
Kayıp bir ceset misali içimi
didiklediğim
Hallaç pamuğu ruhumla ıskaladığım
Mutluluğu sunan yine ve yeniden kader
İçimdeki ateşi boca ettiğim kadar
Kelimelerden bir döşek yaptığım
Her uzandığımda vardığım İlahi Makam
Yoksa nasıl mümkün olurdu nefes almak
Nezdinde evrenin
Meali bir hazine ya da bir hazne
Sevk ettiğim hüznün diyetini ödemek
adına
Darp edilen kalemimden arda kalan son
damla son hezeyan
Metruk bir heceden uzak
Namert yüreklerden tuzak
Kurdukları nasıl da aşikâr
Lakin hürdüm ben inandığım kadar
Yeter ki; ‘’ol’ ’desin yüce Huda…