M. Nihat Malkoç
Osmanlı çınarının tohumlarını Anadolu'ya serpen yiğit bir
komutan ve devlet adamıdır Osman Gazi.
Altı asır boyunca yaşayan Osmanlı
Devleti'nin kurucusu ve isim babası olan Osman Gazi 1258 yılında Bilecik'in Söğüt ilçesinde
doğmuştur. Oğuzların Bozok kolunun Kayı boyundan olan Ertuğrul Gâzi' nin oğludur. Annesi Halime Hatun'dur.
Osman
Bey üç kardeşin en küçüğüydü.1281 yılında Söğüt'te Kayı Boyu'nun
yönetimine geçtiğinde henüz 23 yaşındaydı. Ata binmekte, kılıç kullanmakta ve
savaşmakta çok mahirdi. Aşiretin ileri gelenlerinden Ömer Bey'in kızı olan Mal
Hatun'la evlendi. Bu evlilikten ilerde Osmanlı Devleti'nin başına geçecek olan
oğlu Orhan Gazi dünyaya geldi. Yine Osman Gazi 1289'da Şeyh Edebali’nin kızı
Rabîa Bâlâ Hâtun'la evlendi. Böylece
gücü ve etkisi daha da arttı. Bu
hanımından da Şehzâde Alaaddin dünyaya geldi.
Babasından 4800 kilometrekare olarak aldığı toprakları
kısa denilebilecek bir zamanda 16.000 kilometre kareye çıkaran Osman Bey’in
Orhan ve Alâaddin dışında da çocukları vardı. Bunlar
Fatma Hatun, Savcı Bey, Melik Bey, Hamîd Bey, Pazarlı Bey ve Çoban
Bey'dir.
1281 yılında
babasının yerine aşiret beyi olan Osman Bey, Selçuklu
Sultânı II. Gıyâseddin Mes’ûd’un 1284’te Söğüt ve
çevresinin kendisine tahsis edildiğine dair olan fermanı ve yanında hediye
ettiği ak sancak, tuğ ve mehterhâne ile uç beyi oldu. Osman Gazi'nin 1288
veya 1291 tarihinde Karacahisâr’ı fethetmesi ve Dursun Fakih’e kendi adına
hutbe okutması, Osman Bey’in
yarı bağımsızlığını kazandığını gösterdi.
Gözünü
budaktan sakınmayan bir alperen olan Osman Gazi’nin Bizans sınır şehirlerini
birer birer fethetmesi üzerine telâşa düşen Bizanslılar onu ortadan
kaldırmak için bir düğün vesilesiyle bir baskın hazırlamıştır. Baskına baskınla
cevap veren Osman Bey, 1299 yılında Yarhisâr ve Bilecik’i fethetmiş ve beylik
merkezini Bilecik’e nakletmiştir. Fitneye sebep olan Yarhisâr Tekfurunun kızı
Nilüfer’i (Holofura’yı) oğlu Orhan'la evlendirmiştir. Bu tarih, daha önce
açıklanan sebeplerle Osmanlı
Devleti’nin kuruluş yılı olarak kabul edilmiştir.
Gözünü budaktan
sakınmayan bir alperendir Osman Gazi
Osman Gazi
1301'de Bursa’ya yakın bir yerde Yenişehir’i kurdu. Saltanat merkezini buraya
nakletti. Bu arada bu fetihlerde kendisine yardım edenleri de unutmadı. Kardeşi
Gündüz Bey’e Eskişehir’i, oğlu Orhan Bey’e Sultanönü’nü, Hasan Alp’e
Yarhisar’ı, Şeyh Edebâli’ye Bilecik’i ve Turgut Alp’e İnegöl’ü verdi. Bu arada
Edebâli'nin torunu Alaaddin’i yanında götürdü. 1308'de İlhanlı Hükümdarı Ahmet
Gazan tarafından Selçuklu Devletine son verilince Osmanlı Devleti tam anlamıyla
bağımsız bir devlet hâline gelmiş oldu.
Osman Gazi, devlet
işlerini yoluna koyunca 1324 yılında devletleşen beyliği oğlu Orhan Bey’e devretti. 1324 yılının
Şubat ayında Bursa’nın fethini göremeden 67 yaşında vefat etti.
Osmanlı çınarının tohumlarını
Anadolu'ya serpen yiğit bir komutan ve devlet adamıdır Osman Gazi. O, küçük bir
beyliği devlet yapmış büyük bir insandır. Cihan imparatorluğunun ilk
padişahıdır. O, altı asırlık bir tarihin başlatıcısı olmuştur. Osman Gazi, Bilecik
fethedildiğinde tıpkı Fatih gibi buradaki gayri Müslim tebaya hiçbir müdahalede
bulunmamış, inançlarını özgürce yaşamalarına müsaade etmiştir. Bu örnek
davranış daha sonra gelen Fatih'e de ilham vermiştir. Fatih de tıpkı atası
Osman Gazi gibi Bizanslıları inançlarında özgür bırakmıştır. Tarihçi Yavuz
Bahadıroğlu, Osman Gazi'nin şahsiyetiyle ilgili şu çarpıcı ifadeleri kullanır: "Osman Gazi ümmî olmasına rağmen, bir kurmay subay maharetiyle Bizans
kalelerini düşürmesinin yanı sıra âdil, dürüst, sevecen, hayırhah ve
müsamahakâr olmasını da müptelâsı olduğu Şeyh Edebâli sohbetlerine borçludur.
'Bey' kimliğine 'mürit' teslimiyeti ve sadakatini de katan Osman Gazi, kısa süre içinde mürşidi tarafından keşfedilmiş, onu ustaca yoğuran “mürşid”, ortaya bir “terkip” ve “sentez”
çıkarmıştır. Osman Bey kendisinden sonra gelecek
padişahların da terkibi ve sentezidir! Bu sohbetlerde olgunlaşıp piştiğini, Osman Bey hissediyordu. Bir taraftan adaleti, hamiyeti, şefkati,
sadakati, izzeti, paylaşımdaki fazileti öğrenirken, diğer taraftan cıva kadar
akıcı, ateş kadar yakıcı, aynı zamanda Hz. Ömer kadar âdil, Hz. Ebubekir kadar da
fazıl olmayı öğreniyordu. Bunlar
bölgeye kök salmanın şartlarıydı."(1)
Osman Gazi'nin
uykusuz geçirdiği gecenin kutlu sabahı
Osmanlı Devleti'nin bânisi Osman Gazi ile ilgili olarak hikmetli
bir rivayet nakledilir. Dilerseniz bu rivayeti, yaşayan tarihçilerimizden Yavuz
Bahadıroğlu'ndan dinleyelim:
"Tekkedeki sohbetin uzadıkça uzayıp vaktin gece yarısını geçtiği demde, Osman Bey kendisine tahsis edilen taş hücreye çekildi. Hücrede yer yatağı dışında bir rahle, rahlenin üstünde de açık bir Kur’an-ı Kerim vardı. Yatağa girdi. Uyumaya çalıştı. Fakat rahledeki Kur’an gözlerinin önünden gitmiyor, bir türlü uyku tutmuyordu. Kalktı. Abdest tazeledi.
Onu sabah namazına uyandırmaya gelenler, yatağını bozulmamış, kendisini ayakta dimdik buldular. Gözleri rahledeki Kur’an’da, elleri önünde idi. Sabaha kadar ayakta dikilmişti.
Durumu Şeyh Edebali’ye bildirdiklerinde, sordu: “Neden uyumadın?”
Osman Bey boynunu büktü, içten gelen bir teslimiyet içinde fısıldadı: “Kelâm-ı Kadim karşısında ayaklarımı uzatıp yatmayı içime sindiremedim.”
“Ben dervişim, kızımı da benim gibi bir dervişe vereceğim” diyerek Osman Bey’e o güne kadar kızını vermeyen Şeyh Edebali, rivayete göre bu tavır karşısında çözüldü ve “Bu tavrınla bizden daha derviş olduğunu ispatladın” diyerek kızı Malhun Hatun’u (Balâ veya Mal Hatun diyen tarihçiler de var) Osman Bey’e nikâhladı. Osman Bey bu motivasyon sayesinde Osman Gazi'ye dönüşüp Bizans kalelerini bir bir fethetti."(2)
Şeyh
Edebâli'nin Osman Gazi'ye nasihati
Osmanlı Devleti'nin temeline
manevî harç koyanların başında hiç şüphesiz ki Şeyh Edebâli gelmektedir. Şeyh
Edebâli'nin Osman Gazi'ye nasihati bir ibret vesikasıdır. İçerisinde çok önemli
mesajlar barındıran bu anlamlı sözleri hepimizin içselleştirerek okuması
gerekir:
“Ey Oğul! Beysin!
Bundan sonra öfke bize, uysallık sana. Güceniklik bize, gönül almak sana.
Suçlamak bize, katlanmak sana. Acizlik bize, yanılgı bize; hoş görmek sana. Geçimsizlikler,
çatışmalar, uyumsuzluklar, anlaşmazlıklar bize; adalet sana. Kötü göz, şom
ağız, haksız yorum bize; bağışlama sana. Bundan sonra bölmek bize, bütünlemek
sana. Üşengeçlik bize; uyarmak, gayretlendirmek, şekillendirmek sana.
Ey Oğul! Yükün ağır,
işin çetin, gücün kıla bağlı. Allah Teala yardımcın olsun. Beyliğini mübarek
kılsın. Hak yoluna yararlı etsin. Işığını parıldatsın. Uzaklara iletsin. Sana
yükünü taşıyacak güç, ayağını sürçtürmeyecek akıl ve kalp versin. Sen ve
arkadaşlarınız kılıçla, bizim gibi dervişler de düşünce, fikir ve dualarla bize
va’dedilenin önünü açmalıyız. Tıkanıklığı temizlemeliyiz.
Oğul! Güçlü,
kuvvetli, akıllı ve kelâmlısın. Ama bunları nerede ve nasıl kullanacağını
bilmezsen sabah rüzgârlarında savrulur gidersin. Öfken ve nefsin bir olup
aklını mağlup eder. Bunun için daima sabırlı, sebatkâr ve iradene sahip olasın!
Sabır çok önemlidir. Bir bey sabretmesini bilmelidir. Vaktinden önce çiçek
açmaz. Ham armut yenmez; yense bile bağrında kalır. Bilgisiz kılıç da tıpkı ham
armut gibidir. Milletin, kendi irfanın içinde yaşasın. Ona sırt çevirme. Her
zaman duy varlığını. Toplumu yöneten de, diri tutan da bu irfandır.
İnsanlar vardır, şafak
vaktinde doğar, akşam ezanında ölürler. Dünya, senin gözlerinin gördüğü gibi
büyük değildir. Bütün fethedilmemiş gizlilikler, bilinmeyenler, ancak senin
fazilet ve adaletinle gün ışığına çıkacaktır. Ananı ve atanı say! Bil ki
bereket, büyüklerle beraberdir. Bu dünyada inancını kaybedersen, yeşilken çorak
olur, çöllere dönersin. Açık sözlü ol! Her sözü üstüne alma! Gördün, söyleme;
bildin deme! Sevildiğin yere sık gidip gelme; muhabbet ve itibarın zedelenir. Şu üç kişiye;
yani cahiller arasındaki âlime, zengin iken fakir düşene ve hatırlı iken itibarını
kaybedene acı! Unutma ki, yüksekte yer tutanlar, aşağıdakiler kadar emniyette
değildir."
Osman
Gazi'nin oğlu Orhan Gazi'ye vasiyeti
Şeyh Edebali'nin manevî
eğitiminden geçen Osman Gazi'nin
hastalığı Bursa’nın fethi sürecinde iyice arttı. Hocası Şeyh Edebâlî ve hanımı
Mâl Hâtun'un vefâtıyla hastalığı daha da şiddetlendi. Vefat edeceği zaman, oğlu
Orhan Bey'e vasiyetnamesinde çok önemli şeyler söyledi. Osman Gazi'nin
oğlu Orhan Gazi'ye vasiyeti, özünden uzaklaşan günümüz insanı için çok önemli
düşünceler barındırmaktadır:
“Allahü teâlânın emirlerine muhalif bir iş eylemeyesin!
Bilmediğini şerîat ulemâsından sorup anlayasın! İyice bilmeyince bir işe
başlamayasın! Sana itâat edenleri hoş tutasın! Askerine in’âmı, ihsânı eksik etmeyesin
ki, insan ihsânın kulcağızıdır. Zâlim olma! Âlemi adâletle şenlendir ve Allah
için cihâdı terk etmeyerek beni şâd et! Ulemâya riâyet eyle ki, şerîat işleri
nizâm bulsun! Nerede bir ilim ehli duyarsan, ona rağbet, ikbâl ve hilm göster!
Askerine ve malına gurur getirip, şerîat ehlinden uzaklaşma! Bizim mesleğimiz
Allah yoludur ve maksadımız Allah’ın dinini yaymaktır. Yoksa, kuru gavga ve
cihângirlik davâsı değildir. Sana da bunlar yaraşır. Daima herkese ihsânda
bulun! Memleket işlerini noksansız gör! Hepinizi Allahü teâlâya emânet
ediyorum.”
Bir ömrün
hitamı ve Osman Gazi türbesi
Osman Gazi'nin Bursa'da, Gümüşlü
Kümbet'e gömülmeyi oğlu Orhan Gazi'ye vasiyet ettiği söylenir. Fakat o
öldüğünde Bursa henüz fethedilmemişti. Yani Osman Gazi Bursa'nın
fethedildiğini dünya gözüyle hiç
görmedi. Orhan Gazi Bursa'yı fethettikten sonra babası Osman Gazi'yi Gümüşlü
Kümbet'in içine defnederek vasiyetini yerine getirmiştir. Konuyla ilgili İslâm
Ansiklopedisi'nin "Osman I" maddesinde şu bilgilere yer verilir:
"Osmanlı
rivayeti erken bir tarihten, 1305'ten sonra Osman'ın herhangi bir faaliyetinden
söz etmez. Bu rivayetlerde Osman Bey'in ayağında "nikris zahmeti"
bulunduğu için işleri Orhan'a bıraktığından kendisinin yaşlanıp
"mütekaid" olduğundan söz edilir. Osman'ın
ölüm tarihi Asporça Hatun ile Mekece vakfiyelerine göre belirlenebilir.
Birincisinde Osman hayatta, ikincisinde vefat etmiş görünmektedir. Dolayısıyla
Osman 724'te ( 1324) ölmüştür. Osmanlı rivayetine göre vefatında hicrî yıl
hesabıyla altmış dokuz yaşındaydı ve yirmi yedi yıl hükümdarlık yapmıştı. Bu
kayda göre doğumu 1257 olmalıdır. Osmanlı rivayetine göre vefatında Orhan Bey
Bursa'yı kuşatmakla meşguldü. Osman'ı vasiyeti gereği hisarda Tophane'de,
"Manastır'da kubbenin altında" defnettiler. Gümüşlü Kubbe denilen
manastır 1271(1855) depreminde yıkılınca 1280'de ( 1863) şimdiki sade türbe,
Sultan Abdülaziz tarafından yaptırılmıştır.
Yapının Osman Nevres'in söylediği ve
Mevlevî Zeki Dede'nin ta'lik yazıyla yazdığı
on satırlık kitabesinin
son mısraından, yapım tarihi olarak
1280 ( 1863) çıkmaktadır.
Bugünkü bina iki
adet çok ince ve uzun sütunçeli, üzerinde Abdülaziz'in tuğrası
bulunan bir
sundurma, ahşap kemerli dikdörtgen bir giriş holü,
holün batısında türbedar
odası ve
türbe olmak üzere dört bölümden oluşur.
Türbede
on yedi sanduka bulunmaktadır, Osman Gazi, oğlu
Alaaddin Bey, Orhan Bey'in eşi Asporça Hatun,
Orhan Gazi'nin Asporça'dan doğma oğlu İbrahim
ve I. Murad'ın oğlu Savcı
Bey olarak beşinin aidiyeti bilinmekte olup diğerleri hakkında bilgi yoktur."(3)
Türkiye'nin evveli olan Osmanlı
Devleti 624 sene boyunca dünyaya adalet dağıtmış, herkese şefkat ve merhametle
hükmetmiştir. O dönemde dünya huzurun adresi olmuştur. Bize şanlı bir tarih
bırakan Osman Gazi'ye Allah'tan rahmet diliyoruz. Ruhu şâd olsun.
Dipnot:
1-2)http://www.yeniakit.com.tr/yazarlar/yavuz-bahadiroglu/sohbet-gelenegimizin-kokeni-21986.html
3) TDV
İslâm Ansiklopedisi, Osman Gazi Türbesi Maddesi , Doğan Yavaş