çocuğu var mıydı

ya bir kadını

veya evcil hayvanları sever miydi

evinin çatısı var mıydı 

dolmuşlar dan inen adamlardan biri miydi

mezara çiçekler bırakır mıydı


cafe bar restoran bilir miydi 

iyinin ve kötünün semtlerinde yaşar mıydı

beyaza çalan saçlarını boyarmıydı

herkesten farkı kaybettikleri kadar mıydı


bir çiftçi gibi minnetle tarlaları izlerken

gördüğü beton binalar ne umurunda

kelimeleri pastorsal tabloya çizkerken

üzüm ve şarap gibi

öğlen ağaçların gölgesinde 


şair kapıyı tekmeleyerek açtı

başarılı olmadığında 

ve gölgede oturduğunda

daha büyük bir yaratıcının 

yalnızlığına bıraktı kendini


artık dayanamadığında 

yüzünü ay ışığına sabitledi

hastane morglarındaki ölülerin çığlıkları 

rüzgarın senfonisiyle karışırken


o bir asker miydi gençliğinde

oyunları ve tuzakları bozdu mu

ve tuzaklarla avlandı mı

bir balıkçı gibi  

küçük bir balığın ağzından kancayı 

söküp denize  geri attı mı


akşamları gözlerini kapatırken 

nehirler arasında fırtına mı koptu

hala yaşıyor muydu ağustos günü 


kelimesi kelimesine meşhur kelimeyi söyledi mi

kaç aşk yaşadı kaç kez tükendi kaç kez öldü

kolay sözler konuştu mu 

 dikkatli konuştu mu

ekmek için tahıl nasıl ekilir hiç düşündü mü

sözlerine diken yükledi mi

güllere dikenlerini geri verdi mi


arka sokak pavyonlarında sarhoş oldu mu

hiç geceyi kurtardı mı başkaları için yaşadı mı

sokak kadınları için şiir yazdı mı 

parasız günlerde 

virane üslupla ağladı mı

ya o sırtındaki vergiler soğuk zamanlarda

hışır hışır donmuş çimen gibi 


şair bazen ve belki 

palyaço kahkahasıyla boğuluyor kubbenin altında

akrobatik ve efkarlı bir şekilde soluk soluğa

belediye banklarında böğürüyor iken sarhoşlar

kızıl saçlı bir güzellik dudaklarını boyarken

kan bakışlı gözlerle ve bu kitabeler şair için mi


bu hayat çağrılan tiyatro şair için mi

kime ve ne zaman gözlerini kırptı mı

küçük çocuklar gibi güneşe baktı mı


peki antik bir tapınağın dibinde durmasına ne demeli

taş gibi donup duruyor ve omuzlarında yamalı hırka

güneş gökyüzünden alev ateş püskürtürken


ölümler gördüğünde gözlerini kırptı 

kendisinden daha ölüydü manzara

çiçek tarlaralarını izlerken 

taze çiçekler gözlerini kamaştırdı

gözlerinden yaş akarken

ya da tapınaklara çiçek bırakırken


karanfilleri sonbahara hibe etmeden önce 

bir şair kanuna göre topraga gömüldü

şair bir madde çürür ve gübreye dönüşür

belki  herkes kelimeleri değiştirilebilir 


bir ağustos günüydü

ve güzel kadınlar gülümserken sokaklarda

sanki sunaklar dizilmişti caddelere 

dergilerde şairin ölümü yazılırken

ebedi derinliklere gömüldü son sözleri…


( Bir Şairin Antolojisi başlıklı yazı Mikail Dede tarafından 22.08.2022 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.