Bu Benim Hayatım


(Anılar) 
Bizim kuşak ailesinden hiç destek görmedi. Ne yazık ki en ufak bir alaka bile görmedik. Ne harçlık aldık, ne ödevlerimize bir yardım. Ne kaynak kitabımız vardı, ne ansiklopedimiz. Ne sözlüğümüz vardı, ne bir okuyacak kitap alma imkanımız. Bir tek sınıf kitaplıklarımız vardı. İyi ki vardı yoksa okuyacak kitap bulamazdık. 
Sonra ne oldu diyeceksiniz. Küçük yaşta doğru dürüst giyecek elbise bulamamıştık. Önlüklerimiz daralıncaya dek giydik. İlk alındığında da oldukça bol geliyordu. Çamur yollardan bata çıka okula gidiyor, lastik ayakkabılarımızın içi vıcık vıcık çamur oluyordu. Yolu kısaltmak için tarladan geçiyorduk. Tarla sahibi de bizi görünce kovalardı. Onu görünce biz de çamura aldırmaz tırısa kalkardık. 
Hatta bir defasında Başöğretmenimiz benim ayakkabılarımın içinin su dolu olduğunu görmüş beni öğrencilerin karşısında bir suçlu gibi teşhir etmişti. Bu anı hiç unutamadım ve bu bence Beyaz Türklerin temsilcisi saydığım bu adamdan ve temsil ettiği sınıftan nefret ettim. Yıllar geçti ben bir meslek lisesini bitirdim. Aynı lisenin mezunlar derneğinde yönetim kurulu toplantısındaydık. Kapıdan içeri destursuz daldı fötrlü aksaklı biri. Hemen söze girdi: ’Siz ne yapmak istiyorsunuz. Şeriatı mı getireceksiniz. Ben Kuran-ı Kerim’i baştanbaşa okudum. Ben bu dini sizden iyi bilirim. Daha bu minvalde bir sürü şey sıraladı. Cevap vermedik. Çekti gitti. Yılar sonra bir cenaze salası işittim. Müezzin sala sonunda onun adını söyledi. Ömründe cami yüzü görmemiş adamın ölüsü camiden kalkacaktı. Esef ettim. Ama sevinmedim diyemem. Azrail intikamımı almıştı. 
Din dersine giren ateist bir öğretmendi. Müzik dersine de o giriyordu. Yan sınıfın öğretmeniydi. Ondan ve onun yüzünden din gibi bağlandığı o meşhur kemanından da nefret ederdik. Bizim sınıfın öğretmeni de öbür sınıfa müzik ve din dersine giriyordu. O sınıf bizden talihli miydi bilmiyorum ama ben öyle düşünüyordum. En azından dinsiz olmayan bir öğretmen din dersi veriyordu. 
Okulun adı 27 Mayıs’tı ve ben bu addan da hiç hoşlanmıyordum. Ne anlama geldiğini de pekiyi bilmiyordum. Fakat belli belirsiz bir şeyler hissediyordum demek ki. BEŞ YIL BÖYLE GEÇTİ. 
Müteassıp bir aileydik. Babamın bizi okutmak gibi bir niyeti yoku. Okursanız gavur olursunuz diyordu. Komşu çocuğunu örnek gösteriyordu. Bakın diyordu namazını bırakmış. Önceleri kılıyormuş ama arkadaşlarının imam ali diye takılmalarının etkisiyle midir bilinmez namaza kendince – o sıralar öyle söylüyordu- ara vermişti. Ama hiçbir zaman kaldığı yerden devam etmedi, edemedi. 
Kuran-ı Kerim kursu yöneticisi olan babam rahmetli bizi oraya yazdırmak istiyordu. Ama olmadı yer açılmadı. Amcaoğluna da biraz darıldı bu yüzden babam. Açılan yerlere kendi öz amcası oğlunun çocuklarını yerleştirmişti. Babam dernek yönetim kurulu üyesi olmasına rağmen tercih edilmemişti. İyi de oldu. Kentte yeni açılan İmam hatip Okulu’na yazıldık. Bina inşaat halindeydi. Halamın oğlu rahmetli adaşım bizden önce yazılmıştı. Biz 200. olmuştuk. Babamın ihmali mi yoksa amcaoğlunun beklediği haber mi bilmiyorum onun işi ağırdan almasını sağlamıştı. 
/Devam edecek/

Ahmet Kemal




( Bu Benim Hayatım başlıklı yazı EDİP GÜL tarafından 31.07.2022 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.