15 TEMMUZDAN BİR GÜN
ÖNCESİ- 15 TEMMUZ VE 15
TEMMUZDAN 1 GÜN
SONRASI. TAM ÜÇ GÜN
ÜÇ GECE...
Sizler bu satırları
okuduğunuzda 15 Temmuz’un
bir gün öncesini
yani 14 Temmuzu
yaşıyor olacağız ve eminim
başlığı gördüğünüzde 15
Temmuz 2016 hain
darbe girişimiyle ilgili
bir yazı zannedeceksiniz.
Aslında bugün 15 Temmuz
hain darbe girişiminin
altıncı yıl dönümünde konum bu
darbe girişimi olabilirdi ama
beni bilirsiniz herkesin
yazdığını yazmaktan pek hoşlanmam. Bugün ve yarın 15
Temmuz 2016 hain
darbe girişimiyle ilgili
pek çok kalemden
pek çok yazı
ve şiir çıkacaktır
eminim. O halde gelin benim kalemimden de
en az 15
Temmuz hain darbe girişimi
kadar unutmamamız gereken
14 Temmuz Katliamını
okuyalım.
Evet... Özbeöz kardeşlerimiz olan Türkmenler I. Dünya Savaşından
sonra bugünkü Irak topraklarında,kurulduğu günden
bu güne kadar asla
gerçek manada bağımsız
bir devlet olamayan
kukla bir devletin hakimiyeti altında yaşamak zorunda
kaldılar. (Aslında Irak Devletinin tasmasını
ellerinde tutanların hakimiyeti altında yaşıyorlardı.) Ancak bu
kozmopolit ve kukla
devleti oluşturanlar sadece
Araplar değildi. Arapların
yanı sıra Kürtler, Türkmenler, Farîsîler ( İranlılar ) ve hatta az da
olsa Ermeni gibi toplumlar
da vardı. Dini inanç olarak da neredeyse aklınıza gelebilecek
her türlü inanç mevcuttu.
Sınırları ve bayrağı
İngiliz Casusları Lawrence,
Getrude Bell, Sir Percy Cox, John Philby( Şeyh Abdullah ) ve Fransız
General Mac Mahon tarafından belirlenmiş
olan bu saçasapan
devlette Türkmen kardeşlerimiz
defalarca katliama uğradı.
Mesela 1924, 1939, 1946, 1954, 1959, 1970,
1980, 1991, 2003, 2004, 2005 ve 2006
yılları hep Türkmenlerin
katliama uğradıkları yıllardı.
Ancak bu katliamlardan
14 Temmuz 1959’da
yaşananını diğerlerinin hepsinden
farklıydı zira 14 Temmuz
1959 Katliamı hem
çok kahpece hem de
diğerlerinden çok daha vahşice
gerçekleştirilen bir katliam
olmuştu.
Aslında her şey
bir darbe ile
başlamıştı.
14 Temmuz 1958’de Irak’ta Abdüsselam Arif
ve Abdülkerim Kasım
adlı iki subayın
liderliğinde yapılan devrim
sonrasında Irak Kralı II. Faysal, Başbakan Nuri
es Said ve kral naibi ( Aynı
zamanda II. Faysal’ın kuzeni.. ) Abdülillah başta
olmak üzere pek
çok devlet ileri gelenleri feci
şekilde öldürülmüş ve
böylece 1921’den beri süregelen
Haşimi Krallığına son
verilerek Irak’ta sözde
Cumhuriyet yönetimine geçilmişti.
Cumhuriyet demek hürriyet
demekti. Demokrasi demekti. Barış
içinde kardeşçe yaşamak
demekti. Daha doğrusu
öyle olmalıydı. O
sebeple de Irak’taki
bu rejim değişikliği
Türkmenler tarafından sevinçle
karşılandı. Nitekim darbe
liderleri de Irak’a bundan
böyle demokrasinin ve
yaşayan tüm toplumlar
için eşitliğin geleceğini
sık sık ifade
ediyorlardı.
Türkmenlerin ilk etapta
göremedikleri ya da
hissedemedikleri şey ise
aslında Irak’ın, İngiliz kucağından
kalkıp Rus kucağına
oturmasıydı. Evet... Yeni Irak
yönetimi yıllardır oturdukları
İngiliz’in kucağından kalkmış
şimdi Rus kucağına
oturmuştu. Rusya perde
arkasından süflörlük yapıyor, Irak’ın yeni
yöneticileri de onlar
ne diyorsa onu
yapıyorlardı.
Bu sözde
özgürlük ortamı içinde
krala muhalif olup
da yurt dışına
kaçmış olanlar hep affedilmişlerdi ki
bunların başında Molla
Mustafa Barzani şerefsizi gelmekteydi.
Mustafa Barzani, 11 yıl
sürgün yaşadığı Moskova’dan
Irak’a döndüğünde krallar gibi
karşılandı. Sonrasında 24
Haziran 1958’de Süleymaniye’ye geçti
ve bu tarihten
sonra Türkmenler kendilerini
çok kara günlerin
beklediğini anladılar. Çünkü
tam bir Rus
köpeği olan Mustafa
Barzani, emrindeki Kürtleri
Türkmenlere saldırtıyordu her
yerde ve her ortamda.
Bu arada tam bağımsızlıktan yana olan Abdüsselam
Arif’i etkisiz hale
getiren Abdülkerim Kasım
ülkeyi tamamen Irak
Komünist Partisi
hakimiyetine sokmuştu ki
bu durum sadece
Türkmenler için değil
aynı zamanda komünizm karşıtı
Araplar için de
kabullenilecek bir durum
değildi. O yüzden de yeni yönetim
başa geçeli daha
bir sene bile
olmamasına rağmen yer
yer isyanlar başlamıştı.
Ancak... İsyanları başlatan ya
da isyanların ele
başıları Türkmenler olmadığı
halde kabak Türkmenlerin
başında patlıyor ve
özellikle Mustafa Barzani’nin
köpekleri Türkmenleri fazlasıyla taciz ediyorlardı. Bu arada
tabii ki Irak
yönetiminin de Türkmen
dostu İkinci Tümen Komutanı
Tuğgeneral Nazım’ı görevinden alıp
yerine komünist yanlısı Tuğgeneral Davud el- Cenabî’yi getirmesi,
gelecekte Türkmenleri çok kötü
günlerin beklediğinin işaretleriydi.
Her şeye
ve uğradıkları tüm
hakaretlere, aşağılanmalara
ve zulümlere rağmen
Türkmenler yine de
bu Cumhuriyet (!) yönetiminden
umutlarını kesmemişlerdi ve
Iraktaki diğer gruplar
gibi onlar da
Cumhuriyetin kuruluşunun 1. Yıldönüünü
kutlayacaklardı 14 Temmuz
1959’da.. Nitekim 14 Temmuz’a doğru Türkmenlere
karşı uygulanan baskı
ve zulüm bayağı
bayağı azalmıştı. Bu, gelecek
güzel günlerin habercisi
olabilirdi (!)
Türkmenler maalesef 14 Temmuz
1959’a kadar silahlı militan
Kürt gruplarının gizliden
gizliye Kerkük’e sokulduğunun
ve çok sinsi
bir katliam için
hazırlık yaptıklarının
farkına varamadılar. Hoş
varsalardı da yapabilecekleri fazla
bir şey yoktu,
zira evlerindeki ekmek
bıçakları bile ‘’ Evinde
silah bulunduruyor.’’ Diye
ellerinden alınmış ve
hane reisleri hapse
atılmıştı.
ŞİMDİ YÜREĞİNİZ KALDIRABİLİRSE TÜRKMENLERE
YAPILAN VAHŞETİ OKUYACAKSINIZ.
14 Temmuz 1959 günü geldiğinde, şehir(
Kerkük’ten bahsediyoruz.) yüze yakın zafer takı ile süslenmişti. O gün
yapılacak şenlik ve törenler için şehir, âdeta büyük bir bayram hazırlığı
yaşamıştı. Günlerce süren bu hazırlıklar tamamlanmış, çoluk-çocuk, küçük-büyük,
kadın-erkek bütün şehir halkı millî kıyafetler içinde, kutlama töreninin
başlamasını bekliyordu.
Türkmenlerin bürokrat ve meslek
sendikaları mensuplarından oluşan doktorlar, avukatlar, öğretmenler, memurlar
ve işçiler, hazırlık komitesinin düzenlediği resmî geçide katılacaktı. Resmî
geçidin dışında, Türkmen vatandaşlardan meydana gelen esnaf birlikleri, gençlik
kesimleri ve öğrenciler, resmî geçidi zenginleştirmek için halk gösterileri
hazırlamışlardı.
Kavurucu sıcakların biraz azalması
üzerine, akşam saat 18.00’den itibaren halk cadde ve sokakları doldurmaya
başladı. Resmî yürüyüşe katılanlar, Kerkük’ün Eski Yakası’ndaki Büyük Çarşı’nın
giriş noktasında bulunan ve Atlas Caddesi’ne bağlanan köprüye doğru geçmeğe
hazır hale gelmişlerdi.
Giyilen rengârenk millî kıyafetlerle halk,
bayram sevinci içerisinde türküler söylüyor, millî oyunlar oynuyordu. Saat
19.00’da ise, resmî geçit başladı. Diğer yandan Resmî geçidin ön sıralarında
yer alan resmî kişiler arasında Belediye Başkanı Maruf Berzenci ve komünist
olan resmî ve sivil kadroları ile İleri Gençlik, Barış Severler, Devrimci
Öğretmenler ve Halk Mukavemet Teşkilâtı gibi komünist kuruluşlar ve yüzlerce
militan vardı. Bu arada, belirli bir plana göre hazırlanmış olan militanlar,
gericilik, Turancılık ve faşistlikle suçladıkları Türkmenler aleyhine çeşitli
sloganlar atıyorlardı.
Saat 19.30 civarında ilk silah sesi duyuldu. Ardından otomatik silah art arda
ateşlendi ve Türkmenler yer yer saldırıya uğradı.
İlk olarak Türkmenlerin oturduğu 14 Temmuz
Kahvesi’nin sahibi Osman HIDIR, atılan kurşunlarla şehit edildi; ayaklarına
ipler takılarak, bir motorlu araca bağlandı ve sürüklenmeğe başlandı.
Silahsız ve sadece cumhuriyetin ilanının birinci yıl dönümünü kutlamaya çıkmış
bulunan Türkmenler, otomatik silahların taraması ile dağılmaya başladı.
Kadınlar, çocuklar panik içinde koşuşmaya ve şaşkınlık içinde sığınacak yer
aramaya koyuldu.
Böylece 3 gün 3 gece süren ve tarihe ‘’Kerkük
Katliamı’’ olarak geçen soykırım başlamış oldu. Halkın panik içinde köşe bucak
saklanmaya çalışması üzerine, 2. Tümen Komutanlığı’nın emriyle sokağa çıkma
yasağı ilan edildi. Ancak çok geçmeden, bu yasağın sadece Türkmenler için ilan
edilmiş olduğu anlaşıldı. Daha sonra Türkmen toplumunun ileri gelenleri,
2. Tümen Komutanlığı’nca istendikleri gerekçesiyle, evlerinden alınarak, Kerkük
kışlasına götürüldü. Burada kurulan sözde halk mahkemelerinde, beş-on dakika
içinde yargılanarak, kurşuna dizildiler.
Ordu, polis ve sivil teşkilâtlar ile komünist partinin üyeleri el ele vererek,
evlere baskınlar yaptılar ve yüzlerce Türkmen’i tutukladılar. Bir kısmını
barakalara doldurarak, süngü ve dipçiklerle katlettiler.
Evlerinden alınan bazı Türkmen liderleri, ailelerinin gözleri önünde makineli
tüfeklerle şehit edildiler. Daha sonra ayaklarına ipler takılarak, motorlu
araçlarla cesetleri sokak sokak sürüklenildiler. Irak Türkmenlerinin değerli
evlâtları olan Ata Hayrullah ve kardeşi Doktor Yarbay İhsan Hayrullah’ı da bu
şekilde şehit ettiler.
Bazı Türkmenler de tutuklandıktan sonra, ayaklarına ipler takılarak, ters yönde
hareket eden iki ayrı cipe bağlandı ve böylece iki parçaya ayrıldı. Bazılarının
cesetleri sokak sokak sürüklendikten sonra, üzerlerinden kamyon ve traktörler
geçirildi. Daha sonra adları tespit edilen diğer Türkmen aydınları
da, sırayla evlerinden alındı ve aynı akıbete maruz kaldı.
Gözü dönmüş caniler, insanlık dışı bir vahşet gösterdiler. Kimilerini diri diri
toprağa gömdüler. Kimilerini elektrik direklerine astılar ve kızgın güneş
altında bıraktılar. Kimilerinin gözlerini oydular. Ölenlerin yanı sıra,
binlerce Türkmen, çeşitli biçimde yaralanmıştı. Bu vahşeti gören bazı kişiler,
aklını kaybederek çıldırdı. Korku ve dehşet yüzünden bazı hamile kadınlar da
çocuklarını düşürdü. Hastaneler yaralılarla doldu; tutukevleri ve
hapishanelerde de yer kalmadığı için, birçok okul, cezaevi hâline getirildi. Bu
vahşetler devam ederken, Türkmenlere ait mağaza, dükkân, ticaret merkezleri ve
evler, çapulcular tarafından yağma edildi. Can güvenliğinin yanı sıra,
Türkmenlerin mal güvenliği de kalmamıştı. Komünist ve Kürt yağmacılar
tarafından talan edilen ve toplanan Türkmenlere ait eşya ve malların,
kamyonlarla kuzey bölgelerine taşındığı görüldü.
Allah 15
Temmuz 2016’da şehit
olan kardeşlerimize de 14-15-16
Temmuz 1959’da kahpece
şehit edilen Türkmen
kardeşlerimize de gani
gani rahmet eylesin.
Tüm gelmiş geçmiş
şehitlerimizin kabirleri pür
nur, makamları Cennet olsun.