Yaşlı bir tanrı içimde köklenen duygulardan ördüğüm; adeta bir hayalet gibi ses etmeden geldi ve yerleşti içime.

İçim her çektiğinde dünyayı, bir bardak suda boğuldum ve dirildim ve fırtınalar kopardım içinde debelendiğim o bir bardak suda.

Irkı yok yalnızlığımın sadece iman gücümün hükmettiği ve deşilen yaralarım ve üzerine alkol döktüğüm.

Yandan çarklı bir terk edişi var gün ışığının ve yampiri gölgeler alkış tutuyor.

İçimin kırık döşemesi.

Yüreğimin kırık fay hattı.

Eflatun gülüşler ve çekinceler saklı rahminde gizemin ve tekerlek izlerini takip ediyorum aklımın balta girmemiş ormanlarında.

Uyumsuz olduğum kadar huysuzum da ve tutuklu aşka ama bilinen bir aşk değil bu: metruk düşler gezegeni yüreğimde fal açtığım dışımda gözlerimi fal taşı gibi açtığım ve başım her sıkıştığında dualara sarıldığım.

Öyküm yok benim.

Öykündüğüm kimse de yok.

Bir de öldürdüklerim yetmedi öldürülmüş yaşama sevincim.

Her hüsrana uğradığımda kaleme sarılıyorum ama o, o kadar sıska ve çelimsiz ki yine içinde saklı binlerce cümleyi binlerce şiiri bu güne kadar nasıl taşımış, almıyor havsalam.

Sektiğim duygular.

Sarıldığım duygular.

Hümayunu evrenin ve hükümranlığında Rabbimin bazen asileştiğim asaletimi unuttuğum ve esaretimle sınandığım kadar cahil cesareti ile sevdiklerim.

Tıpası kayıp bu gün içtiğim şişenin içinde ne olduğu değil benim nereye dolduğum önemli zannımca: elbet kabımdan taşıyorum bazen cüce bir heykel gibi tünüyorum masanın üstüne bazense uçuşuyorum perdeler gibi kornişleri yerinden sökülmüş ve içerisi görünmesin diye perde üstüne perde çektiğim bilmiyorlar oysa benim perde niyetine neler çektiğimi.

Devasa bir fanus içinde yaşadığım benim tek gerçeğim.

Duvarları yıkamadığım bazen azgın dalgalarca istila edildiğim ve sıradan bir insan gibi gidip geldiğim aklımın koridorlarında derken havalandırma koridorundan firar edemediğim tıpkı aklım gibi.

Akıl almaz çoğu şey ve aklımın nadasa alınmış atıl gri hücreleri zaten son yirmi yıldır olup biten tam olarak da bu.

Yüksek lisans sınavlarına hazırlandığım dönem keşfettiğim beynimin atıl kapasitesini kinetik enerjiye döndürmeyi başardığım.

On beş gün gibi kısa bir zaman zarfında sekiz kalın kitabı hatmettiğim ve on sekiz saat gibi bir zaman diliminde günün, kitapları yalayıp yuttuğum.

Sonucu fiyasko olan gerçi başarı anlamında üst derecede ödüllendirilmiş olmam benim ne amaçla yaşama sevincimin çalınmasına mal olsa da bunu hep bir maharet gördüm bu güne değin.

Sessizce yaşadığım ömür bana çok sesli acılar sundu nihayetinde ve kısıtlı bir bütçe ile yaşamayı öğrendiğim hayat denen kulvarda hep de ses etmeden yaşamam bana öğretildi.

Tüm öğretilerin canı cehenneme.

Zarar gelmesin diye zarar görmekten öteye gitmedi hayat ve kurmalı bebek gibi salındığım toplum uğruna kendimden ve hayallerimden vazgeçtiğim.

S/üzüldüğüm kadar da üzmedim üstelik kimseyi belki sadece ailem en başta annem.

Ben hayallerimden vazgeçtim ama kadın benden asla vazgeçmedi.

Ben kendimden vazgeçtim ama annem beni hep kendim olduğum için sevdi hatta kendim olmam rağmen asla kesmedi ümidini benden.

Üzerinde yürüdüğüm mayın tarlası ama kaç kere bassam da mayına infilak eden hep ruhum oldu ruhsuz insanlar uğruna harcadığım yıllar ve sevebilme kapasitemde en yüksek randımanı aldığım öyle ki kendimi yok saymama kadar giden uzun bir yol…

Mukayese edebildiğim insanlar var ya da yok: ne fark eder ki bu saatten sonra üstüne üstük birilerine benzeme lüksüm asla olmadı daha doğrusu aklımdan geçmedi. Ben hep bendim kendimi aşmam gereken ve aşılmayacak ne varsa bir bir aştığım ve duygularım beynimi baştan çıkaran ve işte hırpalanmış bir benlik: duygu ve düşünce sarmalında birbirine giren mantık ve duygular nihayetinde sayısız konuya duyduğum ilgi ve üstüne ihtisas yaptığım ama hayatımı da bilgi ve sonsuzluk uğruna harcadığım.

Yoksa bir kazanım mı tüm olanlar insanların gözünde ne de olsa yaladığım yuttuğum onca şey kat ve katını benden çıkardı ama…

Nihayetinde ulaştığım en tepe nokta daha doğrusu mükemmeliyetçi zihniyetimin sonunda pes ettiği ve huzuru inançta bulduğum elbet ilk günden beri hep inandım Rabbime hep de O’ndan istedim lakin Yaratandan dolayı yaratılanı sevme ilkem hep geri tepti öyle ki kendimi hep engelledim bir o kadar önüme konan engeller yüzünden arayışımı farklı mecralara yönlendirdim öyle ki kendimi aradığımı bile bile üstelik bulduğuma da inanmışken öyle bir fiyasko ile sonlandı ki arayışım ve işte sonsuzluğun ç/ağrısı ile İlahi Makamın beni çağırdığı tek gerçek.

Ben neyi mi çağırıyorum ya da neyi mi çağrıştırıyorum?

Bir soru ekinden çıkıp da yola varacağım net bir sonuç ya da cevap inanın ki yok ve ben sadece kalan zamanımı verimli kullanma gayreti ile kaliteli bir yaşam standardında alabildiğine koşmak ve avazım çıktığı kadar bağırmak istiyorum ve bunda ne kadar başarılı olacağım sadece O’nun takdiri yeter ki gerisin geri gitmesin ayaklarım ve itildiğim kadar iteklediğim de içimdeki yetim ve sefil çocuk ve onun öyle büyük bir yüreği var ki…

 


( Ben Vazgeçtim Ama... başlıklı yazı GÜLÜMM tarafından 5.07.2022 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.