Mevsimin hırkasını soydum üzerinden
ve nasıl da saydım temkinle yanaştığımdı mevsim tebessüm ehli bir yürekten
ötesi şiar edindiğimdi içtenlik bir o kadar yalnızlığın coğrafyası ve gaipten
gelen coşkum ve sevgim.
Müebbet yemişken mevsim ve diri gözlerinde
dingin
Bir kelam olmaya meylettiğim
Aşkın hutbesi
Zanların zamlı tarifesi
İyi de Allah diye diye çıkmamış
mıydım ben bu yola?
Karartan kimse ensesini
Bir karartıdan ziyade
Kamaşan gözlerim nasıl da tutukluydu
bu esir yüreğe
Gönlün muhatabı
Hazanın saf kan yalnızlığı
Müdavimi olmak yerin göğün
Mühürlü kalbimde tütseydi ya bir
damla tebessüm
Cüret ettim sevmeye
Çıngar çıkaran isyankâr kadın ve adam
Sözüm ona aşkla kesişmişti yolları
Caka satan yürekleri
Cefa çekilesi mi olmalı illa ki aşk?
Sefasını sürmek sevginin değil mi ki
muteber
İsyan çıkaran karanlık ve peçesi
Şerh düşülesi bir noktada saklı
insanlığın
O tek zerresi.
Gün konuşlu geceye
İçimi ürperten tiz sesi ölümün
İfa etmekle mümkün olsa keşke her
öykü her masal
Cenderede tutuklu mısralar
Kayıt altına aldığım mevsim ve
soluksuz kaldığım kadar
Nefesimi içime çekip tutulası bir
dilek
Kaybolan ritmi mutluluğun
Kayrasında saklıyım huzurun
Yeter ki gelsin ve de bulsun beni.
Hüzün denen coğrafya
Karanlığın gözleri kaybolmaya dair
bir nida
İçimde saklı savsakladığım ne varsa
Ve işte geldi buldu beni
Beni bana yakın kılan her insan her
sevgi
Sözcüklerin kukuletası
Yalnızlığın simgesi işte nasıl ki
saklı
Mevsim ve aşk ve hüzün kıblemde…
Doğurgan bir gözyaşı
Beslediğim kadar yüreğimi acılarla
Bir kesit belki kesif bir sessizlik
Zaman aşımına uğrar mı sahi hüzün ve
sevda?