Bir düş sağanağı bu içimin
kıvrımlarında raks eden bin bir düşünce.
Mevsimim ben belki de mevsimsiz bir
özlemim içimin yıkık duvarlarında çakılı gözlerim hali hazırda akan gözyaşımla
cenk halindeyim evrenle.
Muteber bir fısıltı diliyorum
Tanrı’dan elbet sadece O’nun bildiği ve duyduğu ve yine O iken kulağıma
fısıldayan.
Öylesine bir coğrafyayı mesken tutmuş
ki kalbim kibirsiz ve asil ve sıra dışı bir sevgiyle eşleşen sözcükler.
Tabanları yanıyor kalemin ve
kulakları çınlıyor büyük ihtimalle birileri anıyor kalemi.
Kalemsizim bu gün ve de kale’ m düştü
işte.
Şehla gözlerinde gecenin cebimde
hüzün taneleri.
Şiarım yok artık ne de mesken
edindiğim bir coğrafya var ben rüzgârın kızıyım asla hız kesmeyen ben yanlışlar
doğruları götürdükten sonra geride kalan son doğruyum.
Tasvip mi etmeli insanlar illa ki
içimden geçeni?
Hoyrat bir kanat solumdan göğe uzanan
ve kalbimin yaralarına iyi gelen o esinti…
Berhudar ol, dercesine cin gibi
gözlerim.
Beynamaz bir sırıtış ve sıtmanın
üşüttüğü de değil ben insanların sevgisizliğinden üşüyorum ve düştükçe
düşüyorum dibe.
Kanayan heceler.
Karartı yüklü çehresi gecenin ve de.
Lütufsa aşk latife ediyor mu sahiden
de yürek?
Ah, miski amber kokulu cennet bahçem
ne zaman ayak basacağım sana?
Ah, Rabbim gizinde ve izinde bu
duyguların ne ara son bulacak can çekişen sözcüklerim?
Gönlün minvali ve de mimarı; göğün
hutbesi ve dokunaklı kubbesi…
İlahiler geçiyor içimden iman gücümle
yeniden doğduğumu müjdeliyor gün ışığı oysaki henüz gün doğmadı ama ruhumdaki
ışıldak aydınlık kılıyor evreni.
Hele ki yok mu o meddücezir?
Figanı ve fısıltısı fıtratımda saklı
tevazu nice de acı.
İçimi açamadığım kadar da var hani.
İçlendiğim mi içerlenen kalem mi?
Bir rota ise hayat nüktedan bir hece
ise aşk ve aş erdiğim huzur ve nüvesi dünün sanırım güveler yiyor içimde saklı
asırlık sırları ve sadık olduğum kadar Rabbime kaybolmanın da verdiği o
sersemlik ile illa ki başa alıyorum hikâyemi.
Uzağındayım gölgelerin.
Tuzağına düşmedim henüz karanlığın.
Ama kucaklıyorum da mehtabı ve
karanlığı ve başımdan aşağı kaynar sular dökülüyor.
Evhamla seviyorum esefle söyleniyorum
kendime ve kimsesizliğimi sonlandıran Tanrı asla çekmiyor elini benden.
Kararan gözlerim semiren yürek.
Semada saklı bir yıldızım belki de en
parlağı ve dokunulmazlığım var benim ve büyüdükçe büyüyor gözlerim.
Kamaşansa tek hece kayıp bir bavul
gibi içinde saklıyım ben bunca nazın niyazın.
Bir uğultu esir alan beni uğruna ne
gemiler yaktım üstelik sevginin ve palas pandıras sevmenin bir adım sonrası
elbet refüze edildiğim cihanın da tarihçesi iken aralıksız not düştüğüm.
Sözcükler ve sema gösterisi.
Şimal Yıldızıyım işte zemherilerde
doğup ölen bir Kutup Yıldızı belki de.
İhya edilesi yüreğin köpürdüğü ve
kaybolan duygular.
Havsalam almıyor kimi zaman ve
kudretini hissediyorum Rabbimin.
Külçe ağırlığında bazen ya da kilit
noktası evrenin elbet sevgiyle diktiğim bunca sökük bunca cümle belki de cahil
cesareti benimki gücüm yettiğinden de fazla severken.