Tam takır duygular hibe ettiğim
gerçekler ve yalın seyri yüreğin bazen kozasında bazen kaza belayı def etmek
adına sığınılası sureler.
Günü tüketip de geceye nail olduk mu.
Seferi cümleler ve fıtratın gizemi.
Hükmeden Yaratan hükümsüz sözcükler
ve hali hazırda onay beklediğim en Ulvi Makam.
Maruz kalınası mı yoksa matbu
gerçekler mi?
Ve işte bilinmezin şifresini katık
yaptığım dününde atık mahiyetinde çürümüş bedeni ve beynimle olan mücadelemde
alt belleğin de devreye girip bilfiil kendime verdiğim komutlar.
Muzaffer.
Bir komutan edasıyla salındığım ve
gözümden sakındıklarım.
Derin bir kuyu mu?
Ne gam.
Yorgun sözcüklerden örülü bir hare
mi?
Ne de olsa dokunulmazlığım var bir de
dokunamadıklarım ve uzağındayım hayatın ve insanların bir o kadar içine bağdaş
kurduğum devasa bir otağı aşk ise şadırvanı göğün ve mevsimsiz aşklar bir de
ölüm.
Niyetimi bilen biri var ben bununla
da yetinmeyip ulağım olan kalemle bir bir not düşüyorum sayfaya ve internetin
yardımıyla fırından çıkmış cümleleri pay ediyorum sanal mahiyette lakin ben
gerçeğim ve yazar kimliğimle de yetinmeyip iyi bir analiz yapmaya meylettiğim
insan izlekleri elbet içimdeki kulvar elbet dışımdaki arazi.
Yüreğin tok sesi ve aşkın cız dediği.
Cürüm edenler mi?
Uzağındayım ama illa ki yakalanıyorum
birilerine ve ben her ne kadar kuvözde saklı tutsam da bebek yazılarımı ve ınga
ınga diye çırpınan şiirlerimden kanatlar belliyorum kalemin sıfatına ve
fıtratına uygun sözcükler dikiyorum sökülmüş yamalı ruhuma.
Yarenim.
Yârim.
Yâd edilesi mazim.
Yanlıştan cayıp doğruyu kovaladığım.
Bir minval ki akıl iklimi bir meram
ki sadece O’nun bildiği bir maruzattan da ötesi aklımın her erdiği ve benim
henüz eremediğim hidayet bu yüzden mutluyum da nihayete gelmedim, diye.
Tutuşan bulutlar yerde saklı.
Tabanlarım yanıyor bense gökte saklı.
Kimi insan kimi sıfatı bonkörce
eklerken ismimin başına ve ben safiyet yüklü varlığımla saf tutuyorum.
Mokasen ayakkabılarım ipekten
kanatlarım ve uçuşan saçlarım bir de akla zarar ahvalim sorgu sual hak getire
aralıksız sallandırıldığım darağacım.
Gücümün nezdinde güç bela yaşadığım
hayat mutluluksa farazi bir iklim ve detaylardan nemalandığım aşka ve insanlığa
hürmet ettiğim.
Tevafuk eseri kimi sözcük çoğu duygu
ve aşkın rabıtası bazen tüylerimi diken diken eden bazense varsıl bir coşku
kimliğimin yaşadığı mağduriyet ve ben hala direniyorum masum kalmak adına.
İnsan iklimleri her insan başlı
başına bir dünya.
Yaşadığım hayata şükrettiğim bir
yandan da içimdeki cenneti cehenneme çevirenler ve işte tam ortadan ikiye
b/ölündüğüm…
Hem yaşamak ve yaşantımdaki insanlar.
Hem yazmak ve paylaştığım sanal
ortamda neyin gerçek kimin doğru olup olmadığını bilemesem de tarafsızca elimi
uzattığım ve herkesi kendim gibi bildiğim için ve…
Acı acı çalıyor telefon.
Sireni çağlamış bir ambulansa acele
ile yetişmeye çalışıyor can pazarı yaşayan kimse.
Tüm günüm elbet yazarak geçmiyor.
Tüm günüm düşünmekle de geçmiyor.
Her çiçekten bal alıyorum çünkü
devasa bir bahçede sürüyorum yaşamımı belki de akla hayale gelmeyecek tepede ve
bilinmeyen bir iklimde.
İçinde yüzdüğüm akvaryum bense
kanatlanıp dağlar tepeler aşıyorum ve kalemle olan ilişkimde illa ki birileri
giriyor aramıza ve ve ben avaz avaz bağırıyorum yetmiyor kalemi kırıyorum o ise
direniyor.
Derken bir kelime yazıyorum devamı
gelmiyor.
Devasa bir akvaryum.
Ya da sadece bir bardak suda kopan
fırtına ve neye tekabül ettiğimi bilmeden tevafuk yüklü bir ömürde perdeleri de
ardına değin açıyorum ve uçuşan ruhuma ateş ediyor evren.
Kalben inancımın doruğundayım.
Manen zengin ve donanımlı.
Belki de tezat duygular besliyorum iç
âlemimde bir de baskın olan dış ses yok mu?
Kalemsiz gün geçmemeli oysaki.
Geçiyor bazen ve işte o gün dünya
başıma yıkılıyor.
Hüsran ve Hüzzam makamı.
Sevincimin ve acımın gerçek olduğu ve
duygularımla kat çıktığım.
Göğsümde devasa bir çırpınış içimdeki
organlar bir ağızdan bağırıyor:
‘’Bizi rahat bırak.’’
Cengâver bir yüzölçümü.
Aşkla hidayete ermenin meali ve
hayali.
Ve işte düşük yapıyor kalem ve ben
hiç duraksamadan yüzlerce sayfayı abartısız yok sayıp uzay çöplüğüne atıyorum
yine de bilgisayarın belleği fazla açılmıyor bense fazlaca açılmışım duygu
denen denizde devinen haletiruhiyem ve aralıksız kendime yüklendiğim aralıksız
kendime söylendiğim kalemse ölü bir iklimde can çekişiyor.
Ruhumdaki fırtına dinmiyor yüreği ise
hiç sormayın.
Yalnızlık ve kor acılar.
Yâd edilesi güzellikler nasıl ki dünde
saklı ve ben şapkama kalemle dokunuyorum ama içinden tavşan yerine sayısız kuş
fışkırıyor ve her biri gelip pencereye konuyorlar.
Tavşan yerine kuşların ölçüp biçtiği.
Aşk yerine sonsuzluğun kıvılcımları
ile yaşama sevincimin semirdiği ve seğiren gözlerimden akan yaşlarla kuşların
susuzluklarını giderdiği…
Ve evet, hayatım bunlardan ibaret
addedilmişken daha nice şey saklı iç âlemimde ve ben masaya oturup kartlarımı
açık oynuyorum.
Sözcükler kıyametin öncüsü hele ki
bir yerlerde saklanmışsa cümleler ve işte rüştünü ispatlamadığım bir sürü yazı
ve şiirimi acımadan kendime yırtıp fırlatıyorum bir köşeye.
Hayatın ikamesi.
İbresi duyguların.
İhya edilesi yüreğim ve semiren iç
sesim ve kalemin yetim mizacı.
Ah, içim nasıl da acıyor o gün kalemi
elime almadımsa ve tüm suçu üstleniyorum ama yetmiyor: kalemin boynunu ve
onurunu öylesine bir yerden kırıyorum ki bazense kendi kafamı kırsaydım diye de
kendime yaptığım zulmü sonlandırmıyorum.
Gün içinde yaşadığım duygular ve
acılar ve sevgi ve hayaller ve sevinç ve üzüntü ve işte her birini süzüp
demliyorum kalemin eşliğinde ola ki tek cümle çıkmasın kalemin dilinden beynim
uyuşuyor uyku tutmuyor gözümü.
Sevgi ikliminde seyyah yürek.
Aşk denen mertebede kendime
yüzleştiğim ve yüzüm Rabbime dönük ve eteklerim tutuşuyor ne zamanki ölümü
derin derin düşünsem ve dilemması yarınların kalemin de dipçiği ile yüreğimi
deldiğim.
Ben bir günahkârım çünkü kendime
yaptığım eziyette üstüme tanımam.
Ben bir kahramanım çünkü yazgımı
kabullendiğim kadar hikâyeler yazıyorum bazen anlatıcısı olduğum bazen
kahramanı.
Ben bir aldatıyım çünkü yazarak
kendimi kandırıyorum.
Ben Huda’nın eseri aşkın esiri bir
beşerim şaştığım kadar da zararın neresinden dönsem kar dediğim.
İfa ettiklerimi asla da bitmeyen bir
anlatma isteği ve ben bunu hayatımda beceremezken kaleme kuvvet bir bir
şakıyorum yürek ikliminde en çok da ben solup yine ben defalarca yeşerirken…