Bir aldatısın sen, karanlığa esir
olmuş eşkıya gecenin rahmine düşen bir tohumsun.
İçimin ambarında saklı bilinmez.
Bir içgüdü değil benimki sadece dış
mihrakların isyanında yakınlaştığım Yaratan.
Sözcükler ve duygular nokta atışı
yaptı mı gün huzurla doluyor ve geceye rahmet okuyor zaman.
Sağanağın ritmi ise sarkacın titrinde
saklı ve işte adım sayar gibi düşen yağmuru saymaya çalışıyorum tek tek asla da
bilmiyorum öncesinde sağanağın içimdeki kilitli çekmeceden kaçan özgürlük
olduğunu.
Olmazın olmazı duygular.
Hicret akşamlarında saklı beyitler.
Bense hayal gücüme sadık ve
gerçeklere riayet eden biri olarak hayatı güncelliyorum.
Az evvel içtim iksirli içeceği. Adına
su deyin ya da çay aslında içtiğim havadan aşırdığım oksijen gibi içimde saklı
okyanusu ise tek bir yazıya sığdırma ihtiyacı hissettiğim.
Duyumsadığım kadar bahtiyarım bir o
kadar mutsuz.
Duyumsadığım ölçüde yazıyorum bazen
mutlu bazen yüzü asık.
İhbar etmem gereken duygular var gün
içinde içimde birikmiş.
Güne aydın başlamak geceyi ise bir karartma
harekâtı ile yine ufacık bir yüreğe kilitlemek.
Küçük olsa da devasa bir rahmeti var
o yüreğin en çok da sevgiye kanat açan ve sevmenin bin bir çeşidi var.
Aşkın yalın o tek hecesi ve yakıcı ve
yakaran aslında dünyaya haykırdığım aslında dünyayı kucaklamanın kolay olduğu
kadar da ürkütücü olduğu.
Dualarınsa gücü tartışılmaz bazen
savsakladığım bazen aralıksız dua ettiğim bazense…
Karşıma dikilen duvarlar asla geçiş
hakkı ermeyen ya da…
Kulağı delik duvarlar artık nerede
saklı ise o alıcı ve işte iç sesimin dahi duyulduğu.
Diklendiğim adaletsizlik.
Ya da birileri bana öykünen ve her ne
yaparsam sahiplenen.
Yüreğin goncası ise açmayı reddediyor
tıpkı kapalı havada inzivaya çekilen güneş gibi.
Güleç yüzümse solgun ve s/üzgün.
İçimin manivelasında saklı o aksanlı
sesi şarkıların bazen kulağımı tırmalayan sesler en çok da ılımlı bir müziğin
beni heyecanlandırdığı ve tık nefes notalar bir bir sekiyor yüreğin solunda ve
gamında ve işte o sol anahtarı ile açıyorum yüreğimin ve de evrenin tüm
kapılarını.
Haşmetli sessizlik ve kale kapıları.
Bir kapının üstüne bir kapının daha
kapandığı en çok da içime kapandığım ve o kapının anahtarını sadece Yaratana
emanet ettiğim ansızın boca edebilirim duygularımı ansızın bir daha açmamak
üzere açar ve içine girerim ve şehri dahi hapsederim o kapalı kapılar ardına.
İmha etmem gereken çok şey de var
hani bazense ima yoluyla vurguladığım ya da ihbar etmem gerekenler ve işte
yürek ş/akıyor.
Hasretin otağı kurduğu gök kubbe.
Duyguların resitali.
Bazı sözcüklere ambargo koyduğum.
Mevsimin ç/ağrısı ve baharın ortasına
gelmiş olsa bile üşümeden geçmeyen günler geceler…
Üşengeç benliğimle göçmek istiyorum
kendimden ama ne vakit ne de mekân bulabiliyorum göç edecek.
İsyan etmenin ardından tövbelere
sığındığım ve günüme şükredip günümü kurtardığım ama ömrün devre arasında ne
olacağını bilemezken.
Bir öykü bazen içimde derlediğim ve
sayfaya döktüğüm hatta sayfalara ve gözümü sakındığım yeni bir kimlik bulup da
bir diğer öyküyü yazmak adına gözümü yarınlara diktiğim zaten her şey de bu
yüzden olmuyor mu?
İlla ki umut illa ki aydınlık
yarınlar düşlediğim bazense kalemi dişlediğim ve çocuk ruhumun aksanında saklı
iken umut ve inanç.
Sevgiyle eşleşen varlığım ve sevdiğim
kadar sevildiğime şerh düştüğüm ömrün şu son birkaç yılında hayli farkındalık
kazandığım.
Düşlerim teyelli hayli de terli bir
iç çekiş zamandan dökülen pul pul saniyeler ezelden kavgalı akrep ve yelkovan
bu yüzden saatimdeki pili çıkarıyorum ve işte zaman duruyor donuyor da.
Belki de hareket etmekten imtina
edeceğim duran zamana eşlik etmek adına belki de şiirlere küseceğim duygularım
söndüğü için.
İçimin dumanı.
Yüreğin tekeri.
Aşkın hacmi ve hicvi.
Duraksayan dilim sazı kırık bir ozan
ve şiirin atar damarı elbet suskun bir isyan benimki.
Gecenin köründe.
Yalnızlığın bam telinde.
Yazacaklarımı asla önceden tayin
etmiyorum bu yüzden ansızın yazabilirim ölebilirim de yazmadığımda.
Yaşadığımı hissediyorum ne zamanki
canım daha da yansa.
İhbar edeceğim tek mevkii aralıksız
dokunduğum ve uzandığım ve duyumsadığım elbet vicdanımla barışık elbet kendimle
kavgalı elbet hayata kırgın elbet yalnızlığa tutsak ve yüreğin izdihamı dinmek
bilmiyor.
Ölü bir günün ardından kova kova su
döktüğüm.
Sular seller gibi sevdiğim iklim ama
nazarında ikilem yüklendiğim.
En sevdiğim ay iken Haziran adeta kış
gecelerinde olduğu gibi üşüyorum ve içime akıtıyorum yaşlarımı.
Randıman almam lazım madem
duygulardan daha çok canım yansın diye yazıyorum bazen ben bile inanıyorum
hayallerin gerçek ve gerçeklerin hayal olduğuna.