Tekbir getiren sesi İlahi Aşkın ve
zerre de kuşkumuz yokken inancımızdan.
İtikat etmenin meali günde gecede
saklı.
Aşkın ihya ettiği duvarlar ve taşlar
dahi dile gelen.
Sözcüklerin kimliği aşkı şiar edinen
bizler ve yalnızlığın da meddücezri günbegün büyüyen bir coşku ile evreni tavaf
ettiğimiz…
Bunca duyguyla sakit olsun demeninse
emsalsiz hikmeti ve hatırşinas yürekler çağlayan şahsına münhasır insanlar
sayesinde yürekten yüreğe kurulan köprüler.
Hicreti dünün ve şavkı bilinmezin.
Vadesi dolan bir düş belki aşk belki
çıktığımız o dik yokuş öyle ki havsalası almaz insanın kimi zaman.
Hicvinde ömrün sabırla şükürle
arşınladığımız yollar ve her andır da illa ki dua vakti: zamansız mekânsız bir
mahcubiyet ve aşkın ifşası kilitli çekmecelere konuk olduğumuz elbet sevginin
ve inancın itibarı.
Aşka vesile olan bir kıvılcım.
Muktedir olansa Rabbimiz insan ne
zamanki kendiyle münazara etsin çiçeklenir yeryüzü öyle ki insan olmanın da
meali iken sonsuzluğa uzanmak ve aşkı en tepeye taşımak…
İnkârsız yaşamak ve yaşatmak ve imha
etmek yerine ihya etmek yürekleri kolluk kuvveti belki de yüreğin aşka dinmeyen
bir özlem ile yaklaşmak ve işte ruhun gizemi aşkın emsalsiz asaleti bir düş
görmekten öte düşünce gücüyle eşleşen inancın muhteva ettiği sonsuzlukla hemhal
bir arayışın karşı cephesinde saklı iken sevginin ivme kazandığı…
Tezat gölgeler var belki de dünyanın
belkemiği iken itikat beyazın asaleti ve geceyi dahi delen gözleri umudun ve
iyi niyetin asla da hız kesmediği arayışı ile insanoğlu kıyama dururken ve işte
yüreklere malum olan mümkünsüz de değil hani özlemin dinip sevgiyle sonsuzlukla
kucaklaşan insanoğlu.
Yüreğin sekmeleri.
Yorgunluğun hicabı.
Yalnızlığın dinmek bilmeyen harareti
ve işbu duygulardan başlayıp da baş koyduğumuz ömür denen hakikatte aslında güzergâhımız
iki cihanda da esintisi olmak İlahi Sevginin ve hâsıl olan mucizelerden örülü
bir sunum iken kaderin ihtiva ettiği olası şıklar.
Hemhal olmak inancın eşiğinde.
Sallanan bir beşik gibi insanlığımızı
ve sevgiyi büyütmenin de rücu ettiği anbean.
Ve yazgımız…
Ve de yazdıklarımız…
‘’Yazının yazgısı mı? İnsan en
gizlisini, en dokunulmazını, en özelini yazar. Bunun dışında kalmış tek bir
satır gördün mü? Kâğıt, kalem ve senden başka tanrısı olmayan bir yalnızlığı,
göğüs kafesinde hohlayıp ısıttığın bir yalnızlığı, ürpere çırpına sabaha
çıkardığın bir yalnızlığı, yarasını hiç bilmediğin, belki de yarası olmayan
insanlara, ‘’bak, bu yara senin de yaran’’ diye sunarsın.
Eşikten sadece şiir geçmez. Sen de
geçersin. Gider konuşursun.
Soran susar, sen susarsın.’’(Alıntı)
Hangi renktir ırkın yoksa ihbar
ettiğin yokluğun mudur en büyük çekincen?
Yerlisiyim yalnızlığın ve mavidendir
bülteni sözcüklerin.
Rengimle rakımımla ve de rakamlarımla
istop oynadığım çocukluk yıllarım arasız şakıdığım bazen de akan çatısı sözcüklerin
ve ruhumun soğutucusunda saklı anılarım an itibari ile yine o neşeli çocuğum
ben söküklerimi diken annem başım her sıkıştığında yaslandığım çınarım, babam.
Gönlümde uçuşan kelebeklerdir benim
yoldaşım ve benden başkasına görünmezler gördüğümden öte hissettiğim ve tenimde
yürüyen binlerce karınca ve ihtimamla severim ben onları.
Hasretimle yalnızlığıma d/okunmak yok
mu ve işte budur beni ihya eden.
Ruhuma iyi gelen şeyler firarda.
Sevmeme vesile olan her şey elbet ilk
sırada ve kıstası yoksunluğun varlığımla hiçliğime dokunduğum.
Bakaya kaldığımındır habercisidir
yazdıklarım gecenin yazmaya genetik yatkınlığı ve işte hem kendimden kaçtığım
hem kendimle buluştuğum yazmanın fıtratında devasa bir dağ lalesi olmayı
önceleri kendime yediremezken ne de olsa gül kimliğimle yaşayıp gidiyorum işte
ev denen hangarında yüreğin ihtimamla sevdiğimin de ihbarıdır yüreğimin alt
yazısı.
Yazıyorum sadece yazıyorum.
Yazgıma müdahale edemezken bir
sonraki güne geceden hazırlanıyorum ve elbet cümlelerim onca insandan çok sonra
arzı endam edecek sahnede iyi ve yürekli bir donanım ile kırık kalbime de
tütsüler yapıp kırıklarını Japon yapıştırıcı ile yapıştırıyorum ama bu sefer
kalbim kalp dilim Japonca konuşmaya başlıyor belli ki bir yerde hata yapıyorum
ve kalbimi bilfiil kendi ayaklarımla eziyorum yeniden dönsün ana diline diye.
Ana dili şiir madem sözcüklerimin
baba dili mi olmalıdır yastık altı yaptığım hikâyelerim?
Mevsim nemli bu gün.
Sözcüklerim terli.
Bende idmanlıyım bir koşu yazıp bir
koşu asıyorum.
İhbar etmem gereken sadece Rabbim ama
O razı olduğu sürece içimi dökeceğim sözcüklere sonra da bir bir paylaşacağım
okuyucuyla.