Kürşat otuz altı yaşında evli, iki çocuk babasıydı. Neşeli, etrafına ışık saçan derler ya öyle biriydi. Suskun içine kapanık halini gören bu yaşa kadar hiç olmamıştı.

Ailesinin göz bebeği biricik oğullarıydı. Hülya’yla üniversitede tanışıp nişanlanmışlar, sonra da okulları bitince evlenmişlerdi. Hülya müzik öğretmeni, Kürşat ise matematik öğretmeni olmuş, yuvalarını kurmuş mutlu bir çiftti.Ta ki Kürşat’ın babası ölüp annesi yanlarına taşınasıya kadar. İlk önce çocuklara bakar geçinir gideriz diyen Hülya sonradan kayınvalidesinin laf sokmaları, birşey beğenmemeleriyle kocasının başını ağrıtır oldu. Aslında Kürşat annesinin böyle yapacağını tahmin etse de anne işte yalnız bırakamadı.

Şengül oğlunu çok sevdiği halde sevgisini belli etmemeye çalışarak yıllarca katı davranarak büyütmüş, sessiz, mülayim, ne desen onu yapan kocasına bile çileden çıkarmıştı. Oğlunu yatağını toplamadan, odasını düzeltmeden dışarı çıkarmaz, oturmasından, kalmasından, yemesinden herşeyine karışır ve yaptığı hiçbirşeyi beğenmezdi.Sanki Allah onu bir tane yaratmış gibi bahane vermediği, küçümsemediği bir kimse yoktu. Kocasını da parmağında oynatacağını bildiği ve yakışıklı olduğu için kabul etmişti. Şengül’le kocası Kazım komşuydular ve anneler iyi anlaşıyordu. Uyanık, elinden her iş gelen, arkadaşının kızını kaçırmak istemeyen Cemile Şengül ’ün oğluyla evlenmesini isteyince Kazım hayır demeyi bilmediği, mülayim tavrıyla annesini onaylamıştı. Eee Şengül de bulmuş ağzı var dili yok kocayı hemen kabul etti. Yoksa ki o egoyla ve çeneyle kimseyle yapamazdı.

Babası vefat edince annesini iyi bilen Kürşat da karısının iyi niyetine hayran annesini evine getirdi.Annesi çok geçmedi, dilinde bombayla evde dolaşırken egosunu eteklerinden döker, böyle bir tülbentini savuruşu vardı ki odada, mutfakta, salonda kısaca heryerde çapraz ateş açar olmuştu. Evde olanlara  kayınvalidesini az çok bilen Hülya katlanıyordu ancak misafirlikte ya da misafir geldiğinde söylediği laflar dayanılmaz hale geldi zamanla.Zaten evlenmelerini de istememişti kayınvalidesi. Bunu her fırsatta dile getirirdi. Şengül’ün dik kafalılığını, egosunu biliyordu hep, bu kadarını tahmin etmiyordu ama yine de altı ay dayandı. Sonunda kabak Kürşat’ın başına patladı.

Kürşat annesine rağmen neşeli, mutlu bir çocukluk yaşamıştı çünkü annesinin her azarladığında kucağına koştuğu, hoşgörülü, onunla oynayan, gezen, bisiklete binen bir babası vardı. Bazen okula babası hazırlardı. Tabii okula da bırakır, yedirir, içirirdi. Yeter ki Şengül oğluna kızmasın. Her çocuk babasından çekinirdi Kürşat annesinden.Şengül kocasına da kızardı o buna katlanır ama hayatında tek oğluna dayanamaz ve söz konusu oğlu olduğunda karısını dinlemezdi.Kürşat’a annesi birşey desin o mülayim, suskun adam gider yerini aslan gibi kükreyen birisi alırdı. Şengül de kocasını Kürşat konusunda fazla sinirlendirmemeye çalışarak bir ömür geçirdiler.

İşte onu annesinden koruyan babası artık olmadığı için, eşine laf söylemeye kıyamadığı için iki arada bir derede yaşamaya başladı Kürşat. Annesini atamıyor, karısına hak veriyor ama elinden birşey gelmiyordu. Karısını boşayamazdı, kendi aralarında hiçbir sorun yoktu ve Hülya ’yı seviyordu. Annesini huzur evine yerleştirse ne nankörlüğü kalır ne alçaklığı, annesi bedduaları bini bin yağdırırdı. Çaresizlik içinde bunalıma girdi, neşesini, hayat enerjisini yitirdi.O eski neşeli Kürşat babasının ölümü ve yaşadığı muhalefetten dolayı gitmiş, yerini ruh gibi gezen, huzursuz bir Kürşat ’a bırakmıştı.

Birgün  annesi kızına sofradan tabağını kaldırmadı diye bir tokat attı ve ablası ağlamaya başlayınca oğlu da ağladı. İşte buna dayanamadı. Babası gibi Kürşat ’ın da bam teli çocuklarıydı. Valizini topladı, çocuklarını aldığı gibi çıktı gitti evden. Allah’tan evde Hülya yoktu, o gün nöbetçiydi ve okuldan henüz dönmemişti. Böylece çocukları alıp gitmesi kolay oldu.

Sonrası ise bir otel kiraladı, çocuklara ve kendine rapor aldı on beş gün. Hülya’ya da görünmedi böylece. Arada evi gözlüyordu.

Bırakıp gittiği evde ise Hülya’nın gelmesiyle fırtınalar koptu. Gelin kaynana ilk defa büyük bir kavga ettiler.Ufak atışmaları hep vardı ama bu son damlaydı.Gelin eşini sevdiği için çok dayanmış fakat o da çocuklarını alıp gidince freni boşalmış kamyon gibi çökmüştü kayınvalidesinin üzerine. Şengül suçunu bilip oturur mu? Hayatta görülmemiş böyle şey.Gelinine "kadın olaydın da kocanı elinde tutsaydın" demesiyle Hülya ’nın nevri döndü. Bir kavga daha, bir kavga daha derken... Üç gün bulabileceği heryeri arayan, soran Hülya kocasına ulaşamayınca kayınvalidesini de çekemeyeceği için onu yalnız koyup iki sokak ilerideki annesine gitti.

Kendisi kalan Şengül ne yapacağını bilemedi. Ablasına dert yanmak için aradı. Kürşat annesinin teyzesini arayacağını iyi biliyordu. Çünkü her dertlense ablasını arardı.Bir büyüktür diye onun hatırını kırmaz, sözünü dinledi. Kürşat bu sefer annesinden önce teyzesini aramış olanı biteni anlatmıştı. Teyze de kardeşini iyi tanıyordu, yeğenine kıyamadı, ona hak verdi ve küçük bir oyun yaptılar kardeşine. Telefonda yana yakıla, ayıla bayıla, beddualarla anlattı derdini ablasına Şengül. Ablası Gülşen de " haklısın kardeşim sen en iyisi emekli aylığın var huzur evine git , evde bir başına eşyalarla mı konuşacan" dedi. Ablasıyla olur mu olmaz mı diye konuşurken Şengül kendisini elinde valizi huzur evinin kapısında buldu.

Evi gözleyen Kürşat da önce Hülya ’yı eve gelmeye ikna etti. Tabii olanı biteni öğrenen Şengül oğluna beddualar etse de huzur evine alıştı. Huzur evindekiler ona alışmaya çalışırken oğlu annesinin de gönlünü aldı. Barıştılar Şengül eve gelmeyi düşünmedi çünkü Gülşen hep devredeydi.Bir tek ablasının oyununu bilmiyordu Şengül. Uyanık geçinen Şengül ’e
yıllarca Gülşen "amaan kardeşim evlat dırdırı mı çekicen otur orada hayatını yaşa"dedi durdu. Huzur evindekilerin " Ya sabır" çekmeleri ise hiç bitmedi.

ÇİĞDEM KARAİSMAİLOĞLU


( Küçük Oyun başlıklı yazı Çiğdem67 tarafından 6.06.2022 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.